The Lord of the Rings: War in the North

Yüzüklerin Efendisi! Filmlerini heyecanla izlemeyeli, kitapları bir nefeste okumayalı kaç zaman oldu? O unutulmaz hikayeyi ve Orta Dünya’nın kendisini baştan hatırlamayalı uzun zaman geçti. Peki ya oyunları?
Yüzüklerin Efendisi çoğu insan için çok önemli bir marka. Benim için de aynı durum geçerli ve bu markaya yakışmayacak çok fazla oyun yapıldı. Hiçbiri istenen kalitede olmasada (Battle for Middle Earth serisi hariç) tekrar tekrar oynattı kendini.

Artık o zamanları War in the North ile tekrar hatırlamanın zamanı geldi diye düşünmüştüm. Oyunu oynamaya başlamadan 1 dakika önce. Umutluydum bu oyundan, ana hikayeye paralel giden bir senaryosu olsa bile, bana Yüzüklerin Efendisi’ni hatırlatacak bir yapım olacağına inancım tam dı. Peki oyun bu inancımı haklı çıkardı mı? Bakalım.

Gülü seven pis ork kokusuna katlanır (mı?)
Oyunumuz isminden de anlaşılacağı üzere Orta Dünya’nın kuzey diyarındaki gelişmeleri konu alıyor. Senaryo itibari ile oynadığım süre içerisinde bir türlü oyuna adapte olamadım. Tamam en baştan söyleyelim, grafikler güzel. Karakter ve yaratık modellemeleri, kaplamalar özenerek yapılmış. Oyun sizi grafikleri ile kendisine çekmeyi biliyor ama hikaya eksik kalmış. Nasıl ki filmi izlerken kendinizi karakterin yerine koyup bir kahraman gibi hissediyorsanız, oyunda da tam tersi, karakterinizle bir türlü bütünleşemiyorsunuz. 3 ana karakterimiz var. Bunlar; Eradan (insan), Andriel (elf) ve Farin (cüce). Eradan, Ranger sınıfı bir Dunadan yani Batı Numenorean’lı bir insan. Andriel büyücü sınıfı bir elf fakat büyünün yanı sıra kılıç vb. silah kullanımında becerikli ve yakın dövüşte bir o kadar etkili. Farin ise klasik bir cüce savaşçısı. Kendine has hırsı ve kuvvetiyle oyun boyunca yönetmekten en çok keyif aldığım küçümen(!) karakterimiz.

Oyunun sade ama kullanışsız olan ana ekranında 3 karakterden herhangi birini seçiyoruz ve diğer ikisini bilgisayarın kontrolüne bıraktıktan sonra Gandalf’ın o gizemli sesiyle oyuna başlıyoruz. Ama merak etmeyin oyun sizi sadece bir karaktere mahkum etmiyor. Bölüm aralarında karakter değiştirme seçeneğini kullanarak farklı bir sınıfla farklı deneyimler yaşayabiliyoruz ama dediğim gibi bana en çok keyif veren Farin oldu oyun boyunca.

Neden diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sebebi şu sayın ve sevgili dostlar; bol bol yaratık keserken yaptığınız son vuruşlarda oyun yavaşlıyor ve kopan uzuvları size daha net bir şekilde gösteriyor

Oluşan son vuruşa göre düşmanınızın kolu, bacağı ve kafası gibi bilimum organları vücüttan koparak ayrılıyor ve bu sırada etrafa epey bir kan saçılıyor ki bu da Yüzüklerin Efendisi oyunlarında pek sık rastlamadığımız bir olgu. Hatta bu kan olayını yapımcılar o kadar abartmışlar ki üstünüz başınız bölüm sonunda ork kanından görünmez hale geliyor, yani nerdeyse. Oyuna Gandalf’ın sesiyle başlıyoruz demiştim ya,  işte sadece seste kalmıyor olay. Gerçi sesler de pek başarılı sayılmaz. Grafiklere gösterilen özenin tam tersine sesler aceleyle hazırlanmış hissi veriyor. Buna rağmen karakter seslendirmeleri hoş olmuş. Aragorn’u ya da Gandalf’ı dinlemek keyif veriyor insana.

Zaman ve mekana göre temposu değişen müzikler (savaş sırasında değişen müzikler de bu genellemeye dahil) oyuncuyu heyecanlandıracak bir etki yaratmıyor. Filmlerin o efsane ve insanı gaza getiren müzikleri yanında oyunda yer alan müzikler ve seslendirmeler içimde bir kıpırtı yaratmadı bile.

Gandalf’ın kendisiyle hatta Aragorn, Legolas, Frodo, Bilbo Baggins ve daha bir çok kahramanla oyunda konuşma fırsatımız ve hikayeden parçaları kendi ağızlarından dinleme şansımız oluyor. En baştan böyle tatlı tatlı anlatıyorum ama sevgili okur, şahsen oyundan memnun kalmadım. Yüzüklerin Efendisi serisini çok sevdiğim için onun ismi ile çıkan her yapımın kaliteli olmasını isterim.

Örnek olarak NPC’lerle konuşuyoruz, hatta onlara çıkan seçenekler arasından soru soruyoruz ya da cevap veriyoruz ama bunun oyuna pek bir katkısı olmuyor. Bu durumun kaliteli bir yapımda olmaması gerekir. Hele ki Yüzüklerin Efendisine ait bir oyunda kesinlikle olmaması gerekir!

