Video oyunları keşfedildiği günden bu yana çok farklı platformlarda karşımıza çıktı. Siyah beyaz göbekli televizyonlardan yüksek çözünürlüklü devasa plazmalara geçildi. Ancak bazı soruların hala net bir cevabı yok. Bilgisayarda mı oyun oynanmalı yoksa televizyonlarda mı? Hangisi daha eğlenceli ya da hangisi daha akla yatkın? Konsolların geleceği her ne kadar heyecan uyandırsa da, bu günlerde internet tarayıcılarının oyun platformlarına dönüşeceğine dair bir tartışma var ki, bu şimdiden bir çok oyuncu için merak konusu oldu.
Teknoloji öyle hızlı ilerler oldu ki bırakın yetişmeyi artık takip etmek bile çok güç. Tabii ki oyun sektöründe de durum aynı. İlk zamanlar 8 bitlik oyunlara şok geçirilirken şimdilerde internet tarayıcılarında Diablo 4 oynamanın hayalini kuruyoruz.
Haydi filmi başa sarıp bugünlere nasıl geldiğimize hızlıca bir göz atalım ve tekrar esas konumuza dönelim.
Geçmişe kısa bir yolculuk
Video oyunları, altın çağ olarak kabul edilen 1970’lerden günümüze kadar pek çok aşamadan geçti. 1970’lerde ilk ev konsolu olarak kabul edilen Odyssey I, Ralph Baer tarafından icat edilmiş ve günümüz konsollarının oluşumuna yönelik ilk adım atılmıştı. Magnavox Odyssey adlı cihaz ilk üretildiği yıl tanesi 100$’dan 100.000 adet satmış ve böylelikle Baer’in vizyonu bireylerin kendi televizyonlarında oyun oynayabilmesine imkan tanımıştı. Ardından ATARI firması ortaya çıktı. Nolan Bushnell tarafından kurulan ATARI’nin ismi aslında “Syzygy” olacaktı ancak bu isim başka bir firma tarafından çoktan alındığı için ATARI’de karar kılındı. ATARI günümüzde hala oynanan Pong ve Breakout isimli oyunlarla piyasaya hızlı bir giriş yaptı. Breakout isimli oyuna Steve Jobs’un da büyük katkısı vardır.
1980’lere damgasını vuran Space Invaders, Night Driver gibi oyunların yanında elbette Pac-Man’de vardı. Daha sonraları Pac-Man’in pazarlanmasında bayanları da çember içine alabilmek için “Pac-Man’den daha fazlası” sloganıyla Ms.Pac-Man sürümü de satışa çıkartıldı. Dikkat! Miss ya da Mrs değil. Tabii ki bu yıllarda Commodore da ortalığı kasıp kavuruyordu. 1982 yılında Time dergisi de sektördeki gelişmeyi kapağına taşımış ve bu konuyu ‘Video Oyunları Dünyaya Saldırıyor’ başlığıyla herkese duyurmuştu. 1983’lerde de Japon firması Nintendo 8-biti çıkartarak satış grafiğini hızla yükseltmiş ve oyun sektöründeki Modern Çağı da başlatmıştı. Bu durum şüphesiz ki Atarinin pazarlama stratejilerini gözden geçirmesine sebep oldu.
1986’larda Super Mario Bross, bir NES (Nintendo Entertainment System) satın almak için yeterli bir sebepti. O sırada Sega’nın çıkarttığı SMS (Sega Master System) ile NES’in özellikleri aynı olunca insanlar için artık yazılım önem kazanmaya başladı. Nintendo ile Sega arasındaki bu rekabet onları geliştirmeye iten önemli bir güç olmaya devam ediyordu. Atari ise 2600 modelinin kasetleri/kartuşları ile geri uyumlu olan 7800 modelini çıkartmıştı. 1987 yılında Nintendo ve Sega’nın 8-bit’ine karşılık başka bir Japon firmadan 16-bit teknolojisi gelmişti. Rakiplerine göre önemli avantajları bulunan bu teknolojinin arkasında PC gücü bulunuyordu. 16-bitin geliştiricisi olan NEC firması, CD eklentisi ile elindeki gücün olanaklarını genişleterek düşük maliyetli depolama seçeneği sunan ilk konsol üreticisi olmuştu.
