Test Drive Unlimited 2

Yarış oyunları olmadan olmaz… Hemen her oyuncu çocukluğundan itibaren mutlaka bir ya da birden fazla yarış oyunu ile vakit geçirmiştir. Yarış oyunları denilince de akıllara ilk gelen isimlerden biri de Test Drive’dır. Commodore 64 yıllarından beri devam eden Test Drive serisi büyük bir evrim sonunda yarış simülasyonu olmaktan çıktı tam bir yaşam simülasyonu haline dönüştü.

Test Drive Unlimited 2, Unlimited oyununun devamı niteliğinde iken toplam Test Drive serisinin onuncu oyunu. Eden Games tarafından geliştirilen oyunun dağıtımcılığını ise Atari firması üstlenmiş. Oyunun detaylı incelemesine geçmeden önce genel özelliklerini bir kalemde toparlayacak olursak, aslında Test Drive Unlimited yarış oyunundan daha çok sosyal bir oyun. Oyunda dinamik hava efektleri, gece gündüz döngüsü ve araç hasarı var. Ancak siz yine de duyduklarınızla fazla ümitlenmeyin.

Bir arabam var

Unlimited 2’nin bir hikayesi mevcut, oyundaki serbestlikten ötürü hikaye biraz karışabiliyor gerçi, ama son NFS oyunundan sonra yarış oyunlarında hikayesizlik gerçekten sıkıcı olabiliyor. Oyun boyunca gerekli şeyleri yaparak sosyal, keşif, yarış ve koleksiyon alanlarında tecrübe puanı kazanıyorsunuz. Bunlar için her kategorinin Challenge’larını başarmanız gerekli. Zaten bu mücadelelerin sonuçları aslında size bir nevi görev veya daha çok Achievment olarak veriliyor. Örneğin oyun sizden ilk başta beş kişi ile arkadaş olmanızı istiyor daha sonra bu sayı giderek artıyor.

Dediğim gibi Unlimited 2’yi bir yarış oyunu olarak düşünmemek gerek, Unlimited 2 daha çok içinde araba kullanabildiğimiz bir Sims oyunu gibi. Çünkü gerek üstünüzü başınızı yenilemeniz gerek evinizdeki partiler gerek yarışlar, gerek fotoğrafçılık işleri bir yandan da multiplayer kısmı oyunu ciddi anlamda bir yarış oyunu havasından çıkarmış durumda. Bu açıkçası benim hoşuma gitmişti.

İlk Test Drive oyunumu hatırlıyorum da orada en sevdiğim araba Dodge Viper’dı. Özellikle koyu mavi fona beyaz çizgilerin olduğu bir Viper gözlere şenlikti. Tıpkı diğer yarış oyunlarındaki diğer arabalar gibi. Fakat en büyük sorun bu arabayla tek yaptığın diğer arabaları geçmekti. Halbuki artık sosyalleşen dünyada her şeyimiz sosyalleşme olmuşken araba al, diğer arabaları geç, para kazan, daha iyi bir araba al, tarzı yarış oyunları yaparak paçayı kurtarmak kolay olmuyor.

İşte Unlimited bu yönden oldukça geniş bir oyun. Hayatımda hiç İbiza adasına gitmedim ancak buranın bir eğlence merkezi olduğunu herkes gibi ben de biliyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim oyun en sevdiğim yeri kesinlikle haritası oldu. Önceki oyun iki katı büyüklüğündeki haritada tüm coğrafik detaylar mevcut. Lokasyonlar ve yarışlar ile ilgili bütün bilgiyi buradan öğrenebiliyoruz. Gereken tüm yarışlara veya bilindik lokasyonlara eğer o yolu daha önceden açtıysanız hızlı seyahat yapabiliyorsunuz.

Bir de karavan

Unlimited için ne arcade ne de simülasyon diyebiliriz maalesef. Bu da kontrol ve oynanışa büyük eksiler getirmiş. Her ne kadar ilk oyundan daha iyi bir araç kontrolü olsa da yine de yetersiz. Asfaltta fazla bir sorunumuz yok özellikle de elinize iyi bir araç geçtiğinde gayet rahat kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Ancak off-road bir yarışta dört çeker bir aracınız yoksa o zaman işiniz gerçekten zor. Nitekim en ufak bir hatanızda aracınızın 360 derece dönme ihtimali mevcut.

Grafiksel anlamda oyuna iyi mi desek, kötü mü desek bilemedik açıkçası. Hava olayları manzaralar, deniz vs. gerçekten çok güzel. Yağmur yağdığında özellikle araçların yok tutuşundaki değişme, yağmur sularının birikintiler halinde yolda bulunması ve özellikle şimşek çakma olayı gerçekten ilk başta göze harika geliyor. İlk başta diyorum çünkü bir süre sonra her 7-8 saniyede bir şimşek çakınca gözleriniz ağrımaya başlıyor, ama yine de bunu bir eksi olarak görmek haksızlık olur. Öte yandan oyunda grafiksel olarak eksi alabilecek başka noktalar mevcut. Bir kere şunu belirtmek gerek, Havok motoru birçok oyunda başarılı bir iş çıkartmış olsa da ne yazık ki yarış oyunlarında etkili olamıyor. Özellikle de bu tür geniş çaplı bir oyun için daha iyi oyun motorları denenebilirdi. Misal avatarınızın yüzünü değiştirebiliyorsunuz ve inanın bazen öyle ucube şeyler çıkıyor ki Gamebryo nerdesin diye bağırıyorsunuz içinizden.

