The Tomorrow Children

Yenilik ve değişim. Günümüzün bilgi çağına yön veren iki kelime. Bakıldığında oldukça normal karşılanan bu terimler, aslında başlı başına koca birer ansiklopediyi doldurabilecek niteliklere sahipler. Artık insanlar ve özellikle şirketler, hangi sektörde olurlarsa olsunlar, yenilikçi ve değişime açık bir şirket politikasına sahip değillerse, çökmeye hatta çürümeye mahkum olmuşlardır. Artık tüketiciler oldukça bilinçlendiler ve şirketler adına konuşmak gerekirse, tüketicileri “kandırmak” oldukça zor bir hal aldı.

Tabii bahsettiğim yenilikçe ve değişime açık terimleri, dünyada bulunan her sektör kadar oyun sektörü için de geçerli. Artık üçüncü parti olarak adlandırabileceğimiz oyun şirketleri, her ne kadar ana akımdan kopmayan oyunlar yapıyoruz imajını çizmeye çalışsalar da oyuncular, oldukça bilinçli bir şekilde onların oyunlarını almayarak verilebilecek en büyük cevabı vermekteler. Bütün bunlara rağmen ana akımı oluşturan oyunların başarılı olduğu ve olacağı gerçeğini de değiştiremeyiz tabii ancak, oyun sektörünün yenilenmesini ve daha da uç noktalara gidebilmesini istiyorsak, yenilikçi fikirleri her daim kucaklamalıyız.

Açık konuşayım. Günümüzden yaklaşık olarak 3 yıl önce, oyun sektörü bir tekerlek hatta tarih misali kendini tekrar etmeye başlamıştı. Tabii o dönemler özellikle Modern Warfare serisi, büyük bir hız kazanmış ve bunu gören diğer üçüncü parti firmalar, artık FPS savaşlarını günümüze getirmişlerdi. Tabii şimdi sokakta çevirdiğimiz neredeyse her oyuncu, artık farklı konulara ve dinamiklere sahip FPS’ler oynamak istediklerini söylemekteler. Titanfall’un veya Destiny’nin oyuncular tarafından bu kadar yoğun bir ilgiyle karşılanmalarının yegane sebebi de budur.

Evet, nerede kalmıştık, sektör günümüzden yaklaşık 3 yıl önce kırılması oldukça zor bir döngüye girmişti. İşte tam da bu anda sistemin savunma mekanizması devreye girdi ve bağımsız yapımcıların oyunlarıyla karşılaştık. Artık yapımcılar, üçüncü parti firmalar tarafından baskı altına alınmak istemiyor ve direk oyuncularla muhattap oluyorlardı. Bu sayede yaratıcılıkları kısıtlanmadan, yenilik ve değişim terimleriyle sarmalanarak daha önce görmediğimiz yegane ve “tek” oyunlar geliştirmeyi başardılar.

İşte Sony’nin Gamescom konferansında, yenilikçi bir oyunla daha karşılaştık. The Tomorrow Children, Playstation 4 sahipleri için özel olarak duyuruldu.

DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>

The Tomorrow Children’ın hikayesine kısaca bir bakış atacak olursak, 1960’lı yılların Rusya’sını konu almakta. Hikaye gereği Rusya’da büyük bir deney yapılır ve bu deneyin amacı, insan ırkını “yüceltmek” yani yeryüzünde bulunan bütün insanların beyinlerini ve kişiliklerini, tek bir pota altında eriterek küresel bir bilinç yaratmaktır. Yani oyunu oynayan oyuncuyu… The Tomorrow Children’a sadece hikaye yönünden bakacak olsak bile türdeşlerinden ne kadar farklı olduğunu anlayabiliriz.

Deney büyük bir felaketle sonuçlanır ve ardından, yeryüzünde çok az sayıda bir insan topluluğu kalır. Yaşanan felaketten yaklaşık 90 yıl sonra ise yeryüzü sakinleri, bizi yani “project clone”u geliştirmeyi başarırlar. Project clone olarak bizim görevimiz de, 90 yıl önce gerçekleşen deney sırasında açılan “The Void”i kapatmak ve insan ırkını eski ihtişamlı günlerine geri döndürmektir… Gördüğünüz gibi, eğer bağımsız oyunlar ve fikirler, sizler yani oyuncular tarafından desteklenmeseydi, bu tür bir fikirler karşılaşabilir miydik? Tabii The Tomorrow Children’ı oynayabilmemizde Sony’nin bağımsız oyunlara olan tutumu da oldukça önemli ancak bu konuyu, başka bir yazımızda konuşalım ve sizlere, The Tomorrow Children’ı anlatmaya devam edeyim.

Oyunun kendine has bir tarza sahip olduğunu söyleyebilirim. Hatta The Tomorrow Children, günümüz oyunlardan çok daha farklı bir ışıklandırma teknolojisi kullanacak. Casceded Voxel Ray Tracing isimli ışıklandırma teknolojisi ile oyun dünyasının ışıkları, gerçek zamanlı olarak hesaplanmakta ve bu sayede The Tomorrow Children’da, gerçek zamanlı yansımalar oluşmakta. İnanın böylesi bir teknoloji, en azından oyunun yayımlanan videosu hakkında konuşacak olursam, kendini gerçekten belli etmiş. Evet, The Tomorrow Children minimalist bir görsel yapıya sahip olsa da, ışıklandırmalar gerçekten kendini belli ediyor.

