2005’e girildiğinde piyasa önceki sene sonuna yetişen Half-Life 2’nin
etkisiyle resmen sarsılıyordu ve onun bir süre öncesinde oynama imkanı
bulduğumuz Doom 3 ile kıyaslanarak, resmen sidik yarıştırması yapılıyordu. Bu
başka tartışma konusu; ki onların zamanı geçeli zaten çok oldu. İşte tam o
sıralarda, yani 2005 başlarında duyurulan başka bir oyun vardı: Timeshift. Kreed
gibi, önceki FPS denemeleri başarısızlıkla sonuçlanan Rusya’nın soğuk evlatları
duyurdukları oyunlarıyla birlikte konusu gelecekte geçen pek çok türdaşının
aksine zamanı yavaşlatmakla kalmıyor, aksine durdurabiliyor ve hatta geriye bile
sarabiliyordu. En azından yapımcı Saber Interactive’in o zaman için Timeshift
hakkında söyledikleri bunlardı. Arkalarına da Atari’yi almalarıyla süreç
hızlandı ve bugüne gelindi. Timeshift şimdi yapım aşamasının son demlerini
yaşıyor; öyle ki şu an itibariyle oyun için bir demo bile hazırlanarak
internette yayınlandı. Artık yapımcıların zamanı geriye alma, onlarca farklı
silah kullanma ve süper yapay zeka gibi vaatlerinin ne kadar gerçeği
yansıttığını görebileceğiz.
Oyuncak mı kardeşim bu; yok öyle durdurmak murdurmak
Oyunumuzun hoşça bir konusu var. Bir defa üzerimizde üç milyar dolarlık bir
zaman zırhı ile dolaşıyoruz. Fiyat çok yüksek; bu zırhla birlikte onlarca
düşmanın arasında bu cihazın “çizilmesi” ihtimali ile dolaşmak, sahibine endişe
verir olsa gerek. Esas konuya odaklanırsak kahramanımızın eski bir asker ve
bilim araştırmaları için denek olarak kullanıldığı bilgisiyle karşılaşıyoruz.
Üzerimizdeki zırhta çeşitli araştırmalar ve denemeler uygulanıyor; bunun
neticesinde zaman mekan yolculukları yapıyoruz. Sorunsuzca geçmişe dönüp tekrar
günümüze geldiğimizde ortamı bıraktığımız gibi bulamıyoruz. Kahramanımızın
yaptığı bu yolculuk ne yazık ki (ve oyuna lüzumsuz yere konu oluşturması
açısından da ekstradan bir “ne yazık ki” diyelim) zamanda bir aksamaya neden
oluyor ve ilerlemesi gerektiği gibi değil de, alternatif olaylar zinciri
oluşturarak bir kaos ortamı doğuruyor. Gelir gelmez kendimizi bir yıkımın
ortasında buluyoruz. Oyunun konusu da bunun üzerine yoğunlaşarak derinleşiyor ve
her şeyi eski haline döndürmek için neyin nasıl olup bittiğini bilmediğimiz bir
savaşta çarpışıp duruyoruz.