Ben mi anlatamıyorum, yoksa siz mi anlamıyorsunuz?
Gelelim oynanışa ve beni ara ara sevindiren ara ara Gimli gibi küfürler savurmama sebep olan oyun dinamiklerine. Bir kere o nasıl bir dövüş sistemidir arkadaş. Tamam, slow motion olayı iyi hoş da, farenin sol tuşuna basmaktan başka hiç bir iş yapmadım neredeyse. Her karakterin kendine has büyüleri ve uzaktan saldırı için oku mevcut ama bu bir farklılık yaratıyor mu derseniz yanıtım “Hayır” olurdu. Mesela okla nişan aldığınızda karşınızdaki yaratığın bedenine tam olarak isabet sağlamasanız bile çok rahat bir şekilde ok yolunu buluyor ve yaratığı vurmuş oluyoruz. Ee ama hani el becerisi, hani nişan almanın zorluğu?

Peki ya başarı hissine ne oldu. Ne zaman başımız sıkışsa E tuşuna basarak gideceğimiz yönü görebiliyoruz ki bu da zaten kolay olan oyunu iyice kolaylaştırıyor. İnsan biraz (elf yada cüce de olabilirsiniz sayın yapımcılar) oyuna başarı duygusunu tatmin edecek bulmacalar koyar, yön tayin etmeyi biraz daha zorlaştırır ki oynayan adam kendisini bir muslukçu hissetmesin de Mario oynuyormuş gibi tek düze ilerlemeyelim

Yapay zekaya laf bile söylemiyorum. Dar bir geçitten geçerken bilgisayarın kontrol ettiği karakter önünüzde kalırsa yandınız. Şahsen ben kendisini ittire ittire “Artık ilerle be adam!” demekten helak oldum. Zaten önümüzden çekilmeyi bırakın, takip etmeyi bile beceremiyorlar. Allah’tan iyi kalpli yapımcılarımız E tuşuna da grubu bir araya toplamak için seçenek eklemişler de hemen dibimizde bitiveriyorlar. Bu çok akıllı(!) yol arkadaşlarımız ve kendi yönettiğimiz karakterimiz yaratık kestikçe seviye atlıyor ve her seviye atlamanın akabinininde güçlerimizi ve yeteneklerimizi arttırabileceğimiz puanlar kazanıyoruz.

Her sınıfın kendine özgü yetenekleri var ve oyun içerisinde toplayabileceğimiz eşyalar da seçeceğimiz sınıfa göre değişiklik gösteriyor. Örnek olarak Elf karakteri ile oynadığımızda yerde bulunan bitkileri toplayabiliyorken, sevimli cüce karakterimiz ile aynı işlemi yapamıyoruz. Seviye atladıkça ve daha güçlü eşyalar buldukça üstümüzü başımızı yenileyebilir, bu eşyaları ana bölgelerde tamir ettirebilir ve dış görünüşümüzü çok detaylı olmasa da değiştirebiliriz.

Herhangi bir görevde iken ve zor bir (artık ne kadar zorsa) savaşa başlamadan önce yine yol kenarında bulunan ışık hüzmelerinin içine girerek ana bölgeye dönüş yapabiliyoruz ya da üzerimizde bulanan fazla eşyaları satıp para elde edebiliyoruz.

Ölmek zor zanaat be üstat.
Zor bir savaş demişken ben oyunda ölmedim, daha doğrusu ölemedim. Çünkü yine o çok sevdiğimiz yapımcılarımız öyle bir savaş sistemi eklemişler ki canınız tükendiğinde direk olarak yere kapaklanıyor- sunuz ve karşınızdaki yaratık sizi görmezden gelerek diğer karakterlere saldırmaya başlıyor. Siz de öyle masum bir şekilde yol arkadaşlarınızdan herhangi birisinin gelerek sizi iyileştirmesini bekliyorsunuz. Aynı şey onlar içinde geçerli, bu sefer siz giderek onları ayağa kaldırıyorsunuz. Peh! Ne kadar da saçma. Can hıraş bir şekilde bana saldıran düşman, ben yere düştüğümde “Aman canım ya yazık buna, bak ölecek nerdeyse” der gibi sizden uzaklaşıyor. Hayır arkadaş savaşlardan da keyif alamadım ki. Sürekli aynı yaratıkları kes babam kes. Vur ha vur. Bir yaratığın en az 6-7 vuruşta öldüğünü hesaba katarsak monotonluğun alâsını siz düşünüz sevgili oyuncular.

Açık konuşayım. Oyuna girmeden önce bir el BF3 oynuyorum ve o gazla, biraz da hevesle oyunda daha fazla zaman harcayabiliyorum. Tabi oyun yine aynı oyun olduğu için bir süre sonra haliyle yine aynı duygu. Her bir bölümü bitirdikten sonra gelen ekranda ne kadar yaratık öldürdüğünüzü, verdiğiniz hasarı ve kaç kere büyü kullandığınızı görebiliyorsunuz ve diğer karakterlerin yaptığı sayılarla bunu  karşılaştırabiliyor- sunuz. Hoş, yol arkadaşlarınız aptal varlıklar oldukları için genellikle yaptıkları sayılar sizinkilerin çok altında oluyor

Sonuç
Tanıdık mekanları ve yüzleri görebilmek, onların ağzından iki kelam duyabilmek hoş olsa da Yüzüklerin Efendisi serisine yakışmayan tekdüze bir oyun var karşımızda. Eh incelemede bittiğine göre ben gidip Battle for Middle Earth oynamaya devam edeyim sevgili okur. Size tavsiyem Yüzüklerin Efendisini çok seviyorsanız bu oyuna şans verin ama onun dışında oyundan fazla bir şey beklemeyin.

Exit mobile version