The Great Escape

Bilmem hatırlıyor musunuz bir 10-15 yıl öncesini. Hani hayatımıza oyunların
yeni yeni sızmaya başladığı, ilkokulda okuduğumuz, “yılbaşında dansöz çıkacak mı
acaba?” geyiğinin çevrildiği ve televizyonun henüz tek kanallı olduğu zamanları.
Evet o yıllarda TV tek kanaldı ama şimdiki gibi saçma sapan şeyler de
yayınlanmazdı. Ekranda gördüklerimiz bayağı eli yüzü düzgün yapımlardı.

Eğer yanılmıyorsam ilkokul 1 ya da 2’ye giderken ilk defa izlemiştim “The
Great Escape”i. Akıcı, heyecanlı, temposu bir an bile düşmeyen, oldukça sağlam
bir filmdi. (Zaten zaman içinde bir klasik halini aldı) Elbette daha sonraki
yıllar içinde filmi birkaç kez daha izledim ancak filmden aldığım tad her
seferinde daha da arttı. Aranızda filmi izlememiş veya görüp, unutmuş arkadaşlar
olabilir bu nedenle konusunu biraz anlatayım. Efendim 1963 yapımı The Great
Escape’de, 2.Dünya Savaşı sırasında Almanya’daki Stalag Luft III isimli esir
kampında kalan Müttefik askerlerinin, bu kamptan kaçış öyküsü anlatılır. Yalnız
bu esirler daha önce başka kamplardan defalarca kaçıp yeniden yakalanan, tüymek
konusunda oldukça deneyimli askerlerdir. Bu nedenle kapatıldıkları Stalag Luft
III kampı onlar için özel inşa edilmiş, ekstra güvenlikli bir yerdir.
Dolayısıyla buradan kaçmaları hiç de kolay olmayacaktır. Yine de bütün bu
sorunlara rağmen esirler bir tünel kazar ve kaçmayı başarırlar. Filmde Steve
Mcqueen, Charles Bronson gibi dönemin tüm ünlü oyuncuları rol almıştır.

“Oyun” The Great Escape’de de filmin senaryosuna aynen bağlı kalınmış. Yalnız
birkaç küçük fark var. Mesela filmde askerlerin nasıl esir düştükleri, diğer
kaçış girişimleri gösterilmiyor yalnızca Stalag Luft III’deki maceraları
anlatılıyordu. Oyunda ise önceki firar deneyimleri de bulunuyor. Ayrıca filmde
görülen tüm firar olayları da “ayrıntılı” bir şekilde oyuna dahil edilmiş ve
bunları oynayabiliyoruz.

Filmde birçok karakter bulunuyor ve elbette bunların tümünü oyuna yansıtmak
mümkün değil. Oyunda yönetebildiğimiz 4 farklı karakter var. Bunlar McDonald,
Segdwick, Hendley ve Hilts (Steve McQuenn). Hepsinin ayrı ayrı meziyetleri var.
Mesela McDonald kıyafet değiştirmede, Segdwick silah kullanmada, Hilts
maymuncukla kapı açma ve motosiklet sürmede, Hnedley ise milletin cebinden
anahtar, kimlik aşırma gibi şeylerde uzman. Oyunda, aynen filmde olduğu gibi,
dört karakter arasında gidip geliyor ve hepsinin yaşadığı farklı maceraları
oynuyoruz. Bu olay oyunun gidişatı bakımından çok güzel. Yani sadece bir Hilts
ile oynasak devamlı aynı şeyleri yapacak bir süre sonra bayacaktık. Ancak her
karakterin kendi başından geçen olayı oynayabildiğimiz için asla tekdüzelik
hissetmiyorsunuz. Devamlı yeni, değişik bir şeyler yapıp farklı ortamlarda
bulunduğunuz için sıkılma olayı yok. Ayrıca görevleri yaparken beklenmedik
gelişmeler olabiliyor. Mesela tüm belgeleriniz hazır tam tünelden çıkıp
kaçacaksınız fakat tünel çöküyor ve çöken kısmı açmak için kürek bulmaya
gidiyorsunuz. Oyuna en büyük artıyı buradan verebiliriz.

Mapus idim gavur damında, yılmadım kazdım tünel toprak altında!

