*THE WITCHER III İNCELEME GÜNCESİ BÖLÜM 1
“İnceleme Güncesi nedir ne değildir?” sorusunu ilk bölümde yanıtlamıştık. Böylesine kapsamlı bir oyun için sizi bir müddet bekletiyoruz. Cuma günü akşam saatlerinde The Witcher III: Wild Hunt İncelemesini sitemizden okuyabileceksiniz.
İlk bölümde The Witcher III’e şöyle yüzeysel bir bakış atmış ve görev sistemini bayağı bir övmüştük. Anlamı amacı olan görev sistemi söylediğimiz gibi oyunun en güçlü yanı. Dövüş sistemi eleştirilebilir durumda olsa da, yine serinin önceki oyunlarına göre bayağı gelişmiş durumda. Helen yeterince akıcı değil ama keyif vermesini biliyor.
Bu bölümde biraz şeytanın avukatlığını yapacağım. The Witcher III: Wild Hunt çok çok iyi bir oyun ama bazı affedilmez hatalar yapıyor. Bu hatalar serinin kendisiyle bütünleşen şeyler olunca eleştirmek de hem üzücü hem de acımasız oluyor.
Simya/Alchemy olmamış. O kadar olmamış ki anlatamam. Benim için The Witcher serisini bu kadar değerli yapan en önemli unsurlardan biri iksirlerin hazırlanışı ve kullanımıydı. Yeni nesil The Witcher’da simya sisteminin diğer oyunlardan hiçbir farkı kalmamış. Oyunun hardcore ve kendine has yapısına CD Projekt kendi elleriyle darbe vurmuş.
İlk olarak artık iksir hazırlamak için meditasyon yapmanıza gerek yok. İstediğiniz zaman menüye gidip iksir yapabiliyorsunuz. Böylece durum ne kadar tehlikeli olursa olsun, hızlı bir şekilde teçhizat stoklarınızı yeniliyorsunuz.
Eğer önceki oyunları oynamadıysanız size olayın nasıl işlediğini bir anlatayım:
Geralt bir göreve çıkar. Mesela bir mağaraya gidecek. Önce mağara girişinde oturur meditasyon yaparsınız. Hangi iksirlere ihtiyacınız olabileceğini belirlersiniz. Sonra bu işlemi bomba ve kılıca sürülecek özel yağlar izler.
Ardından iksirlerinizi ve bombalarınızı hazırlarsınız. Mağaralar genelde karanlık olduğu için Cat Potion iş görür. Böylece hem takip gerektiren yerlerde (üçüncü oyunda dedektif mod gelmiş, bu özellik de kalkmış) hem de karanlık bölgelerde rahat edersiniz. Swallow, can tazeleme özelliği nedeniyle iş görecek başka bir hayati iksir.
Son aşamada iksirlerinizi içersiniz ve mağaraya dalarsınız. İksirlerin etki süresi 10-15 dakika arası değiştiği için kendinizi yarışın ortasında bulursunuz. Taktiksel, dibine kadar hardcore ve son derece özel.
The Witcher III: Wild Hunt söz konusu olduğunda anında bu iksirleri kullanmak mümkün. İyi de The Witcher zaten eşsiz bir simya bölümüne sahipken, neden diğer oyunlarla aynı sistemi getirdiniz ki? Açık dünya bir oyun yapacağız diye niye bu harika özellikten vazgeçtiniz ki? Çok rahat hybrid bir yapıya geçilebilirdi ama CD Projekt kolaya kaçmaya tercih etmiş. Bizim zamanında insanlara Witcher’ı insanlara anlatırken en heyecan duyduğumuz özelliği kesip atmışlar.
İkinci özellik ise oyunun en zor seviyede bile çok kolay olması. The Witcher 2’de Kayran ve Letho dövüşlerinde illallah çeken bizler için oyun inanılmaz kolaylaşmış. Normal zorluk seviyesinde oynamak bile başarıyken, The Witcher III’te daha ilk seviyeden yardırıyorsunuz.