Yeni dönem ve yeni platformlar
Sega da en önemli rakibi olarak gördüğü Nintendo’ya karşı 16-bit teknolojisini destekleyen Genesis’i çıkarttı. Böylelikle Sonic, Mario’da bir eksiklik olduğunu kanıtlamıştı. Ancak 90’lı yıllarda bir fenomene dönüşecek olan konsol Nintendo’dan geldi. Gameboy’un ilk çıktığı yıllarda 32 Milyon satmasının en önemli sebepleri, düşük maliyeti, geniş kütüphanesi ve şüphesiz ki kullanım açısından sağladığı kolaylıklardı. 1993’lerin sonunda, tüm zamanların en popüler oyunlarından olan, “Myst” geldi. İlk başta sadece MAC için çıkan Myst ardından Sony Playstation, Amiga ve tabii ki PC’ye uyarlandı. Sega’nın Saturn’ü çıkartmasının ardından Japon girişimci Sony belki de en çok sevilen oyun konsolunu duyurdu; Sony Playstation. Video oyun sektöründeki ilk girişimi olan Sony, yeni bir dönemi çoktan başlatmıştı bile.
Sega’nın Saturn’ü Playstation’ın gölgesinde hızla düşüşe geçmişti. Sony’nin yaptığı bu devrimsel sıçrama ev konsollarının önemini bir kez daha ortaya koymuştu. Aynı altın çağda Atari 2600’ün ya da modern çağda Nintendo’nun at koşturduğu gibi yeni nesilde de Playstation nal toplatacaktı. Resident Evil, Silent Hill, Metal Gear Solid, Final Fantasy gibi önemli başlıklar oyun endüstrisinin yaşça büyük kişilere de kaydığının bir belirtisiydi.
Tekken ve Grand Turismo gibi önemli oyunlar da PlayStation’un popülaritesinin devamlı olarak artmasında rol oynamıştı. Bu aşamadan sonra birçok alanda gelen hızlı değişimlerle sektör ayağa kalktı ve günümüzdeki konumuna geldi. Örneğin 1999’da GameBoy’un renklisi çıktı. 2000’de Maxis tarafından çıkartılan Sims 17 farklı dile çevrildi ve toplamda 16 Milyon kopya satarak Myst’ı tahtından etti.
Sony PlayStation 2’yi “PS2” markasıyla duyurdu. PS2, Resident Evil, Silent Hill, Tekken ve Twisted Metal gibi oyunların adeta bir şubesi haline geldi. Daha sonra GTA III ve GTA San Andreas ile Vice City oyunları da PS2’nin değerine değer katacaktı. 2001 de Nintendo Gameboy Advance’i, Sega da DreamCast’i duyurmuştu. Ardından Microsoft sahne aldı ve Xbox oyun konsolunu duyurdu. Xbox, Halo:Combat Evolved adında bir çok kimsenin en iyi Shooter olduğuna inandığı oyunla gelmişti. Oyuncuların bir hafıza kartıyla oyun kayıtlarını paylaşabilmesi ve daha küçük bir oyun koluna imkan tanımasıyla farklılık yaratmıştı. Ayrıca barındırdığı Pentium III 733MHZ işlemci, bir çok oyunun PC’den XBOX’a port edilmesine imkan sağlıyordu. Counter Strike, Doom 3, Return The Castle Wolfeinstein gibi.
Nokia 2003 yılında el konsollarında boy gösterdi ve Nokia N-Gage i çıkarttı. 300 dolarlık fiyatıyla taşınabilir oyun cihazlarına renk katmıştı. Ancak bundan öteye gidemedi.
Bu sıralarda Sony EyeToy adında PS2 için bir USB kamera çıkartmıştı. Bu konsol üreticileri arasındaki rekabetin farklı yönlere kaydığının bir göstergesiydi.
Atari 2004 yılında bir koleksiyon paketi sundu. Yılbaşına özel bu pakette Atari 7800, 2 kontrol cihazı ve 20 oyun sunuluyordu.
Nintendo vazgeçmiyor ve yeni ürünler sunmaya, üretmeye devam ediyordu. Nintendo DS de bunun bir kanıtıydı. Gameboy Advance oyunlarına yönelik uyumluluğu olsa da daha önceki sistemlerle uyumlu olmaması kendi hanesine bir eksi yazdırmıştı. 2004 yılının bombası yine Sony’dendi. Playstation’ı küçültüp bir el konsolu haline getirmiş ve adına da Playstation Portatable (PSP) demişti. MP3 müzik çalıp, MPG video oynatabilen bu el konsolu ayrıca Wi-Fi teknolojisini de destekleyerek arkadaş çevresiyle yerel oyun paylaşımlarına imkan tanımıştı. Sony bu hareketiyle el konsollarının olgunlaşmasına yönelik umutları tazelemiş ve yine sektöre can getirmişti.
Bundan sonrası malumunuz. Microsoft ile Sony sıkı bir rekabete girdi ve hala ev konsollarına yönelik olarak çetin bir savaş veriyorlar. Diğer yandan Nintendo yine boş durmuyor ve orijinal fikirleriyle her zaman olduğu gibi sektöre renk katıyor. Bunun son örneği de şüphesiz ki Nintendo Wii.
