The Batman inceleme

Beklediğimiz an geldi ve yıllar sonra yeni bir solo Batman filmi vizyona girdi. Açıkçası film duyurulduğundan beri büyük bir heyecanla bekleyen kitle arasında yer alıyorum. Bunun sebebi her ne kadar büyük bir kesim tarafından eleştirilse de benim oldukça sevdiğim oyunculardan biri olan Robert Pattinson değil. O da bir etki tabi ki ama Matt Reeves’i az film yönetmesine rağmen seven ve çektiği filmleri büyük keyifle izleyen birisiyim. Dahası projede Greig Fraser’ın yer alması da beni fazlasıyla umutlandırmıştı. 8, Mandalorian ve son olarak Dune gibi yapımlarda yer alan Fraser ve Matt Reeves’in dokunuşları ile baştan söylemem gerekiyor ki The Batman filminden beklediğiniz tüm atmosferi ciğerinize çekmek istiyorsunuz.

The Batman: Beklediğimize değen film

Batman hikayesi anlatmak başlı başına bir risk tabi. Eski filmlerini bir kenara bırakacak olursak yakın diyebileceğimiz bir dönemde Nolan Üçlemesi gibi başarılı bir serinin yer alması bu filmin işini bana göre çok daha zorlaştırmış durumda. Fakat Matt Revees ve ekibi bunun üstesinden fazlasıyla gelmeyi başarmış. Odaklanılan farklı noktalar ile hem daha önce izlemediğimiz bir Batman hikayesini hem de karakterin dünyasını başarılı bir anlatımla karşımıza çıkarmışlar. Yani Batman nedir, necidir hiç bilmeyen birisi bile bu filmden büyük bir keyif alabilir. Anlatım olarak hikayesine bağlı ama aynı zamanda kendi tatlarını da içerisinde barındıran bir film var karşımızda.

Filmde bildiğiniz gibi bir nevi Batman Year Two hikayesi kendi senaryosu dahilinde anlatılıyor. Daha ilk dakikadan yönetmen zaten bunun altını çizmiş. Batman’in kanunsuz bir kahraman olarak Gotham’da kol gezdiği ilk yıllara gidiyoruz. Karakterin kahraman olarak sert duruşu betimlense de aslında bir o kadar da acemi olduğunu filmin her anında hissediyoruz. 

Hikaye ve anlatım olarak filmde beklediğimden fazlasını bulduğumu söylemem gerekiyor. Gotham’ın o karanlık, çürümüş atmosferi güzel bir şekilde resmedilmiş. Filmin özellikle ilk yarısında acayip gerildiğim ve heyecanlandığım sahneler oldu diyebilirim. Buna Batman’in ilk gözüktüğü sahne de dahil. Kullanılan müzik, anlatım tarzı ve görüntüler sizi bu gerginliğe sürüklüyor. Düşmanlarının kalbine korku salan kahramanımız bu başarılı tonlama ile birlikte adeta seyircinin de içine korku salmayı başarıyor diyebilirim.

Robert Pattinson her ne kadar Alacakaranlık imajından hala kurtulamasa da sevdiğim ve bir o kadar da saygı duyduğum bir oyuncu. Popüler yapımlardan genelde uzak duran ve çok iyi filmlerde boy gösteren oyuncu, belki de en popüler kahramanlardan biri olan Batman’i canlandırırken işin yükünü sırtlamayı başarmış. Çok fazla göremesek de Bruce Wayne kimliğinin yanı sıra maskesini taktığı anlarda da duruşu ile mimikleri ile bu işin altından kalkmayı başarıyor. Oyunculuk tarafında üstüne düşen yükü diğer karakterler de hafifletmiş. 

Filmin en büyük sürprizi: Penguin

Paul Dano’nun bazı sahneleri gerçekten de tüylerinizi diken diken ediyor. Karakterin o vurgulu anlatımı, isyankar tavrının altındaki zekayı tam olarak hissediyorsunuz. Yine de filmin bana göre en büyük sürprizi kesinlikle Colin Farrell olmuş. İlk gördüğümüzde tanıyamadığımız oyuncu Penguin karakteri ile döktürüyor arkadaşlar. Yüz ifadesi, konuşması ve adeta ben buradayım diyor. Devam filmlerine de göz kırparken kesinlikle ekrana çıkmasına sabırsızlandığım bir karakter portresi çizmeyi başarmış. 

Filmin geneli çizgi roman tadında ve karakterle özdeşleştiğimiz bir şekilde ilerliyor. Filmi izlerken dedektif hikayesinin ve kahramanımızın kendini bulma yönüne ağırlık verilmesinin ne kadar doğru bir tercih olduğunu anlıyorsunuz. Olay örgüsü bazı anlarda aksıyor ve çok basite kaçıyor olsa da seyirciyi sıkmıyor. Çözüme ulaşılmasını bekliyor ve sıradaki bulmacanın gerginliğini hissediyorsunuz. Bu noktada bence ekip büyük bir fırsatı tepmiş. Filmi izlerken keşke kötü karakteri hiç bilmeseydik diye içimden geçirdim. Hem Riddler’ı izlerken öğrenmek hem de maskenin altında kimin olduğunu merak etmek o gergin havayı çok daha etkili kılabilirmiş. yanlış anlaşılmasın, bu anlatımdan kesinlikle şikayetçi değilim ama Batman’in dedektiflik hikayesine bu şekilde eşlik edebilseydik, çok daha etkili bir izlenim ile salonu terk edebilirmişiz.

Sonuç olarak The Batman ile ilgili daha fazla konuşup aslında sürprizleri ve beklentileri daha da yükseltmek istemiyorum. bence The Batman sahip olduğu farklı anlatım ve başarılı hikayesi, tonlaması ile Nolan’ın Batman filmlerinin yanına yakışacak bir film olmuş diyebilirim. Karakterin amacını bulma hikayesi, dedektiflik teması ile iyi bir ritim yakalamış. Çizgi roman filmlerini sevmenize de gerek yok, karakteri hiç bilmeseniz bile salondan keyifle ayrılacağınız görsel bir hikaye sizi bekliyor.

Exit mobile version