Sinema/TV - Kritik

Teenage Mutant Ninja Turtles (2014)

Çocukluğunda internet görmemiş efsane neslin en önemli kahramanlarından olan Ninja Kaplumbağalar, modern sinema teknikleri kullanılarak yeniden beyazperdedeki yerini aldı. 90’lı yılların fenomeni Ninja Kaplumbağalar, yenilenmiş filminde de esprili ve hareketli yapısından hiçbir şey kaybetmemiş. Kafalarda bir sürü soru işareti bırakan kopuk senaryosuna ve son derece klişe ana hikayesine rağmen, görsel efektleri, hayranlık verici karakter modellemeleri, günümüze uyarlanmış espri yapısı ve tabii ki Megan Fox sayesinde, sinema koltuğunda oturan izleyicinin beklentisini bir şekilde karşılamayı başarıyor.

“Bana Ninjalık yaptırmayın!”

Yapımcılar, kabuklu dostlarımızı yeniden hayata geçirmeden evvel elinde olan malzeme zaten beliydi. Mutasyon geçirerek insanlaşan ve insanlaşırken de mükemmel derecede Ninjutsu öğrenen dört adet iri kıyım kaplumbağamız halihazırda bekliyordu. Onların ustası, ‘babası’ ve ‘sensie’si; fareden bozma Splinter ustamız da fikir, ilim ve felsefe membası olarak görevini alacaktı. Gelişen olayların başrolünde de hırslı, inatçı ve gözü pek bir muhabir olarak da April O’neil’ın karşımıza çıkacağını hepimiz biliyorduk. Bilmediğimiz ve en mühim olan konu ise, tüm bu karakterlerin nasıl hayata geçeceğiydi.


MC Mikey yine iş yine başında

Öncelikle hakkını teslim etmek gerekir ki, yıllardır hepimizin hafızasına kazınan kahramanlarımızı perdeye yansıtmakta oldukça iyi bir iş çıkarmış yapımcılar. Dört kaplumbağanın da artık ezbere bilinen kişilikleri, popüler kültür temalarına başarıyla yedirilmiş. Hemen her durumda uygun bir espri patlatmayı başaran ve çocuksu ruhunu hiç kaybetmeyen Michelangelo; bilgisayar kurdu, yaman bir hacker ve kabuğunun ardında taşıdığı ekipmanları ile tam bir ‘geek’ olmayı başaran Donatello; ekibin en asabi, en sinirli ve en çetin ceviz karakteri olmayı kendine amaç edinmiş, bandanalı Raphael ve takımını yönetmenin sorumluluğunu her şeyden daha önde tutan, ağır başlı Leonardo, tam olması gerektiği gibi tasarlanmış.


Kanalizasyonda açan bir çiçek!

Asıl hikayedeki mantık sınırlarını zorlayan mutasyon olayını, biraz daha bilime dayalı biçimde açıklamaya çalışan senaryo yapısı da güzel olmuş diyebilirim. Öte yandan Splinter Usta’nın kendini geliştirme ve dört kaplumbağayı eğitme sürecinin biraz zorlama olduğu gözden kaçmıyor. Diğer taraftan, Shredder ve yardımcısı Karai karakterleri üzerine hiç eğilmemiş senaristler. Shredder’ı dövüş sahnelerinde görüyor olsak da, Karai o kadar sönük kalmış ki, sanki hikayeye son anda ilave edilmiş gibi duruyor.

CGI karakterler dışında, öne çıkan gerçek oyunculara da ayrı bir parantez açmak lazım. Oynadığı film sayısı iki elin parmaklarını geçmemesine rağmen, bir şekilde sinema sektörünün göz bebeği olmayı başaran Megan Fox, yine ekranın en dikkat çekici öğesi olmayı başarıyor. Alıştığımız ya da beklediğimiz cüretkâr halinin yerinde yeller esiyor olsa da, özellikle IMAX izleyicilerine vücut hatlarını detaylı biçimde sergilemeyi ihmal etmiyor. Kendisine son derece basit ve ezik sayılabilecek espriler yazılmış olan Will Arnett ise iyi oyunculuğu ve başarılı komedyenliği ile sönük karakterini bir şekilde sırtlamayı başarıyor. Rolü çok kısa olmasına karşın, Whoopi Goldberg’in de filme ayrı bir hava kattığını da belirtmek gerek.

Ninja, mutant, kaplumbağa ve bir o kadar da ergen

IMAX teknolojisini sonuna kadar kullanan aksiyon ve dövüş sahnelerinin haricinde, filmin en belirgin özelliği kaplumbağa dostlarımızın acemi yapıları. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, hala yaşları küçük olduklarından, ergenlik çağındaki her çocuk gibi kabına sığmayan ve her fırsatta eğlenmeyi başaran karakterlere sahipler. Süper güçlerinin henüz tam manası ile farkında olmamalarından kaynaklanan beceriksizlikleri sürekli ön plana çıkınca, izleyicide bir sempati oluşturuyorlar. Dolayısıyla, film boyunca sürekli popüler kültürden beslenen, Lost dizisinden alıntı yapan, Batman filmlerine bayılan, Gwen Stefani’nin ‘Hollaback Girl’ klibini izleyip çılgınca dans eden kabuklu kahramanlarımızla empati kurmak hiç de zor olmuyor.


Bu bir uçak, bu bir kuş, hayır, bu uçan kaplumbağa

Ortalama film sürelerinin 120 dakikayı rahatlıkla aştığı günümüzde, 100 dakika gibi kısa sayılacak bir süreye sıkıştırılan modern Teenage Mutant Ninja Turtles, keşke biraz daha uzun ve keşke biraz daha detaylara dikkat edilerek hazırlansaymış demeden edemedik.

Toparlayacak olursak, sinemaya eğlenmeye giden ve zamane birkaç espri ile iyi vakit geçirmek isteyenler için keyifli bir seyir olabilir. Senaryodaki kopuklukları, 1999 yılında Bluetooth destekli kamera kullanılması gibi mantık hatalarını, aksiyon sahnelerindeki fizik kuralı ihlallerini kafaya takan biri değilseniz, hoşça vakit geçirmeniz ve sinema çıkışında ‘TMNT’ çizgi filminin meşhur müziğini mırıldanarak çıkmanız muhtemel.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu