Oyun İncelemeleri

Tom Clancy’s Rainbow Six: Lockdown

Son 2 yıldır en takdir ettiğim firmaların başında Ubisoft geliyor. En
beğendiğimiz ve kaliteli oyunlara mutlaka imzasını atıyor ve devamını getirmek
için çalışıyorlar. Kimilerini kendi bünyelerinde geliştiriyorlar kimilerinin ise
dağıtımını üstlenip, gelişimine destek veriyorlar. Bunlar arasında neler yok
ki… Prince of Persia’dan Splinter Cell’e, King Kong’dan Rayman’a varıncaya
kadar birçok oyun var. Rainbow Six serisi oyunlarını da Ubisoft dağıtıyor.

Serinin en yenisi Lockdown sonunda geldi. Geçtiğimiz günlerde oynadığımız demosu
ağzımızda güzel bir tat bırakmıştı ve heyecan ile tam sürümünü beklemeye
başlamıştık. Ne de olsa önceki versiyonlarından hiçbirisi bizi hayal kırıklığına
uğratmamıştı. Tam gaz, toplamda 6 Gb’a yakın yer kaplayan oyunu kurduktan sonra,
hemen içine dalıyoruz ve bizi neler bekliyormuş görüyoruz…

Kısa yüklemenin ardından hemen menüye geliyoruz. Burada sistem ihtiyacımıza göre
ayarlarımızı yapabiliriz. Benim tavsiyem, özellikle video ayarlarını biraz
düşürmeniz. Sistemim iyice olmasına rağmen, gelen default ayarlar ile
başladığımda makinam epey zorlandı. Burada tuş takımını, görüntü ve sesleri
istediğimiz düzene getirdikten sonra başladım. İlk görevim bir otoparktan çıkmak
idi. Çok kolay gibi duyuluyor. Evet gerçekten de kolay, ama sabretmeyi bilenler
için. Benim gibi “Ya Allah“ deyip sürekli koşma modunda Rambo misali bir oraya
bir buraya gidince, daha ikinci dakikada alnınızın ortasına konuk edeceğiniz bir
kurşun ile ilk turu tamamlayabiliyorsunuz. “Hadi biraz daha dikkatli olalım”
deyip yeni turunuza başlıyor, tüm katları temizleyerek en alt kata iniyorsunuz.
Ama oradan çıkış yok. Zira buraya kadar gelirken katların arasındaki
merdivenlere açılan bir kapıyı fark etmemişsiniz. Hemen geri dönüp, o kapıyı
bulup içeri giriyorsunuz. Ara noktalarda kimi zaman karşınıza çıkan
bilgilendirme noktaları gece görüş dürbünü ve hareket sensorunu nasıl
kullanacağınızı öğretiyor. Ama benim gibi yapıp sadece kısa yol tuşlarını okuyup
ortama dalmayın. Zira bu sefer de benim gibi piliniz bittiği için ölebilirsiniz.
Tabi tüm bunları yaparken de kaydetme olayını hala kullanmadıysanız, her
seferinde benim gibi baştan başlamanız son derece olasıdır.

Enemy Spotted

Kısa bir öğrenme ve alışma süresinin ardından çok rahat hakim olmaya
başlıyorsunuz. Hemen belirteyim ki Lockdown’ı oynamak için öncekileri bilmenize
gerek yok. Diğerlerinde olduğu gibi, Rainbow adında bir takımınız var ve bu
takımla birçok teröristin üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz. Toplam 16 görev
var. Bunlar konsol versiyonu ile nerede ise aynı. Ama kimi zaman bazı
değişimlere ve görev birleşimine uğramış. Oynadığım görevlerin tamamı büyük
başarı ile tasarlanmış. Zira öyle elde makinalı koştura koştura gidip sadece
aldığınız emri uygulamanız mümkün değil. Önce gerekli noktalara ulaşıp, yolunuzu
açmanız gerekiyor. Görevlerin başında bulunan brifingler sayesinde yapmam
gereken işi rahatça öğrenip uygulayabildim. Kimi zaman kapalı bir mekan ya da
sokaklarda terörist avlayıp rehineleri kurtardım. Kimi zaman ise bomba imha
ekibine eskortluk ederek onların görevini yapmasını sağladım.

Hostile Eleminated

Yukarıda da bahsettiğim gibi son sürat akan bir oyun olmasına rağmen siz onun
tam tersine adım adım ilerleyerek çevredeki binaların üst katlarını dahi taramak
zorundasınız. Zira toplamda 3 kurşun yeme hakkınız var ve inanın o kadar kolay
tükenebilyor ki hiç fark etmiyorsunuz. Bu sebeple ekip lideri olarak
adamlarınızı çeşitli noktalara gönderip onların size daha çok yardımcı
olabilmesini sağlayabilirsiniz.

Standart bir FPS’de olduğu gibi RS: Lockdown’da da çeşitli silahlar bulunuyor.
Bunları tek tek saymayacağım. Ama içlerinde benim favorilerim her zaman aynıları
olmuştur. Desert Eagle ve MP-5. Bu silahları hakimiyeti ve nişan alması daha
kolay olduğu için sevmişimdir. Desert Eagle’ın son derece gösterişli bir tabanca
olması ile alakası yok yani. Ayrıca el ve sis bombası da kullanabileceğiniz
yardımcı silahlar arasında. Tabi siz bunları kullanırken rakiplerimiz de armut
toplamıyor. Bir keleşin namlusu ya da roketatardan çıkan bir füze ile burun
buruna gelmeniz çok olası.

