Bir fantazi eserini özel yapan şey nedir? Bir kitabı, filmi, oyunu? Onu diğerlerinden ayıran, unutulmaz bir deneyim haline getiren şey nedir?
Herkesin cevabı farklıdır elbette ancak benim için, bu sorunun cevabı “gizem” olacak her zaman. Kitap okurken, film izlerken, oyun oynarken… Eğer “şu anda yaptığımdan daha büyük bir hikaye var, ben ancak bir parçasını görebiliyorum” dedirtiyorsa bir eser, hah o özeldir işte. Yüzüklerin Efendisi’ni başyapıt yapan buydu: Üç ciltlik hikayeyi okurken daha anlatılmamış yüzlerce hikaye olduğunu, bunun sadece ufak bir kısmı olduğunu anlıyordunuz. Matrix? O da öyleydi, üçlemeyi izlerken yaratılan evrenin bir sürü gizeme ve hikayeye gebe olduğunu hissedebiliyordunuz. Hayal gücünüzü kamçılayan her eser, başyapıttır.
Oyuna gelecek olursak, World Of Warcraft’ın başarı sırlarından birisi de budur. Şu sıralar pek hissetmiyor olabilirsiniz, ancak özellikle Vanilla zamanında yoğun bir şekilde vardı bu. Bir zindana girerken heyecanlanıyordunuz çünkü zordu. Bir raid’i bitirdiğinizde muazzam bir tatmin hissi alıyordunuz çünkü çok zordu. Oyun dünyası, “bunlar ne ki, daha neler var bende neler” hissini çok güzel aktarabiliyordu size. Zorluk, bu hissin ufak bir parçasıydı sadece.
WoW’u kopyalayan bütün oyunlar, bu hissi aktarmak kısmında başarısız oldu. Hatta, sonradan WoW dahi beceremedi! Özellikle Cataclysm çıkışından sonra, oyun devasa bir hikayeden “sonraki raid ne zaman çıkacak, çıktıktan sonra ne zaman kolaylaşacak” fıkrasına dönüştü. Önümüze konulan bütün içeriği birkaç gün içinde tüketmeye, sonrakini beklemeye başladık. Kolaydı.
Herkes, her içeriğe erişebiliyordu. Kolay olduğundan çabuk tüketiliyordu. WoW taklidi oyunlar, bunu bir başarı formülü zannettiklerinden, “kolayca erişilebilir ve tüketilebilir” içeriği bol bol kullandılar. En fazla bir ay içinde bütün oyuncu kitlelerinin neden sıkıldığını da bir türlü anlayamadılar.. İşin sırrı, oyunu zor yapmaktan ibaret değildi. “Saçmasapan zorluk seviyesi” ile “tatmin hissi veren zorluk seviyesi” arasında çok ince bir çizgi vardı, bunu bir türlü tutturamadılar.
Daha fazla nostalji yapıp çenesini bir türlü kapatamayan emekli apartman yöneticisi albay moduna girmeye niyetim yok ancak… Ben hala, bir zindana girerken “acaba becerebilecek miyim” diye sorduran ve beni heyecanlandıran bir oyun arıyorum. Ben, oyunumda hiçbir zaman erişemeyeceğim bir raid olmasını istiyorum. Erişemesem de, onun orada olduğunu bilmek beni heyecanlandırmaya yetiyor. Burning Crusade zindanlarına girmeden önce CC class arayan, hem mage ve hem de rogue cc’lerine ihtiyaç duyarken, hangi ara TANKGOGOGOTANKGOTANKGOGOLOL seviyesine geldim, hiç bilmiyorum. Askeri birlik ciddiyeti ile tamamladığım Onyxia raid’inden sonra ne zaman zıplaya zıplaya Garrosh kesecek kıvama geldim, onu da anlamıyorum.
Çok klasik olacak belki ama, Carbine Studios eski Blizzard çalışanlarından oluşuyor. (Bildiğiniz üzere, oyun dünyasının yazılı olmayan kuralları arasında her yeni oyunun en az bir adet eski Blizzard çalışanı içermesi zorunluluğu vardır.) Burning Crusade’i tasarlayan bu ekip, hemen sonrasında firmadan ayrılıp Carbine’i kurmuş. (İlginç ek bilgi: Karakter tasarım ve animasyonlarını da eski Pixar çalışanları yapmış.) WildStar, o kadar uzun zamandır geliştiriliyor yani! Kısa süre içinde open beta’sı başlayacak ve hatta bir ay sonra, oyun piyasaya çıkacak artık.
