PS2 sahibi futbolseverlerin en sevdiği iki kelime olan “Winning Eleven”,
serinin onuncu oyunuyla tekrar karşımızda. Ben de dâhil olmak üzere her yıl
Temmuz sonu Ağustos başını iple çekenler için Winning Eleven 10, hepimizi ters
köşeye yatırdı. 27 Nisan’da piyasaya çıkan yapıt, bütün fanatiklerini bir kez
daha kendine hayran bırakmayı başarıyor. Bu erken çıkışın nedeni ise Winning
Eleven serisinin yeni nesil konsollar için geliştiriliyor olması. Lafı daha
fazla uzatıp sizi meraktan çatlatmak istemiyorum. Bu yüzden maçı hemen
başlatıyorum.
Serinin dokuzuncu versiyonunda da olduğu gibi yine oyunun kapağını Japonya Milli
Takımı’nın yıldızı Nakamura ve Brezilya’lı teknik direktör Zico süslüyor. Baş
rollerini Nakamura ve Zico’nun yaptığı güzel bir demo izledikten sonra menüye
geliyoruz. Öncelikle hepinizin bildiği üzere yapıt maalesef ki Japonca. Ancak bu
oyun sayesinde Japonca’yı söktüğümü belirtip, dil sorununun sizleri oyunu
oynamaktan alı koyamayacağından eminim. Zaten yapımcılar, menünün en altında
seçeneklerin ne işe yaradığını İngilizce olarak yazmışlar. Futbolcu isimlerinin
Japonca olduğunu bile bile “Dostluk Maçı” açtım. İngiliz devi Chelsea’yi seçtim
ve karşıma da İspanyol boğası Barcelona’yı aldım. Fark edeceğiniz ilk
değişiklik, taktik ekranında olacak. Özellikle arkadaşlarınız taktik ekranında
çok vakit harcıyorsa bu yenilik tam size göre. Takım ile ilgili ayarların yapay
zekâ yardımıyla hızlıca yapıldığı bir bölüm eklenmiş. Buradaki en dikkat çekici
seçenek ise rakibinize karşı en iyi taktiği size sunan özellik. Buna
bastığınızda rakibinize karşı en etkili taktik ve dizilim hazır olarak karşınıza
geliyor. Diğer bir özellik ise yine bu hızlı ayarlama bölümünden seçtiğiniz
üzere, oyuncu değişikliklerini otomatik olarak yapılmasını ayarlayabiliyorsunuz.
Yani yorulan oyuncunuzu, PS2’niz sizin yerinize değiştiriyor. Bunların haricinde
kadrolar oldukça güncel. Japonca oyuncu adlarına fazla takılmayın, onları
düzeltmenin yolunu ilerleyen bölümlerde anlatacağım.
Ve bir senelik bekleyişin ardından hakem, Winning Eleven 10’un ilk maçını
başlatan düdüğü çalıyor…
Maça başladıktan sonra grafiklerin değişmediğini görüp moraliniz bozulmasın
çünkü her zaman olduğu gibi oynanış, bu açığı oldukça iyi kapatıyor. Oynanıştaki
yeniliklere bakacak olursak, fark edeceğiniz ilk özellik paslaşmalar da
olacaktır. Artık paslarımız isabet oranı daha gerçekçi olmuş. Ayrıca
zamanlamanın da önemi artmış bulunuyor. Gelen topu kontrol etmeden vereceğiniz
paslar, takım arkadaşınızın ayağına gitmediğini ya da kontrol edilmesi zor bir
şekilde gittiğini göreceksiniz. Dakikalar ilerledikçe seriye eklenen birbirinden
güzel animasyonlar ve hareketlerle karşılaşacaksınız. Bu hareketlerden en
önemlisi, defans yaparken etkili olan, kayarak topu kendi kontrolüne alma.
Dokuzuncu oyunda bu hareketi sadece top çizgiyi çıkarken yapabiliyorduk ancak bu
sefer top rakibinizin ayağındayken ya da rakibiniz topu ayağından çok açtığında
yapabiliyorsunuz. Söz defanstan açılmışken, WE 10’da futbolcuların gücü de ön
plana çıkıyor. Özellikle defans oyuncuları güç özellikleri sayesinde,
rakiplerine karşı vücutlarını kullanarak topu kapabiliyorlar. Kalecilere bakacak
olursak, kendilerini oldukça iyi geliştirdiklerini söyleyebilirim. Özellikle
Cech, Buffon ve Dida gibi kaplanlara gol atmak oldukça zor. Serinin onuncu
oyununda, yapımcılar en büyük hatayı ortadan kaldırmışlar. Hepinizin de bildiği
üzere önceki yapıtlarda kaleciler sanki çizgilerde duvar varmışçasına çarpıp
kalırlardı, mesela aşırtma bir şutu geriye doğru koşarken yakalayıp, çizgiye
gelince bir iki adım daha atan kaleci ne olursa olsun, direk başına düşse bile
çizgiyi geçmezdi. Ancak bu sefer bu kadar kolay olmayacak çünkü artık sahada
gerçek çizgiler var. Mesela karşı karşıya pozisyonda kaleciniz yere yatıp,
rakibin ayağından topu aldı ancak kaymaya devam etti ve çizgiyi geçti. Bu durumda
kaleciniz çizgiyi geçmeden topu bırakmak zorunda kalıyor ya da uzaktan gelen
sert şutu, sırtını çizgi duvarına dayayamadığı için çelmek zorunda kalıyor.Yeni
eklenen kaleci animasyonları ise görselliği bir adım ileri taşımayı başarıyor.
Ancak kalecilerin iki büyük eksiği ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi sert
olmayan şutları bile saçma sapan yerlere çelebiliyor olmaları. Yavaş gelen topu
diğer rakibinin kucağına çelen kaleciniz, sizi oldukça kızdıracaktır. İkinci
eksikleri ise karşı karşıya pozisyonlar. Yapay zekânın yönettiği rakipleriniz
karşı karşıya pozisyonlarda genellikle şut çektikleri için bir sorun olmuyor
ancak arkadaşlar ortamında bu pozisyonlar oldukça sıkıntı yaratıyor. Zira
kalecileri çalımlamak oldukça kolay olmuş. “Ne var bunda gerçekte de böyle
zaten!” dediğinizi duyar gibiyim ancak buradaki sorun kalecinizde. Üçgeni
kullanarak açtığınız kalecinizin, çalımı atan rakibinize karşı yaptığı
müdahalelerin çoğu başarısız oluyor ve pozisyon genellikle penaltı ve kalecinize
kırmızı kart ile sonlanıyor. Bu yüzden böylesi pozisyonlarda kalecinizi açarken
dikkatli olmanız gerekiyor. Kaleci ve defanstan bahsettikten sonra atağa
kalkalım isterseniz. Öncelikle ara pasların geliştiğini ve yıldız oyuncuların
çok güzel görünen ara ve havadan paslar attığını söyleyebilirim. Ronaldinho’nun
attığı bir ara pasının Eto’o’ya ulaştığını görmek bile seyir zevkini inanılmaz
derecede arttırıyor. Ara pasları gibi ver-kaçların da etkisi oldukça
arttırılmış. Eto’o ile Ronaldinho’yla ver-kaç yapıp, gelen ara pasını golle
noktalamak için şutlara göz atalım isterseniz.
PES 5’den sonra WE 10’a geçerseniz, şutların gücünü ayarlamada sıkıntı
yaşıyorsunuz ancak hemen alışıyorsunuz. Oldukça gerçekçi bir görünüm alan
şutların isabeti de aynı şekilde daha gerçekçi olmuş. Oyuncunuzun kullandığı
ayak ve topa karşı duruşu, şutun isabeti açısından önemli bir rol taşıyor. Sağ
ayağını kullanan bir oyuncu, sol ayağıyla vurduğu topu kale yerine stadyumdaki
akrabasına veya memlekete gönderebiliyor. Yine aynı şekilde ayağının dışıyla
vurma becerisi olmayan oyuncuların uzaktan şutları, rakibiniz için bir tehlike
içermeyecektir. Gelişine gelen topa vurulan şutun da isabet oranı düşürülürken,
dokuzuncu oyunda oldukça zor atılan aşırtma goller daha gerçekçi hale
getirilmiş. Şimdiye kadar ki yapıtlarda hiç kullanmadığım uzun taç atışları da
etkili oluyor artık. Serbest vuruşlara bakacak olursak, onların da daha gerçekçi
bir hal aldığını görüyoruz. PES 5’deyken Lampard ile 39 metreden bile gol
atmışlığım olduğunu düşünürsek, gerçekçikten pek söz edilemezdi ancak WE 10’da
bu sorun da çözülmüş ve artık gerçeğe yakın serbest vuruşlar atabileceğiz.
