Transference, E3 2018’de ilk duyurulduğunda Ubisoft, Elijah Wood, Yüzüklerin Efendisi ? Ne alaka demiştik. Daha sonra Transference’in, Elijah Wood’un da kadrosunda yer aldığı, dağıtımını Ubisoft’un üstlendiği bir sanal gerçeklik oyunu olduğu açıklanmıştı. İşin içinde Ubisoft’un da olması, Frodo ile gönüllere taht kuran Elijah Wood’un da projede yer alması, her ne kadar bir VR oyunu olsa da, Transference’ın radarımıza girmesine neden oldu. Peki sanal gerçeklik gözlükleri ile ve gözlüksüz de oynanabilen Transference nasıl bir oyun? Gelin bakalım.
Transference İnceleme
Hideo Kojima‘nın geliştirdiği korku oyunu Silent Hills‘in tanıtımı için hazırlanan P.T. adlı demo, oyun dünyasında öyle bir akım başlattı ki adeta korku gerilim oyunları türünün şeklini değiştirdi desek yeridir. Özellikle küçük çaplı bağımsız firmaların hem geliştirilmesi hem de pazarlaması kolay olan “yürüme simülasyonu” adını verdiğimiz korku, gerilim türüne yönelmesiyle, piyasada birbirinin aynı pek çok korku oyunu peyda oldu. Diğer korku oyunlarına kıyasla Transference oyuncuya ilgi çekici bir hikaye sunuyor.
Olumlu ya da olumsuz bir soyut kavramın, duygu yüklerinin bir insandan başka bir insana kaydırılması, taşınması anlamına gelen Transference kavramı, aslında oyunun hikayesini de tanımlıyor. Bir denek olarak, karmaşık birkaç zihnin içinde yolculuk ediyor, sorunlu bir bilim adamının ve ailesinin başından geçenleri deneyim ediyoruz. Psikolojik korku ve gerilim öğelerinin ön planda yer aldığı oyunu, psikolojik yönden hassas insanlara kesinlikle tavsiye etmediğimi söyleyeyim. Çünkü Transference, hem atmosferiyle hem sesleriyle, gerçekten psikolojik yönden insanı zorlayan bir yapım.
Kafayı hafif sıyırmış bilim adamı, Raymond’ın ailesini bir felakete sürüklediği deneyini, hem doktor Raymond’un, hem eşi Katherine’in, hem de oğul Benjamin’in gözünden tecrübe ediyoruz. Bulmaca dinamiklerinin de kullanıldığı oyunda, aslında ana amaç sıkışıp kaldığımız evde kademe kademe ilerleyip, olayları yaşayan aile bireylerinin zihinlerini yeniden bir araya getirerek, bir sonraki odanın kapısını açabilmek. Aslında meşhur kaçış oyunlarının VR versiyonu da diyebiliriz Transference için. Parçaları birleştir, bulmacayı çöz, bir sonraki odaya ulaş.
Transference için de P.T. vari yürüme simülasyonu korku gerilim oyunu tanımlaması da yapabiliriz. Aslında oyun bana P.T. ve bu tür diğer korku oyunlarından çok, Gone Home’u hatırlattı diyebilirim. Gizem unsurunun ön planda tutulduğu Transference’ta korku öğeleri daha çok gizem, ses efektleri ve aniden ekrana atlayan bir takım “şeyler” yoluyla sağlanıyor.
Bir sonraki odaya geçebilmemiz için çözmemiz gereken bulmacaların, çok zorlayıcı olmadıklarını söyleyebilirim. Bulmacalar genelde, bir yerde bulduğunuz bir şeyi, başka bir odada kullanmaya ve bir şeyleri arayıp bulmaya dayalı. Olayların geçtiği ailenin evinin mutfağında yer alan ışığı, açıp kapatarak bir karakterden diğerine geçiş yapıyoruz. Karakterler arası geçiş yapınca, evin düzeni, odalarda bulunan eşyalar ve zaman da değişiyor. Bir odada bulduğunuz bir eşyayı, ışığı açıp kapatarak karakterler arası geçiş yapıp, başka bir yerde kullanıyorsunuz. Bu geçişler sırasında anne baba ve küçük çocuğun kendi iç dünyalarına konuk olup, kendi buhranlarına şahit oluyoruz. Bu yönden Transference enteresan bir sunum tercih etmiş. Bir aile içinde her bireyin aslında ne kadar farklı dünyalarda yaşadığı, gözümüze gözümüze sokuluyor.
Oyunun hikayesi, gerçek oyuncuların yer aldığı ara sahnelerle anlatılıyor. Bu ara sahnelerde ailenin babası, bilim adamı Raymond’un oyunculuğu göze batacak kadar kötü olsa da, anne ve küçük çocuğun oyunculuğu gayet yeterli. Ara sahneler, hikayedeki gizemi çözmenize ve yaşananları anlamanıza da yardımcı oluyor. Yani anlamak derken anlayabileceğimiz kadarıyla. Teknik terimler, bilimsel açıklamalar biraz kafa karıştırıcı olabiliyor. Ben Transference‘ı VR gözlük kullanmadan oynadım. Oyunun grafiklerinin PC‘de oldukça iyi göründüğünü söyleyebilirim. Zaten hepi topu sadece bir evin içinde geçen bir oyundan bahsediyoruz. Grafiklerin yanı sıra Transference‘ın atmosferini pekiştiren en önemli unsur ses efektleri. Oyunun ses miksajı muazzam. Hele iyi bir kulaklıkla oyunu oynuyorsanız bu kaliteyi çok daha iyi duyabiliyorsunuz. Atmosfer sesleri, yankılar, nesnelerden çıkan sesler kulağa gerçekçi ve dolu dolu geliyor. Bu da, böyle kişisel bir deneyim için çok önemli bir unsur. Bu konuda iyi bir iş çıkartılmış.
Toparlamak gerekirse Transference “ilginç” bir deneyim. VR gözlük kullanmadan yaşadığım deneyimin gerilim ve gizem unsurlarının yerinde olduğunu söyleyebilirim. Ancak VR gözlükle birlikte oyunun çok daha anlamlı ve psikolojik olarak zorlayıcı bir hale geleceğini de eklemeden geçmeyelim. Nörobilime, dijital beyin teorilerine göz kırpan hikayesi ve finali ilgi çekici olan Transference, üç buçuk 4 saat gibi oldukça kısa bir oynanış süresi sunuyor. Oynanış mekanikleri olarak oyuncuya bir şey vaat etmeyen Transference, bulmacalarıyla da zorlayıcı olmaktan uzak. Oyun bu haliyle, etkileşime girdiğiniz bir film olmaktan çok da öteye gidemiyor. Evet, atmosfer, grafikler, özellikle sesler oldukça güzel, hikaye merak ettiriyor ancak, tek bir oyun mekaniğinin olması (yürümek) bulmacaların “haha nasıl çözdüm ama” dedirtmemesi, bir başarı hissi vermemesi oyunun eksik yanları. VR setlerle deneyim edilince, VR oyunlarına iyi bir alternatif olabilir mi? Belki, ancak VR set olmadan Transference, sıradan bir oyun olarak karşımıza çıkıyor.