En başta söyleyip rahatlayayım: WildStar, yeni olan hiçbirşey içermiyor sayın okur. Daha önce başka oyunlarda görmediğiniz hiçbirşey yok bu oyunda. “Orjinal fikir” ve “İlk defa denenen bir özellik” bakımından, tamamen sınıfta kalıyor bu oyun. Yani, ilk bakışta “standart WoW kopyası” damgası yememesi için hiçbir sebep yok.
Grafikler, tamamen bir Pixar filmi kıvamında. Kişisel bir tercih olmakla beraber, benim hoşuma gidiyor bu tarz. Gerçekçi grafik yaklaşımı, aradan zaman geçince büyüsünü yitiriyor, göze kötü görünmeye başlıyor. Çizgi film tasarımları ise bu bağlamda yaşlanmıyor, bkz. yine WoW. Grafik olarak hiçbir eksiği yok oyunun. Dünya tasarımı, karakter animasyonları, combat sırasındaki “aha vurdum!” hissi.. Hepsi tamam. Hatta diyebilirim ki, gördüğüm en güzel karakter animasyonları bu oyunda, Pixar farkı hissediliyor.
Oyundaki görevler, tamamen standart “git 10 fare öldür gel” görevleri. Hiç ama hiçbir yenilik içermiyor. Zaten nereye gidip ne yapmanız gerektiği de size gösteriliyor. Arada sırada ekranda pörtleyen “on dakka içinde on tane bişey öldür!” mesajları, tamamlandığında size rastgele bir ödül kazandırıyor. Yine bu bağlamda, oyunun başında seçtiğiniz Path (Soldier / Explorer / Settler / Scientist) size bulunduğunuz bölgeye göre ek görevler veriyor. Görev yaparken sıkılmanız önlenmeye çalışılıyor. Hiçbiri “devrimsel” yenilikler değil, devirdaim şeklinde yaptığınız görevlerin monotonluğunu kırmaya yönelik. İşe yarıyor mu? Eh.. “Bozuk değilse tamir etmeye çalışma!” yaklaşımı genelde ne kadar işe yarıyorsa, o kadar yarıyor.
Bu yaklaşımı oyunun genelinde görmek mümkün. Ufak tefek şeyler dışında, oyundaki herşeyi daha önce başka oyunlarda görmüş olacaksınız. LFG? Var. Battleground/Arena PvP? Mevcut. Zindan / Raid? Ohoo… Faction, faction rep, crafting… Hiçbir konuda eksiği yok oyunun ancak yenilikçi bir anlayışı da yok. (Bu noktada, WarPlot isimli PvP’nin bir istisna teşkil ettiğini ve oyun yayımlandıktan sonra uzun uzun inceleneceğini de belirteyim!)
E o zaman nedir WildStar’ı özel yapan şey? Oyunu diğer WoW kopyalarından ayıran şey nedir? Almaya değer mi? Hem de nasıl. Durduğunuz kabahat. Bu oyun zor sevgili okur. Ciddi anlamda zor. Özellikle 10. level’dan sonra sık sık ölmeye başladığında bunu hissedeceksin. En basit düşmanla savaşırken dahi, taktik düşünmen ve uyanık olman gerekecek. Yoksa ölüyorsun. Hem de çok hızlı bir şekilde. Seçtiğin sınıfı tanıman, kendine özel bir “action-set” geliştirmen ve bu seti gerektiğinde değiştirmen lazım. İlk başta göze sevimli gelen o telegraph’lar var ya… “Burada durursan valideni tersten görürsün” temalı kırmızı bölgeler hani.. Hah işte onlar bir yerden sonra muazzam bir hal alıyor. Büyüyor, küçülüyor, değişiyor, bir şeyler oluyor… Sabit durup sana en yüksek dps’i verecek rotasyonu kullanmayı unut. Yok öyle birşey. Sürekli hareket halinde olman, kafanı kullanman ve duruma göre tepki vermen gerekiyor. İlk başta deli işi gibi gelen bu durum, combat’ın dinamikliği sayesinde giderek sana keyif vermeye başlıyor. En basit düşmanda dahi “ahaha nası koydum ama!” hissiyatını alabiliyorsun. Tatmin olma hissini çok ama çok güzel bir şekilde veriyor sana oyun. Zindanlar daha da zor. Level 20 olduğunda girebileceğin zindanların zorluk seviyesi, yaklaşık olarak normal Garrosh kıvamında. Raid’leri ise hiç sorma! 20 ve 40 kişilik raid’ler içeren oyun, “ulan buralara girebilir miyim acaba?” diye sorduruyor sana. Bu yaklaşım, çoğu oyuncuyu itecektir. Hatta şimdiden “ohoo çok zor yeaa” deyip oyunu bırakan kitleyi görür gibi oluyorum… Fakat o kitle ayrıldıktan sonra geriye kalanlar var ya sayın okur, hah işte onlarla daha da keyifli olacak bu oyun.
