Herkesin bildiği gibi PC’lerde yeni bir çığır açan “The Sims”, zamanında
müthiş satış rakamlarına ulaşmış ve üzerine birçok eklenti paketi hazırlanarak,
oyun tarihinin en çok satan oyunlarından biri olmuştu. Böyle büyük satışlara
ulaşan bir oyunun, diğer oyun platformlarına da hazırlanması kaçınılmazdı;
PS2’ye yapılan ilk Sims, oyunu iki boyuttan üç boyuta taşımıştı. Oyunun
oynanışında biraz sorun olmasının üzerine, birde çizgisel oyun yapısı eklenince
bu oyun biraz hayal kırıklığı yaratsa da, PC sahibi olmayan PS2 oyuncuları için
bu oyunu beğenmekten başka çare yoktu. Şimdi ise “The Sims” konsolumuza yeniden
dönüş yapıyor; ve artık eskisinden çok daha fazla içeriğe sahip bir oyunumuz
var. Bu yeni oyun boyunca yüzlerce yeni objeyi açacak, her zaman olduğu gibi
çalışacak, eğlenecek ve sosyal hayat kuracağız.
I bust out, you bust out, we bust out…
Bustin’ out, ilk Sims oyununun genel yapısını tamamıyla koruyor. Oyunun genel
görünüşü; ufak tefek makyajlar ve tuşların dağılımındaki ufak değişiklikler
haricinde eskisiyle aynı. Ama oyundaki asıl değişiklikler Sims fanlarının en çok
istediği konuda yapılmış. Nedir bunlar? Tabi ki daha fazla seçenek… Oyunda
seçebileceğimiz iş dalları neredeyse ilk oyunun üç katına çıkarılmış. Bunların
arasında son derece ilginç meslekler de var; çılgın bilim adamlığı ve
gangsterlik gibi.
Oyunumuz temelde iki bölümden oluşuyor; bunlardan birincisi “Free play” modu.
Bu mod, ilk oyunun aslında tamamıyla aynısı. Yeni bir aile kuruyor, işe gidip
para kazanıyor ve evimize yeni şeyler alıyoruz… Ancak oyuna ismini veren
“Bustin’ out” modu oyunun asıl eğlenceli olan kısmını oluşturuyor. Burada yine
bir karakter yaratıyoruz, ancak bu yarattığımız karakter annesiyle birlikte
oturmaktan bıkmış ve yeni bir hayata atılmak isteyen bir genç oluyor. Paramızı
biriktirip ilk fırsatta arkadaşımızla kalmaya gidiyoruz ve aslında eğlenceli bir
maceraya da adım atmış oluyoruz. İşte bu modda Sims fanlarının beğeneceği bir
özellik olarak, istediğimiz zaman başka evlere ziyarete gidebiliyoruz. Hatta
istersek başkalarının evlerine bile taşınabiliyoruz.
İlk oyunun en çok göze batan tarafı, çok çizgisel bir yapıya sahip olmasıydı.
Yani hep yapmamız gerekenler sıralanmıştı (televizyonu tamir et, arkadaş edin,
işinde terfi et vs.) ve bunları yapmadan kademe atlayamıyorduk. Bu oyunda bu
konu bir nebze olsun aşılmış. Yapmamız gereken görevler bize sıralansa da artık
bu görevlerin hepsini yapmak zorunda değiliz. İlk bölüm olan “annemizin
evi”ndeki görevleri tamamladıktan ve ilk oda arkadaşımız olan Mimi’nin evine
taşınmamızdan itibaren oyunda tamamıyla özgür kalıyoruz ve görevlerden
beğendiklerimizi yapıyoruz.
Eşyalarınızı hazırlayın, taşınıyoruz!
Görevler genelde hep aynı tarzda olsa da, bu görevlerden istediğimizi seçme
imkanımızın olması, bizi biraz daha serbest kılıyor. İlk oyundakilerin aynısı
olarak yine televizyon tamir edecek, yemek yapmakta ustalaşacak, vücut
geliştireceğiz. Ancak bu sefer bunlardan istediğimizi yapmakta özgürüz. Diğer
görevleri sadece oyundaki yeni objeleri açmak istersek yapacağız. Objeler
demişken; Sims oyunlarının vazgeçilmezi olan objeler, yani evimizde
kullanacağımız eşyalar ve kıyafetler, bize yine çok geniş bir içerik sunuyor.
Ancak oyuna ilk başladığımızda tabi ki bunların bir çoğu kapalı oluyor.
Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi Sims karakterleri arasındaki sosyal hayat,
oyunun en önemli unsurlarından birini teşkil ediyor. Sim’ler arasındaki iletişim
seçenekleri de bu oyunla birlikte oldukça arttırılmış. Artık sadece konuşma,
şaka yapma, hediye verme gibi kısıtlı sayıda seçenek değil, çok daha fazla
seçeneğe sahip olabiliyoruz. Bunlar, bazen birisinden duyduğumuz hikayeyi
başkasına anlatma, birisi hakkında dedikodu yapma gibi çeşitlilik
gösterebiliyor. Ancak en güzeli; diğer insanların konuşma ve şaka yapma tarzını
öğrenip onları taklit etmek. Örneğin üçüncü eve gittiğimizde bir arkadaşımızın
birçok eşek şakasına maruz kalıyoruz. (Bunlar gaz çıkartmak!, küfürlü konuşmak
gibi çeşitlilik gösterebiliyor.) Sonrasında ise, karşılaştığımız insanlara artık
bu öğrendiğimiz şeyleri yapabiliyoruz. Tabii kimileri bunlardan hoşlanırken,
kimileri ise haklı olarak kızabiliyor.
Oyunun grafikleri biraz teknolojinin gerisinde kalmış olsa da, karakter
animasyonları çok hoş. (Zaten ilk oyundakilerin aynısı). Ama oyunun ses
konusunda gerçekten de üst düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Mesela oyun
sırasında müzik setini açtığımızda birçok türden müzik bulabiliyoruz, hatta
bazıları hoşumuza gittiğinden gidip müzik setini kapatma ihtiyacı bile
duymuyoruz. Tabi ki Simler’in kendi aralarındaki konuşmaları hep aynı olduğundan
söylenecek söz yok ama oyundaki diğer tüm sesler çok gerçekçi.
Ancak oynanabilirlik olarak “ne varsa hala o” diyebiliriz. Zaman yine hiçbir
şeye yetmiyor. İşe gitmenize bir saat kala bir duş alıp giderim derseniz büyük
bir ihtimalle otobüsü kaçırırsınız çünkü yatağımızdan kalkıp banyoya gitmemiz on
beş dakika, banyoya girip çıkmamız en az kırk beş dakika, üstümüzü değiştirmemiz
on beş dakika ve otobüse yürümemiz yine on beş dakika sürüyor. Tam bu esnada
telefon çalarsa bilemiyorum ne yaparsınız…
Bunların yanında her ne kadar ben test edememiş olsam da oyunun online
desteği de bulunmakta. Oyunu genel olarak ele alırsak, yine karşımızda
bildiğimiz Sims var. Oyundan artık bıkmış olanlar için Bustin’ out pek bir şey
ifade etmeyebilir, yani açıkçası oyunun bu kişiler için çokta albenisi olduğunu
söyleyemem. Ancak oyun, fanları için tabi ki eğlenceli sürprizler de sunuyor.
Sonuç olarak karşımızda daha eğlenceli ve daha sosyal bir Sims oyunu duruyor.
Ancak bence oyun yine de yeterli değil, sadece “Sims 2” çıkana kadar piyasayı
biraz oyalayabilir…