Bu noktada bir sorun ile karşı karşıya kalıyoruz. Ben mi keşfedemedim yoksa
gerçekten yok mu anlamadım, elimizdeki silahın mermisi bittiğinde onu atıp
yerdeki silahlardan birini alamıyoruz. Bu çok ciddi zorluklar çıkartıyor, zira
çok mermi harcayan bir kişi iseniz oyunun ortasında silahsız kalabilirsiniz. Bu
durumda yapacağınız tek şey adamlarınızı gerekli noktalara gönderip onların
teröristlerini avlamasını beklemek oluyor. Sizin ve takımınızdakilerin silahları
her zaman için bulundukları ortama uygun olmuyor. Bir shotgun ile uzak
mesafedeki adama nişan alıp onu aşağı indirmek durumunda kalıyorsunuz ki bu da
zor ama güzel özelliklerinden biri.

Yukarıda bahsettiğim hareket kontrol sensoru çok işe yarar bir alet. Bu sayede
belli bir mesafeye kadar duvar ve kapıların ekrasındaki hareketleri görebiliyor
ve daha temkinli yol alabiliyorsunuz. Kendinizi bir nevi Superman olarak
hissedebilirsiniz. Ayrıca gece görüş dürbününü de gereken her noktada
kullanmanızı tavsiye ederim. Özellikle loş ortamlarda, Splinter Cell’de
yakalanan gizemi bu oyunda da hissedebilirsiniz. Gizlice düşmanınıza yaklaşıp
onu safdışı bırakmanıza imkan sağlıyor.

Bu tarz oyunlarda en sevdiğim özelliklerden biri Co-op modudur. Lockdown da buna
LAN üzerinden 4 kişiye kadar destek veriyor. 16 single player görevi
arkadaşlarınız ile birlikte tamamlamak çok zevkli olacaktır. Ayrıca geniş
haritalarda UbiSoft ya da LAN üzerinden multiplayer oynayabilmeniz mümkün. 16
kişiye kadar çok oyuncu desteği sunulmuş. Ne yalan söyleyeyim, 64 kişiye kadar
destek veren Battlefield 2’den sonra çok düşük geldi.

Enemy down, AI up

Yapay zeka, birçok oyunda beni en çok hayal kırıklığına uğratan öğelerden biri
olmuştur. Rainbow Six serisinde bugüne kadar herhangi bir yapay zeka sorunu ile
karşılaşmadım. Çok şükür Lockdown’da da yok. Adamlar verdiğiniz emiri çok rahat
yerine getirebiliyor. Bir duvar ya da bir kapının arkasında takılıp kalmıyorlar.
Ama kimi zaman bir sahnede arkadaşları çatışmanın ortasında kalmışken, 1 metre
ileride duvarın arkasında öylece bekleyebiliyorlar. Bu durumda hemen müdahale
edip onları da saldırıya sokmanız gerekiyor. Ama bir olay varki çok hoşuma
gitti. Sizde mutlaka oynarken fark edeceksiniz. Ekibiniz bir duvarın arkasına
geldiğinde, önce yavaştan kafasını çıkartıp diğer tarafı kontrol ediyorlar.
Hatta ondan sonra bir başka noktaya gitmelerini emrettiğinizde yine kontrol
edip, etrafın güvenilirliğinden emin olduktan sonra emrinizi yerine
getiriyorlar. Aksi durumda, düşmanı fark ettiklerinde hemen saldırıya
geçebiliyorlar. Bir de demoda fark ettiğimiz bir sorun vardı ki giderilmesini
ümit ediyorduk, ama olduğu gibi duruyor. Düşmanlarınız öldükten sonra bir taş
misali yerde yatıyorlar. Üzerlerine ateş etsek bile herhangi bir hareket
sergilemiyorlar. Evet onlar ile işimiz bitti belki, ama keşke etkileşim de devam
etseydi.

Konsol versiyonları ile birlikte çıkan birçok oyun başarısız oldu. Gerek
grafikleri yetersiz kaldı, gerekse hatalar ile doluydu. Ama bunların çoğunluğu
hep grafik üzerine kurulu olan sorunlardı. Lockdown bunu aşmış ilk oyun olarak
karşımda durdu. Geniş ortamlara rağmen iyi optimize edilmiş grafik motoru,
sorunsuz şekilde makinamda çalıştırabildi. Bu tabi ki harika grafiklere sahip
olduğu anlamına gelmez. Ama ışığa göre yön değiştiren gölge efekti olsun,
patlamadan sonraki sis bulutu olsun, içine daha çok çekebilmek için güzel bir
etkileşim katıyor.

Müzik çok fazla yok. Ama olan müzikler de çok başarılı. Kolayca havaya
sokabiliyor. Çatışma sırasında ise kesiliyor ve sadece silah, bağırma ve telsiz
sesleri ile başbaşa kalıyorsunuz. Kalitesi kesinlikle mükemmel. Ayrıca ortam ile
etkileşimleri son derece iyi. Açık mekanlardaki sesler ile kapalı mekanlardaki
sesler birbirinin aynısı değil. Ortama göre değişim yaşayabiliyorsunuz. Tüm
bunların yanında dibinizde patlayan bir füze geçici sağırlık yapıyor ve belli
bir süre hiçbir ortam sesini duyamıyorsunuz. Yavaş yavaş geri geliyor ve bu süre
içinde ya korunabilmek için bir kenara kaçıyorsunuz ya da buna şansınız bile
olmuyor ve gözünüze güvenip, düşmanlarınıza var gücünüzle saldırıyorsunuz.

Şu ana kadar hepinizin biliyor olmasına rağmen oyunun tam türünü yazmadım. Hani
adettendir yazalım. Taktiksel Aksiyon-Strateji. Gerçi dile çok kolay gelmiyor
ama bu kelimelerin en son noktasına kadar hakkını veriyor. Son aylarda
yaşadığımız oyun kıtlığına son derece tatminkar bir son verebilecek Lockdown’ı
alın ve oynayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu