X-Men: Geçmiş Günler Gelecek, 2000 yılında sinema yolculuğuna başlayan X-men serisinin yedinci filmi. İlk üçlemenin ardından Wolverine’in öyküsünü anlatan 2 film ve orijinal üçlemedeki karakterlerin gençliklerini gördüğümüz X-Men Birinci Sınıf filmleri izleyiciyle buluşmuştu.Yeni filmin en heyecan verici tarafı ise orijinal üçlemedeki karakterlerin kendi gençlikleriyle karşılaşmasına dair öykü anlatması.
X-Men çizgi romanlarının ABD’deki insan hakları hareketinin yükselişe geçtiği dönemde ortaya çıkması, seriyi dönüşüm geçiren bir toplumun metaforu olarak okumayı gerektiriyor. Olağanüstü yeteneklerinden dolayı dışlanan mutantlar (yani çokça benzetildiği üzere”ötekiler”), X-men evreninde orta yollu mutantlar ve asi mutantlar olarak ikiye ayrılıyor. X-Men anlatıları mutantların otoriteye karşı verdikleri ortak mücadeleyi daha doğrusu özgürlük mücadelesini iki farklı cepheden anlatmasıyla meselesini farklı politik okumalara da açıyor. İlk iki filme de imzasını atan Bryan Singer’ın seriye yönetmen olarak geri döndüğü bu film, mutantların birleşerek onları yoketmeye çalışan güce karşı verdikleri ortak mücadeleyi anlatan ikinci X -men filmiyle de akrabalığı var. Bu sefer farklı direniş yöntemleriyle beraber mutantların gençliklerinde ve yaşlılıklarında dünyaya bambaşka gözlerle bakan mutantların kendileriyle olan çatışmaları da hikayeye dahil ediliyor. Zamanda yolculuk ve ölümcül robotların insanlığı yok etmesi gibi bilimkurgu temalarını da içinde barındıran filmin bir çizgi roman uyarlamasından ziyade distopik bir bilimkurguya benzediği kesin. Yönetmen iki zaman dilimi içerisinde mutantlar arasındaki duygusal ve sosyolojik ilişkiyi oldukça başarılı işlemiş.
Karakterlerin her birini göstermek uğruna hikayeden ödün vermemesi derinliği arttırmış. Özellikle X-Men 3 ve Wolverine’in ilk filminde yapılan mutantları gösterme uğruna hikayeden sapma hatasına düşmediği için en kapsayıcı film yapmayı başarmış. Girişte de belirttiğimiz gibi çizgi romanın altında yatan felsefeyi geliştirme konusunda eski Amerika başkanı Kennedy’e yapılan atıf bir saygı duruşu niteliğinde. Ayrıca ötekileştirme politikası açısından ABD’nin sancılı sürecini Nixon’la betimlemek de güzel bir tercih olmuş. Her anında savaş olsa da, filmin temposunda aksaklıklar yarattığını düşündüğüm gelecek kısımları ise kusursuza yakın özel efekt kullanımı ile ayakta durmayı başarıyor. İçinde bu kadar karakter barındıran bir filmin istediği her karaktere dönüşebilen Mystique etrafında dönmesi de keyifli bir ironi olmuş. Hem Erik hem de Xavier’la yaşadığı belli belirsiz aşk üçgeni, hem de devrim kanlı mı olacak yoksa kansız mı ikileminde Mystique, tam da yerinde durmuş.
Tabi ki filmin parlayan yıldızı Quicksilver’ın olduğu bütün sahnelerin muazzamlığından bahsetmemek olmaz. Işık hızından daha hızlı olmasının yanısıra, sevimliliği ve espri kabiliyetiyle, Magneto’nun kaçırılma bölümünün matrixvari bir şekilde yıldızı haline gelmiş. X-Men: Days of Future Past, serinin hayranlarını memnun edecek bir film.
Belki de serinin en iyi filmi.Iyi seyirler dilerim.