Peki The Great Escape’de ne tür görevler var? Birincisi sizin de tahmin
edebileceğiniz gibi kapatıldığımız kamplardan veya hapishanelerden kaçma
görevleri. Bunlar “Git bir kimlik kartı çal, buna mühür vur, tel kesme makası
bul, aman doktor tünel çöktü kazma getir kazalım” gibi amaçları olan şeyler.
İkinci tür firardan sonra silah, araç bulup peşimizdeki Gestapo ve SS’leri ekip
anavatana (İngiltere) dönme amacı güden görevler. Bir de üçüncü tür var ki
bunlarda yerel direnişçilere yardım etme, köprülere sabotaj yapma gibi şeyler.
Tüm bu vazifeleri de oldukça geniş alanlar/şehirler/kamplar içinde yapıyoruz.
Yalnız kamplar birbirlerine benziyor. Dolayısıyla buraları keşfetmek fazla zor
değil. Ancak bir şehre veya kırsal bölgelere, ormanlara girdiğiniz de durum tam
tersine dönüyor. “Aman ne yönden kaçacağım” derken kolaylıkla yakayı ele
verebilirsiniz. Ayrıca kaçarken ortamdaki sabit makineli, uçaksavar gibi (yuh!
piyadeye uçaksavar mı sıkacağız:) silahları ve APC, jip, kamyon ve motosiklet
gibi araçları kullanmak mümkün.

Oyunda düşmanlarımızı 3 ayrı grupta toplayabiliriz. “Goon”lar normal
askerler. Kimlik filan sormuyorlar ve sizi tanımaları, eğer suratlarına yumruk
atmak gibi ters bir hareket yapmazsanız, mümkün değil. Astsubay ve Subaylar ise
biraz daha uyanık tipler. Bunları altetmek için yanınızda mutlaka geçerli
belgeler olmalı. ”Ferret”ler ise iyi eğitilmiş Gestapo ajanları veya SS
subayları. Bunlar oyundaki en elit düşman tabakası. Eğer görüş alanları içinde
fazla kalırsanız yanınızda geçerli belgeler olsa ve kılık değiştirdiğiniz halde
sizi tanıyorlar. Düşmanlar sizden kuşkulanınca sol altta yeralan pusulanın
etrafı sarı oluyor ve askerlerin şüphe derecesine göre yanıp sönüyor.Askerlere
göründüğünüz zaman imkan varsa kaçıp saklanabiliyoruz. Böylelikle bir süre sonra
bizi unutuyorlar.(Bunu da pusulanın etrafındaki sarının tamamen sönmesinden
anlıyoruz) Fakat eskiye göre daha uyanık davranıyor, civarı daha sıkı kontrole
diyorlar. Oyunda öyle müthiş bir yapay zeka (AI) yok. Yalnız salak da değiller.
Açık kapılar görünce kontrol ediyor, ses duyduklarında dikkat kesilip
dinliyorlar. Ancak biraz sessiz ve hızlı olursanız düşmanlardan hemen
kurtulabilirsiniz.

Buraya kadar oyunun güzel yönlerini yazdım. Ne yazık ki şimdi oyunu kötü
yanlarını anlatacağım ve bu kötü yanlar oyunda ağır basan taraf. Efendim
öncelikle görevlerde oldukça saçma noktalar var ve bunlar sırf oyuncuyu aptalca
oyalamak, gereksiz aksiyona sürüklemek için konulmuş. Mesela bir bölümde Hilts
ile kamptan kaçarken muhafız sizi isterseniz 500 km uzakta çalıların arasında
olun gelip eliyle koymuş gibi buluyor. Hendley ile trenli bölümü oynarken
istediğiniz kadar sessiz olun ve kimseyi kuşkulandırmayın, sonuçta geri dönüş
yolunda mutlaka askerlerle çatışıyoruz. Bunun gibi bir çok ufak örneği
yazmıyorum. Sonuçta böyle şeyler oyuncuyu gereksiz sıkıyor.

Oyunun diğer gıcık noktası ise yönettiğimiz adamımızın hareketleri. Tamam
koşarken durum iyi de yere yatınca tam bir felaket. Özellikle asma yaprağı gibi
yatarken sağa veya sola kayayım derseniz işiniz Allah’a kalmış. Sadece şunu
söylüyorum ben bir keresinde yerde yatarken muhafızdan kaçmak için sağdaki
kutuların arkasına kaymak istedim adamım ise sola gidip ayağa kalktı! Ayrıca
ayakta veya çömelmiş durumda düzgün çalışan 3.kişi kamerası yatarken son derece
kötü oluyor. Adam nedense yerde görünmez yerlere takılıyor, sağa sola dönemiyor
dolayısıyla kamera da bu açıda monitöre kafa atma isteğini harekete geçiriyor!
Hareket mevzuunda son bir şey daha söylüyor ve oyunun bu kısmını yapanlara Allah
müstehakınızı versin diyorum. Yahu kardeşim düzgün ve efendice yerde sürünen
karakterimiz neden hafif eğimli bir kesime gelince ayağa kalkar? O kişi mal
mıdır 2 metre önünde asker beklerken niyet çeken tavşan gibi dikilmeye? Madem
adamın oradan sürünmeden gitmesiniz istemiyorsun o zaman bocalasın yerde, neden
ayağa dikilip gereksiz reload’a yol açar.

Oyunda save olayı ise sınırlı. Her bölümde 3 tane save hakkımız var. Bölümün
uzunluğunu bilmediğimiz için umarsızca save alırsanız o bölüme en başından
başlamak zorunda kalabilirsiniz. En iyisi b her 3 quest’te bir save almak çünkü
bölümler genelde 7-8 quest yapınca bitiyor. Ayrıca fazla uzun bir oyun değil The
Great Escape. Kasarsanız en fazla 3 günde bitirirsiniz.

Lütfen hastaya 10 doz inventory verin hemşire!..

Gelelim oyunun ateşli silahlar ve kullandığımız malzemeler kısmına. Herhalde
bunlar oyunu yaparken başlarına güneş geçti veya Türk TV’lerindeki magazin
programlarını izleyip öyle oturdular makinelerinin başına. İşte durum bu kadar
vahim. Oyunda bulduğumuz silah, sağlık kiti, anahtar vb. eşyaları inventory’mize
atıp saklıyoruz. Bir şey almak istersek de önce “f” tuşuna basıyoruz sonra
alacağımız şeye tıklıyoruz sonra “esc” yapıp yeniden oyuna dönüyoruz. Yani
“kısayol tuşu” denen kavramdan yoksun durumdayız. Seri hareket etmenin gerektiği
durumlarda ikide bir oyunu durdurup inventory karıştırıyor ve sonra tekrar geri
dönüyoruz. Çok berbat bir durum ve insanın oyundan kopmasına sebep oluyor Oyunda
kullanılan şeyler ise genelde hep aynı. Kimlik belgesi, tel makası, şişe (kırıp
ses yaparak adamları kıllandırmak için), anahtar. Silahlar ise çok çeşitli
değil. Luger, altıpatlar, MP40, Sten, Kar98 Sniper tüfeği (hemen sevinmeyin bir
de kullanması var), Stick Granade (Almanların saplı el bombası). İşte hepsi bu.
Ha bir de sabit makineliler var.

Peki oyunun elimize silah aldığımız bölümleri nasıl işliyor? Önce bir silah
buluyor (herhalde yani:) akabinde düşmanla karşılaşıp, oldukça “oynak” olan ve
kafasına göre bazen ekrana gelip bazen gelmeyen hedef imlecini adamın üzerine
getirmeye kasıyor, bu aşamayı da başardıysak adamı vuruyoruz. Anlatması kolay
ama yaşaması/yapması azap verici. The Great Escape’de 3.kişi kamerasından
yararlanarak ateş edip düşmanı yok etmek Olimpiyat stadında GS maçı seyretmeye
gitmek kadar meşakkatli. Yapımcılarda bunun farkına varmış olacak ki acele ile
eklendiği belli olan bir first-person kamera ile bunu halletmeye çalışmışlar.
Fakat durum daha da berbatlaşmış çünkü FP kamera da en ufak harekette devreden
çıkıp yeniden 3. kişiye dönüyor. E madem böyle olacaktı ne koydun bunu oyuna.
Oyunu oynarken bir adam öldürmek için dansöz gibi kıvırmaktan canım çıktı. Şimdi
hayal edin bu inventory+ateş etme olayının oyuna yansımasını. Ya da boşverin
hayali başımdan geçen standart bir çatışma sahnesini okuyup ağlayın:

“Allah gestapo indi ortama kaç oğlum Alper. Hah kapı şurada dur açıp girey…
lan kilitli bu be anahtar nerde (f’ye basılıp oyundan çıkılıyor+inventory’de
anahtar aranıp bulunuyor+esc’ye basılıp oyuna dönülüyor) Aç kapıyı. Hay aksi
ateş ediyor kekolar dur silah nerde be? Ulan elimde anahtar var hay senin gibi
inventory’e (f+silahı bul+esc bu arada adamlar bana çoktan 10 tane mermi
yapıştırmıştır) He he gel bakalım pis nazi ha ne nerde hedef imleci yahu?
(Zavallı yazar 3. kişi kamerasında oynamaktadır) Hadi be herifler sıkıyor boyuna
neyse FP’ye alayım (alır…) Tamam da ee adam nerde ne yana mı kaydı dur 3.kişiye
alayım kamerayı. Hah ald… Tuh be canım gidiyo dur bi medkit basayım (f+medkit
bulunur+esc) akabinde (f+silah+esc) Tamam sıkacağım şimdi Hay senin gibi oyunun
ta… öldük be taaaak! (klavyenin dövülme sesi)