Onun da ötesinde oyundaki çarpma efektleri neredeyse sıfır. Hangi aracı alırsanız alın nereye çarparsanız çarpın iki farklı şey oluyor. Ya lastik top gibi sekiyorsunuz ya da çarptığınız anda çat diye duruyorsunuz. Bazen elektrik direklerini devirirken aynı hızla yol tabelalarına çakılı kalıyorsunuz. Gölgelendirmeler sizin 2-3 metre önünüzde başlıyor. Ufuk ekranı maalesef yetersiz kalıyor. Kaplamalar orta seviyede renklerde çok fazla bir pastellik var.

Kısacası genel olarak grafiklerin iyi yanları çok iyi iken kötü yanları da oyuna oldukça yara veriyor.

Ama yine de

Oynanış açısından baktığımızda, Lancia ile Alfa Romeo 147’yi çok rahat geçtiğimiz söylemeliyim sizlere. Eğer aracın kontrol sistemi rahat ve daha kullanışlı olsaydı bu oyundaki yarışları başladığınız araba ile bitirmeniz bile mümkün olabilirdi. Evet yarışlar cidden çok kolay. Oyunda artık ehliyet sınıfları mevcut. Asfalt ehliyeti, off-road ehliyeti, klasik ehliyet gibi klansmanlar yarışların kategorilerini belirliyor. Dolayısı ile off-road bir yarışa girmek için 4×4 bir araca, o araç için de o araca uygun ehliyete ihtiyacınız var.

Zaten oyunun da size verdiği ilk görev klasik ehliyeti alma görevi. Ehliyet görevleri genellikle altı etaptan oluşuyor ve çok zorlayıcı değil. Dolayısı ile bunlar sadece oyunun kısa bir bölümünü oluşturuyor. Aslına bakarsanız zaten yarışların toplamı oyun çok kısa bir bölümünü içeriyor. İlk oyunda da sosyal anlamda bazı seçenekler vardı ancak ikinci oyun bir yarış oyundan çok bir life-style oyununa dönmüş. Estetik cerrahi de villa alımına, en spor ve klas giysiden saç ve cilt bakımına kadar bir çok seçenek mevcut.

Etrafınızda arkadaşlarınız var. Onlarla birlikte yapabilecekleriniz var. Hatta yazının başlarında da belirttiğim gibi oyun bile size bunu görev olarak veriyor. Oyunda araçlar Avrupa, Amerika ve Asya olmak üzere kategorilendirilmiş. İçlerinde Mercedes, Aston Martin, Honda, Subaru gibi markalar bulunurken yenilik olarak SUV araçlar da artık işin içerisinde.

İbiza’dan şaşmam

Ve gelelim seslere. Evet belki görüntü açısından bazı yerlerde sorunu var, araç kontrolleri yetersiz, animasyonlar göz alıcı değil ancak yine de bunlar seslerin yanında bir artı olarak işlenebilir.

Oyundaki sesler ilk oyunu bile aratır cinsten. Ben halen neden araç çarpışmalarında o rezalet tok sesin kullanıldığını merak ediyorum. Birkaç paragraf öncesinde de yazmıştım. Elinizdeki araç ne olursa olsun, nereye çarparsanız çarpın çıkan ses hep aynı. Konuşma sesleri idare ederken oyunda ses kısmına artı verilecek tek yön radyo. Yolculuk esansında radyoda bir şeyler dinlemek bana birazcık GTA günlerini hatırlattı ancak ne yazık ki TDU’da ne o kadar çok radyo kanalı var ne de kendi müziklerimizi koyabilme imkanımız.

İşin özetine gelecek olursak TDU için ne iyi ne de kötü demek sanırım en doğrusu olur. Eğer bir oyuncu olarak düşünür ve teknik yönlerine kafanızı takmamaya çalışırsanız o zaman TDU 2’den zevk alarak oynayacağınıza eminim, çünkü oyunda yapılacak tonlarca şey ve keşfedilecek koskoca bir ada var, ama eğer ki görselliği, gerçekçiliğe, seslere en az oynanış kadar hatta onun yarısı kadar bile önem veriyorsanız o zaman kesinlikle eksiklikler sizin de canınızı sıkacaktır. İlk oyun gibi ya da ondan daha kötü olmuş demiyorm.TDU2’de yenilikler var ve bazıları gerçekten çok yerinde olmuş ancak maalesef halen eksiği var.

Exit mobile version