The First Templar
13. yüzyıl Avrupası denince epey karanlık bir dönem gelir akıllara. Yoğun feodalite, din baskıları, bir yandan kıtlık, diğer yandan veba hastalığı, yaşamayı imkansız hale getirmektedir. Bir de, o dönem iki yüzyıla damgasını vurmuş olan Tapınak Şövalyeleri (Templars) bulunuyor. Katolik Kilisesi ve Papa’ya bağlı olan bu şövalyeler zamanla o kadar güçleniyor ki, ülkelere kafa tutacak hale geliyor. Avrupa’da ve Kutsal Topraklar’da varlığını sürdüren Tapınak Şövalyelerini Assassin’s Creed gibi oyunlardan da tanıyoruz; beyaz elbiseler üzerine kırmızı haçlarıyla. Çeşitli yerlerde karargahları bulunan bu örgüt ayrıca birçok büyük muharebe ve kuşatmada da yer alıyor. Olaya siyasetin de dahil olmasıyla 14. yy’da tarikat kaldırılıyor, üstelik epey vahşi yöntemlerle. Yakında çıkacak olan The First Templar adlı oyun ise tam da bu bahsettiğimiz dönemi konu alan bir yapım. Tabii olaylara biraz daha gerçek dışı ve fantastik bir pencereden bakıyor. Ben de tarihi, dolayısıyla tarihi oyunları seven biri olduğumdan bu oyun da hemen ilgimi çekti.
Tapınak şövalyeleri iş başında
Tropico 3’ten hatırlayacağımız Haemimont Games tarafından geliştirilen The First Templar, senaryo olarak genç bir Fransız tapınak şövalyesinin macerasını anlatıyor. Haçlı seferleri dönemi ve Tapınak Şövalyeleri yavaş yavaş Katolik Kilisesi üzerindeki nüfusunu kaybediyor. Kahramanımızın görevi ise Kutsal Kase’yi (Hz. İsa’nın son yemeğini yediği kase) bulmak. Avrupa’nın çeşitli tarihi mekanlarına da uğrayacağımız bu macerada, hikaye iki ana karakter üzerinden ilerleyecek ve istediğimiz zaman aralarında değişiklik yapabileceğiz. Tabii durum böyle olunca, oyunu co-op modunda arkadaşlarınızla oynama fırsatınız da bulunacak.
The First Templar, şu haliyle geniş bir içeriğe sahip ve her oyuncuya hitap edebilecek türden bir yapım olarak gözüküyor. Action-Adventure kategorisine soktuğumuz oyunda RPG ve Stealth-Action öğelerine de rastlamak mümkün. Örneğin; bir bölümde şehri işgalden korumak için mancınık başına geçeceksiniz veya düşman üslerine sızmanız gerekebilecek. Ayrıca yolculuk esnasında karşınıza çıkan sandıklarda yeni elbiseler bulabilecek ve “Zeal” adı verilen özel gücünüzü doldurabileceksiniz. İlginç mekanlara sahip olan The First Templar’da, bölüm sonlarında oldukça iri ve güçlü boss’larla da dövüşeceğiz. Oyun Hack’n Slash tarzında olduğu için dövüş sistemi de epey iddialı. Yani oyunun asıl odak noktası dövüşler zaten. Derin bir kombo sistemi sunmayı planlayan The First Templar’da oyuncular karakterlerini bu alanda özelleştirebilecek.
Ne kadar yeteneklisiniz?
RPG elementlerinin etkisiyle bir skill ağacı da bulunuyor. Belirli tecrübe puanlarını topladığınızda da burada bulunan çeşitli yetenekleri kullanabiliyorsunuz. Aslında ağaçtan öte bir “haç” şeklinde tasarlanmış ve haçın ortasından gelişmeye başlayan skill’ler zamanla yayılıyor. Tüm bunlara rağmen bana çok da yaratıcı gelmedi dövüş sistemi. Yani genel olarak hareketler kısıtlı ve düşmanları öldürme yöntemleri zamanla tekrar ediyor kendini. Yine de özellikle co-op seçeneğinde oyun daha eğlenceli hale gelecektir çünkü burada gerçek bir işbirliği söz konusu. Örneğin; arkadaşınız düşmanı arkadan yakalayıp etkisiz hale getirmişken siz son darbeyi vurabileceksiniz. Tek başınıza oynamanız halinde ise diğer karakterin kontrolünü otomatik olarak yapay zeka alıyor. Tabii oyun esnasında diğer karakterin özel yeteneklerinden faydalanmak isterseniz ona da geçiş yapabileceksiniz. Bu da bence oyunu monotonluktan uzaklaştıran bir etmen.
Teknik pencereden baktığımızda ise grafiksel anlamda oldukça başarılı bir iş görüyoruz. Yüksek çözünürlüklü kaplamalar, sağlam ışıklandırmalar, başarılı gölgelendirmeler ve su efektleri buna dahil. İşin ilginç tarafı, Haemimont Games, Tropico 3’de kullandığı grafik motorunu bu oyunda da kullanmış. Tropico’nun kuş bakışı bir simülasyon oyunu olduğunu hatırlayınca insan ister istemez bu duruma şaşırıyor. Yine de 2011 yılında görmek istemediğimiz grafik hataları mevcut, yüz animasyonlarında ise özellikle sıkıntı var. Demek istediğim, biraz fazla yapay gözüküyor. Aynı şekilde birtakım nesneler ve çevre detayları da 10 sene öncesinden kalma gibi ama yine de fazla göze batmıyor tüm bunlar. Oyunda çeşitli mekanların olduğundan da bahsetmiştim ve gerçekten iyi tasarlanmışlar. Dönemin mimari yapısı üzerinde de durulmuş ve tüm bu mekanlar da birbirinden farklı. Yani karanlık zindanlar, ormanlar, göz alıcı köyler veya kaleler bunlardan bazıları.
Başarılı co-op seçeneği
Şöyle bir toparlarsak; sanmıyorum ki The First Templar, Assassin’s Creed oyunlarıyla aşık atabilecek türden bir yapım olsun, ama zaten oyunun asıl odak noktası başarılı bir co-op deneyimi sağlamak ki, şu an için umut vaat ediyor. Dövüş sistemi biraz daha geliştirildiği ve grafikler de cilalandığı takdirde bu tarz oyunları sevenler için bulunmaz nimet olacaktır. Dönemin kültürel ve mimari yapısı, zengin tarihi de oyunun arka planını oluşturunca zengin bir içerik bizi bekliyor gibi. Kalypso ve Haemimont Games ortaklığıyla geliştirilen The First Templar’ın, Mart sonu veya Nisan başı da piyasada olması bekleniyor.