En tehlikeli görevlerde bile soğuk kanlı oluşu, genellikle MI6’in parasını yiyerek katıldığı maceralar ölümle bile yüzleşirken düzelttiği saçlarıyla ve çılgın teknolojik cihazlarıyla James Bond izleyiciyi yıllardır etkilemeye devam ediyor. Ortalama bir sinema izleyicisi bile mutlaka “Bond, James Bond”, “Votka Martini, çalkalayın ama karıştırmayın” repliklerini bilir.
Sinemada 50. yılını kutlayan Bond serisi, şimdiye kadar 6 aktör eskitti. Nesillerdir, macera seven izleyiciyi ekran karşısına kilitleyen Bond, ilk olarak 50’li yıllarda edebiyat dünyasını sarsmıştı. Soğuk savaşın yeni yeni patlak verdiği bu dönemde Ian Fleming, gazetecilik ve istihbaratçılık tecrübelerini kullanarak James Bond karakterini yarattı. Kadınlara düşkün ve macera sever bir istihbaratçı arkadaşından esinlenerek tasarladığı karakterin isim babasıysa o dönemler ABD’de kuşlar hakkındaki araştırmalarıyla tanınan ornitolojist James Bond oldu. Fleming, pervasız ve erkeksi karakteri için isim ararken kuş bilimcinin adını bir gazetede gördü, kendi tabiriyle duyduğu en karizmatik ismi olan James Bond’u kitaplarında kullandı.
Jamaika’da Goldeneye isimli otelde kalırken Fleming ilk Bond hikayesi olan Casino Royal’i sadece bir gecede yazdı. İlk başta gizli suç örgütleriyle savaşan Bond en az kendisi kadar, ilginç ve kişisel zevkleri olan süper suçlulara baş belası oldu. Sinemada, soğuk savaşın etkileriyle, Sovyetler Birliği, komünizm, sonra da terörizmle savaşan Bond her dönemin devlet politikaları ve paranoyalarına göre tekrar yenilendi. Bond’un öldürme yetkisi olduğunu gösteren 007 ismiyse Fleming’in istihbarat zamanından kalma bir anısından esinlenilme. 00 Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz istihbaratının çok gizli belgelerde kullandığı kod adıydı. Bu kodun yanına 7 gelirse belgeyi sadece kraliçe ya da kral görebilirdi.
Bond karakterinin ilginç geçmişiyle işimiz bittiğine göre yazıya geri dönebiliriz. Dürüst olmak gerekirse, yukarıdaki paragraftan daha ilginç bir içeriği 007 Legends’ta bulmayacaksınız. Sony Experia sponsorluğunda hazırlanan oyun Bond’un 50. yılına özel en çok sevilen altı 007 filmini konu alıyor. İlk başlarda bayağı umut verici olan proje öncesinde yayınlanan ve paint’le yapılmış gibi duran kutu tasarımıyla bazı kötü sinyaller vermeye başlamıştı.
Peki, 007 Legends, iddialı isminin altından kalkabiliyor mu? 89 yılından bu yana devam eden Bond oyunları sektörü, Goldeneye ve Quantum of Solace dışında pek tatmin edici içerikler sunmamıştı. Genelde, oyun filmleri kötü olur tezinin biraz üzerinde çıkan oyunlar, Bond’un ilginç teknolojilerini kullandığınız eğlenceli yapımlardı. 2005 yılında From Russia With Love oyunuyla klasik Bond maceraları dijital dünyaya aktarılmaya çalışıldı. Beyaz perdenin ilk 007’si olan usta oyuncu Sean Connery’nin ses verdiği proje istediği başarıyı yakalayamadı.