Timeshift’in modern gelecekte geçen bir konusu var. Yapımcılar oyunun senaryo
tabanlı bir oynanışı önümüze sunacağını daha önceden belirtiyorlardı; fakat
ister istemez yeni nesil oyunların en büyük albenisi olan grafiklerinin hemen
sonrasında bundan söz ediyorlardı. Demo öncesinde vaat edilenler adına en büyük
söz sahibi kaynaklar ekran görüntüleri ve oyun içi videolardı. Özellikle
beklediğim yapımlar arasında bulunmasa da oyuna ait bu görsel verilerden
fazlasıyla umutlanmıştım; Avrupa’lı yapımcılara ayrıca bir sempatim var ve
onların başarılı olmalarını, para kazanmalarını istiyorum. En nihayetinde oyunun
demosu da yayınlandı ve yapımcıların sözlerinin ne kadar doğru olduğunu görme
fırsatı elde ettik. 580 MB boyutundaki demo çok kısa bir oyun süresi sunuyor; 15
dakika içerisinde bitirebileceğinizi, tekrar açmak bile istemeyebileceğinizi
belirtmek isterim. Demonun süresi konu anlatımına fırsat veremeyecek kadar kısa;
fakat en azından grafik ve sesleri test edebilme şansınız var.Oyunda yer alacağı söylenen 10’dan fazla silahtan sadece üçünü demo içerisinde
kullanabiliyoruz; ayrıca bombalarımız ve zamanı istediğimiz gibi kontrol etme
imkanımız mevcut. Bildiğiniz gibi üç değişik yöntemle zamanın ilerleyişini
kontrol ediyoruz: onu yavaşlatabilir, komple durdurabilir veya geriye
alabiliriz. Oyun içerisinde bunların iyi kotarıldığından söz edebilirim. Ekranın
sol altında üç bölmeye ayrılmış bir bar var. Bu üç bölmenin her biri zaman ile
girebileceğimiz etkileşimin sınırlarını temsil ediyor. Oyunda ilerlerken
kendiliğinden dolan bu barın ilk kısım tamamlandığında zamanı yavaşlatma, ikinci
kısmı tamamlandığında zamanı durdurma ve nihayet üçüncü kısmı tamamlandığındaysa
zamanı geri alma imkanımız oluyor. Yalnız bu özelliklerinizin tamamı aynı
ortamda olduğu için herhangi birini kullandığınızda diğerinin gücünden de yemeye
başladığınızı unutmamalısınız. Örneğin tamamen dolu bir bara sahipken zamanı
yavaşlatma tuşuna basarsanız, seviye en sondan düşmeye başlıyor ve neticede
tükenen ilk özelliğiniz zamanı geriye alma imkanınız oluyor. Bunun yanı sıra
zamanı geriye alırken bardaki seviye çok hızlı geriliyor.
Netice değil kardeşim; Hatice!
Demoda gördüklerimiz, sahip olduğunuz güçler yardımıyla oyun sırasında bolca
zaman ilerleyişi ile ilgili bulmaca çözeceğimizin de sinyallerini veriyor. Şöyle
ki; normalde geçemeyeceğimiz bir kapıyı uzakça bir yerden birkaç saniyeliğine
açan bir kol var ve kolu aşağı indirip kapıya yetişmeye çalıştığımızda yolu
yarılayamadan kapı tekrar kapanmış oluyor. Burada yapmamız gereken şey kolu
çekip hemen ardından zamanı durdurmak. Ancak bu şekilde ilerleyebiliyorsunuz.
Bununla birlikte etrafımızdaki düşmanlarla da etkileşimimiz bu bağlamda çok
fazla. Oyunun üç zorluk seviyesi var ve en zorunu seçtiğimizde, imkansız olmasa
da zorlayabilecek düzeyde bol düşman ile karşılaşıyorsunuz. Zamanı yavaşlatıp
durdurarak aralarında fink atabilirsiniz ve hiç zorlanmamıza da gerek yok. Aynı
şey zamanı geriye alma konusunda da mevcut. Köşeyi döner dönmez sizi neyin
beklediğini bilmiyorsanız ve bu nedenle de tırsıyorsanız, gönül rahatlığıyla
gidip bakabilirsiniz. Düşmanlar sizi görse bile zamanı geriye alarak fark
edilmeyeceğiniz bir yere giderseniz her şey önceki huzurlu haline dönmüş oluyor.
Zamanın geriye alınma işlemi sadece onları bağlıyor; siz yine istediğinizi
yapabilirsiniz. Fakat çatışmalarda bunun pek de böyle olmadığını görüyoruz.
