Bu sabah saatlerinde son dakika olarak geçtiğimiz The Witcher 3’ün duyurulmasının ardından oyunla ilgili ilk detaylar da açıklandı. Sabah gelen ilk bilgiler ışığında, bunlara ve yeni bilgilere detaylıca bakalım.
The Witcher 3 direkt olarak “yeni nesil RYO” olarak konumlandırılıyor. Bu yüzden PS3 veya 360’a gelmesini beklemeyin. Oyun PC’nin yanı sıra yeni nesil konsollar için hazırlanıyor ve 2014 yılında çıkması bekleniyor.
Ana karakterimiz iki oyundur tanıdığımız Geralt of Rivia yine. Hafızası yerine geri gelmiş ve başkaları adına savaşmaktan bıkmıştır. Sakalını da iyice uzatan Geralt artık gizemleri çözüp yaratıkları bertaraf ediyor. Burada en güzel şey, oyunun hikayesi bölümlerle ayrılmış değil, hikayede belli kırılma noktaları yok ve tüm dünya bir yekün halinde.
Tüm dünyanın yekün halde olması da dünyayı oyunda en önemli noktalardan biri olarak konumlandırıyor. Şöyle ki, oyun dünyasını oluşturan haritayı Skyrim ile kıyaslayacak olursak; Skyrim haritasından %20 daha büyük olacak The Witcher 3’ün haritası. Bu da The Witcher 2’nin tam 40 katı büyüklükte bir harita demek. Harita öylesine büyük ki, at üstünde bile bir taraftan diğer tarafa gitmek yaklaşık 40 dakika alıyor. Elbette teknelerle veya hızlı-seyahat yollarıyla haritada seyahate edebiliyor olacağız.
Peki böylesine büyük bir haritayı, bölümlere ayrıştırılmadığı halde bilgisayarlarımız (ve yeni nesil konsollarımız) nasıl kaldıracak? CD Projekt RED, REDengine 3 motorunda gelişmiş bir “streaming” teknolojisi kullanıyor. Böylelikle oyunda hiçbir noktada, hiçbir ara yükleme süresi olmayacak. Ekibe göre bu ara yükleme süreleri, Skyrim gibi açık dünya oyunların özgürlük hissiyatını baltalayan en büyük etkendi, bunu The Witcher 3’te görmeyeceğiz.
Oyunun anlatımı ise üç tabakalı gelecek.
En alttaki tabakada, açık dünyanın getirdiği mini aktiviteler yer alacak. Eşya üretme, materyal toplama, oyun boyu devam eden irili ufaklı görevler ve yaratıkları öldürme. Bu tabakadaki görevlerin yazılı halleri 100 saatten fazla tutuyor ve köylerdeki insanlardan yardım etmekten tutun, Skellige krallarına yardım etmeye kadar büyük bir görev yelpazesi var.
Sonraki tabakada, Nilfgaardian istilasının Skellige, Novigrad ve No Man’s Land bölgelerinde yer alan özel görevleri yer alıyor, yani dünyanın politik durumu ayrı bir katman olarak sayılıyor The Witcher 3’te.
Son tabakada ise Geralt’ın ana hikayesi geçiyor, sevdiklerini aradığı ve Wild Hunt peşinde geçen macerasını oynuyoruz.
Bu üç anlatımın da ortak noktası, oyuncuların seçimler konusunda özgür olması ve bazılarını yapmamayı tercih etmesi, ama yaptığı seçimlerin ve vazgeçişlerin oyuna direkt olarak etki ediyor olması.
The Witcher 3’te haritadaki her bölgenin kendi hikayesi de ayrı olacak. Ana hikayedeki büyük olaylar, dünyanın durumu için “kapı” görevi görecek. Örneğin bir köy haydutlar tarafından saldırı altındaysa ve Geralt oraya yardım etmezse; hikayedeki belli olaylardan sonra köydeki vatandaşlar evlerini terkedip gidiyorlar.
Hava koşulları ise The Witcher 3’teki önemli bir gelişme. CryEngine 3’ten de tanıdığımız “hacimsel bulut” teknolojisi REDengine 3’te de karşımıza çıkıyor. Bu da hava koşullarının kontekst olarak oyuna etki etmesinin yanı sıra, grafik olarak da enfes görüntüler sunuyor. CryEngine 3’ü kurcalarken motorlarda bu tarz hava koşullarının etkisini görenlerdenseniz, bunun oyun atmosferi için ne denli güzel bir gelişme olduğunu anlayacaksınız.
Oyunda yaratıklar da büyük önem kazanmış durumda. Hem çeşitlilik açısından sayıları artıyor, hem de yapay zekaları baştan yazılıyor. Yaratıkları avladığınız kısımlarda yaratıklar çok önemli, hangisinin ne yapacağını önceden öğrenmezseniz sıkıntılı vakitler geçirebilirsiniz. Dünyadaki kitaplardan yaratıklar hakkında bilgi alabilirsiniz, kitapları tercih etmiyorsanız vatandaşlarla konuşarak ipuçları elde edebilirsiniz. Çarpıştığınız düşmanlar ise sizin seviyenize göre seviyelendirilmiyor, hepsinin seviyesi belli. Yaratıklar ile ilgili en güzel nokta ise hepsinin değişkenleri olması. Aynı yaratık başka bir bölgede daha farklı davranabilir, veya gece / gündüz döngüsüne farklı güçler kullanabilir. Boss dövüşlerinde ise önceden yazılmış noktalar yok, her şeyi tamamen yaratığın yapay zekası kontrol ediyor olacak.