Daha önce ağzım yandığı için ilk başta seviye 4-5 isteyen görevleri es geçmiştim. Hatta oyuna başlarken “Ya ben buralara 6 filan olunca giderim.” gibi bir düşünce içerisine girmiştim. Sahilde takılan Drowner’ları (seviyeleri 4-5 arası) birbiri ardına indirince kıllanmaya başladım. Her görevde maksimum 2 kere ölen bendeniz, üçüncü oyunda Griffin’e acımadı bile. İksir kullanımı da çok kolay olduğu için birkaç aşağıya düşme sorunu haricinde oyunda ölmedim bile.
Diyorum ya açık dünya ve geniş kitleye ulaşım olsun derken çok sevdiğim iki parça oyundan çekip çıkarılmış.
Açık dünya konusundaysa, ilk bölümde dediğim gibi eğer bir Skyrim veya GTA yapısı bekliyorsanız büyük hayal kırıklığı yaşayacaksınız. Oyunun reklamlarında gördüğümüz Massive Open World (Devasa Açık Dünya) kavramı biraz meşakkatli bir iş. Örnek verdiğim iki oyunda eğitim görevlerini bitirdiğiniz anda oyun sizi öyle bir özgür bırakır ki ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Yanlış anlamayın The Witcher III de devasa bir oyun. Vizima’ya gittiğiniz anda detaylar içerisinde kayboluyorsunuz. Haritada yapabileceklerinizin bir sınırı olsa da, bunları yapmak çok uzun vakit alıyor. Yine de açık dünya yapısı Skyrim ve GTA gibi sandbox yanı güçlü oyunlara değil, Dragon Age serisinin son halkası Inquisition’a daha çok benziyor. Haritayı senaryoda ilerledikçe bölgeler halinde açıyorsunuz. Yani oyuna başlayıp, Vizima’ya at sürmek yok. Harita bölgeler halinde olduğu için sizi bittiği anda uyarıyor ve geri dönmenizi söylüyor. Ben bu halini daha çok beğendim ama birçok oyuncu bu durumdan memnun kalmayabilir.
Hal böyle olunca Bethesda ve Rockstar oyunlarına has o sürpriz yapısı da yok olmuş oluyor. Aynen Inquisition’da olduğu gibi bölge içinde gezip, yol işaretleri vasıtasıyla hızlı seyahat yapıyorsunuz. Dragon Age’te de kamplar arasında hızlı seyahat edebiliyorduk hatırlarsanız.
Ben bu olayı bekliyordum çünkü sandbox yapı gerçekten de The Witcher’a zarar verebilirdi, hatta verirdi. Yine de yapımcıların bunu sanki öyle değilmiş gibi anlatmaları hoşuma gitmedi. Sınırlı bir açık dünya var ama bugüne kadar öyle değilmiş gibi gösterildi. Kısacası sandbox The Witcher bekleyen oyuncular tatmin olmayacaktır ama benim gibi hikayeden çok uzun süre kopmak istemeyen oyuncular bu özelliği sevecektir.
Bahsettiğim sandbox çılgınlığını net açıklamak gerekirse: Eğer The Elder Scrolls V: Skyrim’de Riverwood ana görevini yapmazsanız ejderhalar aktif olmuyor ve bu halde bile tüm oyun dünyasını dolaşıp, her yeri görebilir, hatta diğer her şeyi yapabilirsiniz.
Bunun dışında ara sahnelerde bazen kare/saniye düşmeleri yaşanıyor. Bu rahatsız edici olmasa da hem PC için hem de konsollar için geçerli bir durum.
The Witcher III: Wild Hunt’ın ikinci güncesinde biraz karamsar bir bakış gibi görünebilir ama bu şekilde oyunun eksilerini de terazinin diğer tarafına koymuş olduk. Bana inanın bu eksiler, artıların yanında tüy kadar hafif kalıyor.