Yaralandığınızda zamanı geri döndürüp tekrar full sağlığa sahip olmak
isteyebilirsiniz. Ama işte böyle bir olanağa sahip değilsiniz. Size çarpan
kurşunların vücudunuzdan geri çıktığını görebiliyorsunuz; ama sağlığınız yine de
düşmüş oluyor. Bu işlemi gerçekleştirdikten sonra kahramanımızın da eski haline
dönmesini beklerdim; fakat olayın bu sunumu da hiç fena sayılmaz.Oyun grafikleriyle de çok iyi bir değer kazanıyor. Patlama efektleri ve kanın
görüntüsü çok iyi. Bilhassa zaman ile etkileşime girdiğimizde ekrandaki
değişimler insanın hoşuna gidiyor. Zaman yavaşladığında ortam mavileşip ekranın
kenarları dalgalanmaya başlıyor, durdurduğumuzdaysa siyah beyaz bir görüntüye
kavuşuyoruz. Hele ki zamanı tam da ortamda bir patlama varken durdurursanız,
patlamanın o anki görüntüsünü yakalayabiliyor olmayla apayrı bir duygu
yaşıyorsunuz. Etrafa saçılan parçacıklar, alevler, sıçramakta olan kan
birdenbire duruyor ve hepsine o an için yaklaşarak her şeyi havadayken
izleyebiliyorsunuz. Gözlerimin önüne bir an Painkiller’ın ilk oyunundaki son
bölüm geldi. Kurşunlar, o sırada devrilmekte olan bir kamyon ya da yere daha
düşememiş az önce öldürdüğünüz düşman çok iyi duruyor; ve üstelik harbiden de
“duruyor”. Bunun dışında zamanı durdurduğunuz anda karşınızdaki düşmanın elinden
silahını bile alabiliyorsunuz.
Ekrandaki arabirim görüldüğü kadarıyla yeterli. Sol altta az önce bahsettiğim
zaman çubuğu, sol üstte ise sağlık çubuğunuz var. Her ikisi de oyun oynanırken
kendiliğinden doluyor; bu yüzden etrafa ekstra sağlık paketleri ya da çeşitli
upgrade’ler dağıtılmamış. Sağ üstte kurşun ve bombalarınızın sayacı varken sağ
altta da silahınız var. Silahınız orada var, ve o silahı oraya koymuşlar ve
resmen tutkalla yapıştırmışlar. Emaneten yerleştirilmişçesine ne ekranı sağa
sola çevirdiğimizde, ne de hızla koştuğumuzda sallanıyor. Ve konumu da o kadar
rahatsız edici ki, sanki köşeye oyunun bir FPS olduğu anlaşılsın diye silaha ait
bir .gif animasyon koymuşlar. Açıkçası grafikleri etkileyici sayılabilecek bir
oyundan bu kadar yavan bir silah duruşu ve tipi beklenemezdi. Özellikle yapılmak
istense de bu kadar başarılı olunabilir.
Düşmanların yapay zekası ise fena değil. Oyunda yer alacak 30 farklı bölüm
boyunca çok çeşitli düşman birlikleri ile karşılaşacağız ve onlarla yüzyüze
geldiğimiz coğrafyanın şartlarına göre çeşitlilik de artacak, zorlanacağız.
Kalabalık olduklarında bilinçli saldırdıklarını anlayabiliyorsunuz, aralarında
konuşuyorlar; fakat tek başlarına kaldıklarında çok fazla siper alma yoluna
gitmiyorlar ya da destek bekleyip beraber saldırmaya çalışmıyorlar. Ayrıca
farklı donanımlara sahip düşmanlarınız ellerindekinin değerini anlamaktalar.
Bazuka gibi uzun menzilli silahlara sahip olanlar gözlerini siperden
sakınmıyorlar. Lakin genel itibariyle ve oyun tadı bakımından tüm bunlar oyunun
yapay zekasını ortalama bir düzeyde tutuyor.
Görmemişin FPS’si
Demo’da göründüğü kadarıyla hareketsiz silah nedeniyle düşük vuruş hissi ve
seslerdeki birtakım problemler oyunun eksilerinden. Oyunun resmi çıkış tarihi
Mart ayının ortaları. O zamana kadar bu eksiklerin ne kadarı giderilebilirse o
kadarı kar gibi görünüyor. Demoyu indirip oynamanızı fikir sahibi olmanız
açısından kesinlikle öneririm. Zamanda hareket edebiliyor olmanın verdiği imkan
kullanıcıyı cezbedebilecek bir özellik. Ama Timshift’de eğer böyle bir şey
olmasaydı, o da gelecekte geçen sıradan FPS’lerden biri olacaktı; bu kesin.
Zamanı kontrol etmenin dışında oyunun herhangi bir artısı yok. Yapımcılar
senaryoyu ön plana çıkaracaklarını belirtiyorlar; lakin bir FPS’de bunun ne
kadar randımanlı şekilde oyuncuya yaşatıldığı tartışılır. Her şeyine rağmen
Timeshift en azından beklenebilecek bir oyun.