Ama yaratıklar konusunda bilgi edinmek bir noktada oldukça önemli oluyor, zira dövüştüğünüz yaratıkla ilgili ne kadar bilgi sahibiyseniz ona karşı o kadar çok şansınız var. Düşmanın kritik noktalarını bildiğiniz için oralara çalışarak, onu çok daha rahat alt edebilirsiniz. Açıklanan örneklerden birisi vampir örneği mesela, zehir bezine vurarak saldırılarında verdiği zehri azaltabilirsiniz ya da hemen öldürebilmek için iki kalbine birden kılıcınızı saplayabilirsiniz. Eğer bunları bilmiyor olsanız hem zehrinden daha fazla etkileneceksiniz, hem de öldürmek için oldukça uğraşacaksınız. O yüzden dünyadaki her detaya dikkat edip, dünya ve içinde yaşayanlarla ilgili edinebildiğimiz bilgiyi azami derecede tutmakta fayda olacak.
Yaratık kesmek basit bir konu gibi dursa da, CD Projekt RED bunu oldukça ön planda tutmuş ve sıkıcı hale gelen “Grind” dinamiğini zenginleştirmiş. Örneğin yaratıklardan düşen eşyalar, doğada normalde bulamayacağımız eşyalar olabiliyor. Özel bir iksir için gereken, sadece o yaratıkta bulunan bir hammadde örneğin, ya da silah yapmak için gereken özel materyaller yaratıklardan düşüyor. Yani yaratıklar XP’den daha fazlasını ifade ediyor The Witcher 3’te. Ayrıca Geralt’ın yeni mutasyon gelişim ağacında da bu özel materyalleri kullanmamız gerekebiliyor.
Üretim sisteminin ne kadar geniş olduğunu, yukarıda anlattığım yaratık loot sisteminde kafanızda canlandırabilirsiniz. Ancak The Witcher 3’te silah ve zırh üretimi ile geliştirmesi inanılmaz derecede kişiselleştirilmeye açık bir durumda. REDengine 3’te yer alan yeni “kumaş simülasyon teknolojisi” sayesinde hiçbir zırh parçası bir diğerine benzeyemeyecek. Ayrıca yaratıklardan elde ettiğimiz hammaddeler ile de zırhlarımızı güçlendirebiliyor olacağız (mesela güçlü bir yaratık derisini zırhımıza ekleyerek daha dayanıklı olacağız ve bu görsel olarak kumaş simülasyon teknolojisi tarafından da işlenecek). Kişiselleştirilebilir tek karakter geliştirmesi sadece kostümler değil, berbere gidip Geralt’ın saçını kestirebileceğiz; ama boyatmak mümkün olmayacak. Sakallara ne yapacağımız konusunda ise bir bilgi henüz açıklanmadı.
Dövüşlerin akıcılığı ve oyunun yüksek olan öğrenim eğrisi de elden geçiriliyor üçüncü oyunla beraber. The Witcher 2’de sadece 20 dövüş animasyonu varken, The Witcher 3’te bu sayı 96’ya çıkıyor. Ayrıca dövüşler esnasında birden çok yaratıkla kapışıyorsak, yeni “ağırlık” sistemi ile sayesinde, o yaratık grubun en güçlü olanları kadrajımızdan çıkmayacak. Dövüş sistemine göre oyuncular düşmanlara tek bir tuş ile kolayca saldırabiliyor olacak ve her hareketin işleme süresi de neredeyse aynı olacak. Böylelikle hareketlerimiz esnasında düşmandan gelecek saldırıları savuşturmak veya onlardan kaçmak için vaktimiz olacak. Stamina bitse bile saldırıları savuşturabiliyor olacağız ama tabi ki stamina sıkıntısı yüzünden biraz hasar alıyor olacağız. Bu demek değil ki hareketler, kesilebilir olsun diye yavaş olacak; tam aksine Geralt inanılmaz hızlı dövüşebiliyor olacak. Tabi ki düşmanlarınız da aşağı kalır hızda olmayacak, ağlamayana meme yok ne de olsa.
The Witcher 3 ile beraber seriye eklenecek bir diğer özellik ise, at üstünde dövüş mekanikleri. Henüz erken test aşamasında olduğu için, oyunun içinde böyle bir özellik olup olmayacağı aslında pek de kesin değil. CD Projekt RED eğer gerekli gördüğü kaliteye ulaşmazsa bu özellikte, oyuna koymayı düşünmüyor. Ama her ne olursa olsun ATLAR, The Witcher 3’te inanılmaz önemli bir yere sahip olacak. Hem eşya taşımada, hem de dünyada gezinmek için.
Ekip bir yandan da The Witcher 2’deki envanter sisteminin ne kadar çileden çıkarıcı olduğunun farkında, bunu The Witcher 3’te geliştireceklerini açıkladılar o yüzden. Ekip demişken, The Witcher 3 üzerinde önceki oyunun tam iki katı büyüklüğünde bir ekip çalışıyor.
Şimdiye kadarki en zengin rol yapma oyunu ile karşı karşıya olabiliriz. Ama bu kadar güzelliğin bir de dikeni olmasa olmazdı; bu oyun The Witcher üçlemesinin son oyunu olacak… Hüzünbaz bir heyecan içindeyiz. Yeni nesil konsollar, bu kadar güzel bir RYO derken 2014’e kadar nasıl sabredeceğimiz konusunda pek de bir fikrimiz yok. En iyisi şimdi Steam’den ilk iki oyunu hemen indirip, iki yıla yaya yaya oynamak…
Biterken çalıyordu: Woodkid – I Love You