Gelelim The Tomorrow Children’ın oynanış yapısına. The Tomorrow Children, Sovyet Rusya’da geçtiğinden midir bilinmez ancak oyunda bulunan insanlık toplumu, Marksist idealler altın şekillenmiş ve komunizme benzer bir yönetim biçimiyle yönetilmekte. Hatta  oyunda bulunan ve yönettiğimiz insanlar birebir aynılar ve bu durum, komunizmin eşitlik ilkelerine oldukça sağlam bir gönderme olabilir. The Tomorrow Children’ın topluluğunda bulunan her insan eşitler ancak birbirlerinden oldukça farklı işlerde çalışmaktalar. Tabii insanların tümü, “The Administrator” isimli biri tarafından yönetilmekte ve sadece bu etmen bile, oyun için oldukça güzel bir baharat.

DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>

The Tomorrow Children, tamamen çevrimci oynanan bir oyun. Hatta oyunun geliştirici stüdyosu Q-Games’in yaptığı açıklamalara göre aynı anda 50 ile 100 oyuncu, The Tomorrow Children’ı aynı kasaba içinde oynayabilecekler. Bu sayede bizleri oldukça farklı bir oyun yapısı bekliyor olabilir. Tabii oyuncuların birbirleriyle nasıl anlaşacakları da büyük bir soru işareti. Şunu belirtmeliyim. The Tomorrow Children’ın tanıtım videosunda bulunan ve birbirinin aynı olan klonlardan sadece birini kontrol edebileceksiniz. İşte bundan dolayı diğer oyuncularla, “mecbur kalsanız dahi” bir topluluk kurmak zorundasınız.

Tabii Marksist bir yönetim dedik ancak toplumumuzu “The Administrator”den başka yönetecek bir kişi daha lazım. İşte The Tomorrow Children’da, oylama sistemi bulunacak ve oyuncular, birbirlerini oylayarak kurdukları kasabanın yöneticisini belirleyebilecekler. Tabii her toplumda bulunduğu gibi The Tomorrow Children’da da işin içine rüşetler girebilir yani bir oy, bir oydur, gidip kullanmanız gerekecek.

Peki toplumumuzu nasıl şekillendireceğiz? Bunun cevabı: binalar dikebilmek ve bir kasaba kurabilmek için, yer altı kaynaklarına ihtiyacımız var. Evet, sizler genel olarak The Tomorrow Children’da maden işçisi olabilecek ve tüneller kazıp türlü madenleri keşfedebileceksiniz. Ne de olsa her iş önemlidir. Yaptığınız her iş ve savaş, “emek ofisi”nde kayıt altına alınmakta ve yaptığınız iş veya savaş kadar, “recognition point” alacaksınız. Kazandığınız recognition point’ler ile kendinize yeni silahlar, zırhlar alabilir, yada topluluktaki irtibarınızı arttırabilirsiniz.

Merak etmeyin, The Tomorrow Children’da her şey güllük gülistanlık değil, yani oyunda sadece evden işe, işten eve gitmeyeceksiniz. Yazımın ilk kısımlarında da belirtmiştim. Dünyamızda Void isimli bir girdap açılı ve bu girdaptan, dünyamıza canavarlar akın akın gelmekteler. Medeniyetimizi kötü kalpli canavarlardan korumak da tabii ki biz yani oyuncuları ellerinde. Dünyamızı istila eden canavarlar, medeniyet kurduğumuz adamıza saldırabiliyorlar ve yine medeniyeti oluşturmak ve korumak adına, kendini feda etmesi gereken biz yani oyuncular oluyoruz. Eğer olur da teknolojimiz, saldıran canavarı durdurmaya yetmezse, oluşturduğumuz kasaba, tuzla buz olabilir. Ayrıca aksiyona girebilmek için sadece canavarın  kasabamıza saldırmasını beklememize gerek yok. Çünkü topluluğumuzu oluşturduğumuz adanın dışında kalan dünya, tamamen canavarlara tutsak konumda ve unutulmuş topraklara giderek, onlarla gönlümüzün istediği şekilde savaşabiliriz.

Yapımcıların istedikleri özelliklere bakılacak olursa The Tomorrow Children, çok ama çok farklı bir oyun olarak karşımıza çıkıyor. Her oyuncunun sadece bir bireyini oluşturduğu toplum düzeni, eminim ki oyuncuların akıllarında çok güzel anılar bırakacak. Uzun lafın kısası, The Tomorrow Children, oldukça ısrarlı ve hızlı bir şekilde oyun dünyasına adım atmakta.

İşte kaçıranlar için The Tomorrow Children’ın duyuru videosu.

Herkese, iyi seyirler.

Exit mobile version