Yazının en başında tüm bu gelişmeleri “hızlıca” aktaracağımdan bahsetmiştim. Ancak takdir edersiniz ki, sektördeki gelişmeler ince ayrıntılar üzerine kurulu ve tüm o ayrıntılar ancak bu kadar satıra sığdı. Üstelik okurken sıkılmamanız adına bir çok önemli kilometre taşını da yazıya dahil edemedim. Video oyunlarının evrim tarihine yönelik bu kısa (!) turumuzdan sonra tekrar konumuza dönebiliriz. Ev konsoluydu el konsoluydu, bilgisayarlardı derken sektör çok farklı bir yöne doğru kayıyor. İnternet tarayıcılarına!
Tarayıcılar yeni oyun platformlarımız mı?
Bundan beş sene önce bir arkadaşımız bize, “Yakında oyunları Internet Explorer’da oynayacaksınız” deseydi sanırım hepimiz güler geçerdik. Hatta belki bir güzelde dalga geçerdik. Ancak günümüzde gerçekten de o noktaya geldiğimizi görüyoruz. Tarayıcıların çeşitlenmesi ve bunu takiben rekabetin de artmasıyla artık internet tarayıcılarına da farklı farklı özellikler geliyor. Bir tarafta Flash’ın verimliliği tartışıla dursun diğer taraftan gümbür gümbür HTML5 geliyor. Steve Jobs, Flash’ı katı bir şekilde reddetmekle ne kadar doğru yaptı orası tartışılır, ancak Flash’ın halen büyük bir oranda kullanıldığı da aksi savunulamayacak bir gerçek.
En basit şekilde tasarlanmış bir web sitesine dahi girseniz Flash içerikleriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Çeşitli reklamlardan tutun da farklı farklı oyunlara kadar bir çok unsur Flash tabanına dayandırılmış durumda. Diğer taraftan bakarsak da Adobe geçtiğimiz aylarda Flash’tan mobil desteğini çektiğini açıklamıştı. Google’ın Android için geliştirdiği Chrome’un mobil sürümünde de kesinlikle Flash desteğinin olmayacağı belirtildi. Geleceğinde mobilite üzerine kurulduğunu varsayarsak, Flash’ın ışıkları yakın gelecekte sönecek gibi.
Flash ve oyundan bahsetmişken Epic Games’in CEO’su Tim Sweeney’de bu konuda bir açıklama yaptı şöyle dedi, “Yakında tarayıcıların yapısı daha iyi anlaşılacak ve birkaç yıla kadar tarayıcılar yeni oyun platformu haline gelecekler”. Belki de bu konuda Tim’e hak vermek gerekiyor. Çünkü Tim bu konuda yalnız değil. Google da bir süredir bunun üzerinde çalışıyor ve yakın geçmişte buna yönelik olarak bir kaç deneme yaparak ciddiyetini gösterdi. Ayrıca Chrome’a gelen “Gamepad” desteği ve Chrome’un Angry Birds’ü Flash desteği olmadan tarayıcı üzerinden oynanmasına imkan vermesi de bu konuyu kanıtlar nitelikte.
Zaten internet tarayıcıları da Flash’ın ardından HTML5 ile ekran kartından daha çok yararlanmaya başlamıştı. Bildiğiniz gibi geliştiriciler geçtiğimiz yıllarda “Neden internete bağlanırken ekran kartları pasif kalsın ki?” dedi ve tarayıcılara GPU’ları kullanmalarını emretti. Artık internet tarayıcıları da GPU’ları fena halde zorluyor. Bir web sitesine girdiğinizde ekran kartı fan sesinin hızla yükseldiğini işitirseniz panik yapmayın. Aslında her şey olağan bir şekilde işliyor.
Orta halli bir bilgisayar sistemi çok yüksek çözünürlüklü tamamı HTML 5 ile hazırlanan bir internet sitesini açmakta zorlanabiliyor. Ancak PC’nin her zaman için yenilenen bir sistem olmasıyla beraber teknolojisinin şimdiye kadar asla yerinde saymamış olması, bu tip zorlukların aşılacağını gösterir nitelikte. Kim bilir belki de FIFA 15’i bir tarayıcı sekmesinin altında oynayabiliriz?
Sözün özü on yıllardır inanılmaz bir şekilde gelişen oyun sektöründe bizi çok garip günler bekliyor. Belki de yeni tarayıcılarımız konsollarla birleşerek FireBox ve ChromeStation olacak. Belki de açtığımız yeni bir sekmeyle sosyal ağlara değil de Diablo 4’e giriş yapacağız. Kim bilebilir ki?