Uff yaz yaz bitmiyor. Gelelim maksimum azap noktasına; grafikler. Tek
kelimeyle berbatlar, son derece iğrençler, kötüler. Adamlar, bitkiler, binalar,
eşyalar, yeryüzü, gökyüzü her şey ama her şey çok kötü görünüyor. O
karakterlerin modellenmesi nedir öyle ya, elemanlar köstebeğe benziyorlar. O
kaplamalar nasıl yapılmıştır? Bu kadar mı özensiz olur bir oyunun grafikleri?
Cidden söylüyorum bu nedenle oyunu silmeyi bile düşündüm. Grafikler belki oyunun
konsollardan direkt PC’ye adapte edilmesi nedeniyle bu kadar kötü görünüyor ama
insan biraz uğraşıp makyajlar be kardeşim. Ara demolar bile çok kötü yapılmış.
Yapımcılara bu konuda diyecek hiçbir şey bulamıyorum. (Aslında buluyorum
inşallah Power Ranger’lar döver sizi be!) Bu mevzuda belki en başarılı oldukları
nokta ışık/gölge efektleri. Kamplarda etrafı tarayan ışıldakların ışıkları çok
başarılı (aman ne kadar güzel!)

Sesler desen onlar da bir felakat. Karakterler mıy mıy ve oldukça tekdüze
konuşuyor. Silah sesleri mi dediniz? Aa ben oyunda silah falan sesi duymadım
onun yerine pnömatik çekiç sesi konulmuş. Hele motosikletin bir sesi var ki ben
motosikleti kullanırken kendimi lunaparkta fıçı içinde dönen adamlardan
zannettim. Ne biçim bir ses öyle o be! Ya sadece filmin müziğine güvenip koskoca
oyun için başka bir müzik parçası kullanmamayı nasıl açıklayacaklar? Hadi görev
yaparken müzik çalmıyor onu geçtim bölüm bitince bile bir ses duyulmuyor öylece
“continue” yazıyor ekranda. Pes! Peki güzel bir tını yok mu oyunda? Var elbette.
Kamyonların sesi çok güzel! Özellikle fren yapıca çıkardıkları ses.

Motosiklet deyince aklıma geldi. Aracın fiziğini öyle bir yapmışlar ki evlere
şenlik. Sanki motor değil de galaksiden galaksiye yıldız atlaması yapan uzay
gemisi kullanıyoruz. Ne biçim hızlanması vardır ne biçim kontrolsüz bir alettir
bu motor be kardeşim! Normal bir şekilde düz yolda giderken manyak manyak
hareketler yapması, bir yerden atlarken acayip şekillerde hoplaması, olmadık
yerde ön lastiğin kalkması vs. vs. yaz yaz bitmez…( Ihh dayanamadım bir
motosiklet tekme atılarak patlatılır mı yahu!)

Diğer sorunları kısaca yazayım. Bazı grafik çatlamaları, gideceğimiz yolu
gösteren haritanın son derece kullanışsız ve özensiz olması, oyunun ara
menülerinin çok yetersiz hazırlanması, kullanılacak çoğu malzeme ve bazı
taktikler konusunda bilgi verilmeyip her şeyin oyuncuya bırakılması, ipucu
vermek üzere ekranda beliren yazıların sadece 10 sn. görünüp sonra okunamaması,
karakterimizin dibimize gelen düşmana ateş etmeyip, dipçikle döverek öldürmeye
çalışması, aptalca yerlere sıkışan düşmanlar (ve biz!), Rag Doll (Bez Bebek)
efektinin yetersizliği, vs. vs. vs. Neyse ben yoruldum buyurun sonuç kısmına…

İşte durum böyle. Bence filmin 10 km. bile yakınından geçemeyen bir oyun The
Great Escape. Sadece filmin adına güvenerek “nasılsa satar” mantığının iyice
kendini belli ettiği bir yapım. Eğer alıp oynamaya başlarsanız “O kadar para
verdim bitireyim bari” deyip sinir olmayı da göze almalısınız. Ben büyük bir
merakla çıkmasını bekledim ama koca bir hayal kırıklığı ile karşılaştım. Ancak
son 2 bölümdeki motosikletle kaçış görevlerini oynamak için dayandım ve oyunu
bitirdim. Bu nedenle geçemediğiniz bir görev olursa hemen maile
davranabilirsiniz.

Exit mobile version