Uzun zaman önce kaybettiğin, deli gibi arayıp durduğun mucize oyun var ya? O, bu işte. Sayıca fazla kişiye ulaşmayacak belki ama ulaştıkları, senin istediğin türden kişiler olacak. Kim o kişiler? İlk wipe’da ağlamaya başlamayan, grubu terk etmeyen kişiler. End-game eşyalarına sahip oyuncuları gördüğünde selam çakan kişiler. Biziz onlar, en son sittin sene önce WoW oynarken seninle aynı şeyi hisseden insanlar. Kendini bu grupta sayıyorsan, bu oyunu al sevgili okur, pişman olmayacaksın. Üstelik iyi haberler de var: Carbine, oyun zindan ve raid’lerini “nerflemeyi” düşünmediklerini ve amaçlarının bu olmadığını resmi olarak da açıkladı. Hangi kitleye hitap ettiklerini biliyor ve kabulleniyor adamlar.
WildStar’ın doğru yaptığı diğer şeyler de var elbette. Alt kasmak isteyen oyuncular, farklı bölgelerde başlayabiliyor oyuna ve farklı görevler yapıyor. Bu çok basit birşey belki ama, hangi oyun yaptı şimdiye kadar? Rift, SWtOR, LotR… Say sayabildiğin kadar, tüm bu oyunlarda farklı bir karakter geliştirmek istediğinde aynı bölgelerde aynı görevleri yapıyordun. Burada yapmıyorsun. WildStar’ın doğru yaptığı diğer bir şey de karakterini hiç ama hiç sallamaması. Şöyle açıklayalım, WoW’dan sonra çıkan bütün oyunlar, her nedense karakterine çok büyük önem verdi. Hep çok önemli bir insandın, yaptıkların oyundaki hikayeyi değiştirecekti, acayip güçlerin vardı falan filan… Hatta bunu, oyunların reklamını yaparken kullandılar: “Tercihlerin oyundaki hikayeyi değiştirecek!” Yok yahu? E niye? Single player rpg oynamıyorum ki ben? İyi düşün sevgili okur, WoW’un başarı sırlarından biri de budur: Oyuna hiç kimse olarak başlamak. Hikayeyi değiştiremeyeceğini bilmek. Çünkü sen değiştirebiliyorsan, o dandik bir hikayedir zaten. Ama senin dışında var olan büyük, devasa bir evrende ufacık ve önemsiz bir parça olmak… Sana keşfetme, öğrenme, oynama isteği veren odur işte. Diğer türlü, bir kez oynar bırakırsın çünkü.
WildStar, bunu çok güzel anlamış: Oyunda hiç kimsesin. Senin dışında var olan bir hikaye var oyunda ve sen sadece ufak bir parçasın.
Bu oyunu al sevgili okur. Daha fazla birbirinin kopyası, WoW’u çok ama çok yanlış anlamış oyunlarla muhatap olmamak için al. WildStar, WoW kopyası değil: WoW’un olması gereken oyun.
Siz bu yazıyı okurken, open beta başlamış olacak büyük ihtimalle. Gidin bir hesap açın ve eğlenmeye başlayın. Oyunun incelemesi ve notu, yayımlandıktan en az bir ay sonra verilecek. O zamana kadar bu beta incelemesi ile idare edin!