Ayrıca serbest vuruşları hızlı kullanma özelliği ile de kontra atağınızı kesen
rakibinize bir ders verebilirsiniz. Hakemler ise dokuzuncu yapıtta oldukça
eleştirilmişlerdi ancak WE 10 ile birlikte onlar da zirveye ulaşıyor. Kartları
yerinde çıkartıp, maçı kontrol altında tutmayı başarıyorlar. Oynanıştaki diğer
bir yenilik ise avantaj kuralı ile ilgili. WE 9’da avantaj olunca, avantaj
işareti kaybolana kadar bekledikten sonra topa dokunursanız, hakem oyunu
durdurmuyordu. Artık bu hatadan bahsetmek söz konusu değil ayrıca avantaj
işareti de çıkmıyor bunun yerine hakem ellerini kullanarak devam yapıyor.
Oynanıştaki en önemli faktör yapay zekâya bakarsak, onun da tüm bu yeniliklerden
nasibini aldığını görüyoruz. WE 9’da da çok iyi olan yapay zekâ bir adım öteye
taşınmış. Evinizde oynarken, deplasmana gelen rakibinizin kapanıp kontra
ataklarla gol araması, gerçekte olduğu gibi rakibinizin “üçgenler” kurması,
forvette pres yapması adeta karşınızda bir insan varmışçasına oynadığını
söyleyebilirim. Özellikle 6 yıldızı açıp karşınıza Brezilya gibi bir takım
aldığınız zaman yapay zekânın ne kadar iyi olduğunu daha da iyi anlayacaksınız.Oynanışın zirveye ulaştığını anlattıktan sonra grafiklere geçelim. Genel
grafiklerde herhangi bir gelişme söz konusu değil. Zaten PS2’de elde
edilebilecek son noktaya ulaşmış durumda. Grafiksel hatalar giderilmiş ve
görüntüler daha canlı bir hale getirilmiş. Ayrıca WE 9’da geniş(wide)
kamerasıyla oynarken tribünler boş gözüküyordu, Konami bu hatayı da gidermiş.
Oyuncu modelleri ve animasyonlar neredeyse kusursuza yakın. Ayrıca büyük
takımlardaki neredeyse tüm futbolcuların yüzlerini bire bir yapıta aktarmayı
başarmışlar. WE 10’da seslere bakacak olursak John Kabira’ya ikinci bir
yorumcunun yardım ettiğini göreceğiz. Üç tane ne dediği anlaşılmayan Japon
spikerden başka ne isteyebiliriz ki zaten. Ancak onlar da genele uyup
kendilerini geliştirmişler. Mesela devre arası ve maç sonunda, Japoncam beni
yanıltmıyorsa pozisyonları değerlendirdiklerini söyleyebilirim. Taraftarlar da
üstlerine düşeni yapıp sizi ateşleyebiliyorlar. Defansta teke tek iken Eto’o’dan
topu kapan Terry, Chelsea taraftarları tarafından alkışlanıyor. Ancak Lampard’ın
ara pasıyla buluşan Drogba topu direğe nişanlayınca, taraftarlardan topluca bir
“ahhh..” sesi duyuyorsunuz ki, bunların hepsi tam bir futbol stadı atmosferini
en iyi şekilde yansıtmayı başarıyor.
Ve hakem maçı bitiren düdüğünü çalıyor.
Menüye geri döndüğünüzde WE 9’a ek olarak gelen yeni bir oyun seçeneği var.
Japonya’yı Dünya Kupası’na götürmeye çalıştığımız “Nippon Challenge” hala var.
Yeni eklenen seçenek de buna benziyor ancak bu sefer takımımızı Afrika, Amerika,
Asya veya Avrupa kıtalarından birinden seçerek oynayabiliyoruz. Bunların
haricinde lig, kupa ve Master League gibi seçenekleri oynamak da mümkün. Başta
da belirttiğim üzere futbolcu isimlerini düzeltmenin bir yolu bulunuyor. Bunun
için menüden ingilizce açıklamasını okuyarak “Edit” bölümüne giriyoruz.
Futbolcuların formalarının arkalarında, isimlerinin İngilizceleri yazıyor.
Bunları kullanarak teker teker oyuncuları, oyunculardan yola çıkarak da
takımların isimlerini İngilizce’ye çevirmek mümkün; tabii biraz zahmetli bir iş
olduğu kesin ancak en azından Winning Eleven hayranları tarafından yapılan,
resmi olmayan, tamamen herşeyin İngilizce olduğu, yamalı versiyonlar piyasaya
çıkana kadar geçici bir çözüm yolu.
WE 9 ile sadece grafik yönünden benzeyen WE 10, gerek oynanış gerek yapay zekâ
gerekse görsellik, atmosfer ve eğlence bakımından seriyi mükemmelliğe doğru bir
adım daha da yaklaştırmayı başarıyor. Her ne kadar Japonca olması biraz sorun
yaratsa da, İngilizce yamalı versiyonları çıkana kadar başından
kalkamayacağınızı düşünüyorum. Bol gollü maçlar…