007 Legends aslında temel fikir olarak klasik Bond filmlerinin yaşamanız için tasarlanmış bir yapım. Skyfall sırasında başlayan yapım, Bond’un fragmanlarında da görebileceğiniz vurulma sahnesiyle açılıyor. Yaralı şekilde suya düşen Bond ölmek üzereyken, geçmişi gözünün önünde film şeridi gibi geçiyor. FPS (birinci şahıs) tarzında olan yapım aslında eski Bond düşmanlarının bulunduğu ilginç açılış menüsüyle dikkat çekiyor. Yeni senaryo modu açtığınızda 007 Legends, 90’lardaki gibi sağlık paketleri peşinde koşmakla, Call of Duty’in hayatımıza soktuğu ‘hele bir soluklan yeğenim sonra savaşırsın’ tarzları arasında tercih yapmanızı sağlıyor.
Tüm Bond filmlerinde klasikleşmiş olan açılış jeneriğinden sonra Goldfinger filminin ünlü sahnesiyle oyuna başlıyoruz. Bond tavladığı Goldfinger’ın sekreterini altınla kaplanmış şekilde ölü buluyor. Yapımcılar James Bond olarak son üç filmdir karakteri canlandıran Daniel Craig’i modelleme yüzü olarak seçmiş. Lakin Craig’in modellemesi bizi çok tatmin etmesi hatta Craig dışında filmlerdeki tüm karakterler müthiş bir benzerliğe sahip bile diyebilirz. Pussy Galore’un güzelliği, Oddjob’un ürkütücü iriliği oyuna başarılı şekilde yansıtılmış. Geçtiğimiz yıllarda piyasaya sürülen ve TPS (üçüncü şahıs kamera) türünde olan Bloodstone oyunundaki gibi yine Daniel Craig kendinden çok Memati Baş’a benzeyen bir modellemeye sahip.
Goldfinger, On Her Majesty’s Secret Service, Licence to Kill, Die Another day ve Moonraker filmlerini kapsıyor. Her ne kadar kronolojik sıra olarak yanlış olsa da aslında 6 Bond’un yer aldığı her film oyuna yansıtılmış. Eurocom, Bond’un resmi yüzü olarak Daniel Craig’i seçmiş, haliyle 60’lı yıllarda geçen filmlerde günümüz teknolojisine uyarlanmış. Bir yanda o dönemleri hatırlatan kıyafet detayları bulunurken, öteki yanda Bond akıllı telefonun nimetlerinden faydalanıyor. Oyunun bence en büyük eksisi, 50.yıla özel olmasına rağmen sadece Daniel Craig modelinin kullanılmış olması. Tıpkı oynanış tarzında olduğu gibi, 6 oyuncunun yüzü için de seçim yapma şansımız olsaydı 007 Legends biraz daha ilgi çekici hale gelebilirdi.
6 filmi (DLC’yle birlikte Skyfall’da dahil olacak oyuna) konu almasına rağmen 007 Legends’i çok uzun ve zorlu bir oyun olarak görmeyin. Bir oturuşta bitirebileceğiniz cinste hazırlanan 007 Legends filmlerin içerisinden iki üç aksiyon sahnesini konu alıyor. Kısacası, Bond tarihinin en önemli sahnelerinin bir kısmını ara video olarak bile göremiyoruz. Oynanış temel olarak klasik FPS ve gizlenme olarak ikiye bölünmüş durumda. Akıllı saatimizin radarı sayesinde, düşmanların yerini tespit edip gizlenerek bazı bölümleri geçmeniz gerekiyor. Yine saat sayesinde, etraftaki onlarca teknolojik cihazdan nedense sadece oyunun izin verdiği iki üç tanesini bozarak düşmanların dikkatini çekmeye çalışıyoruz.
Gizlilik konusuna gelince, bir Splinter Cell, Metal Gear Solid, Batman Arkham City ve Dishonored beklemeyin. Teknik olarak oyunda gizli olmanız ya da olmamanız arasında hiçbir fark yok. Sadece aldığınız zevk, kişisel tercihinize göre değişiyor. Zaten bug’lar yüzünden mutlaka bir şekilde gizliliğiniz bozuluyor. Bir anda odada 5 kişi varken ortaya çıkarsanız nereden geldiği belli olmayan düşmanlar etrafı sarıyor.
007 Legends’in FPS oynanışından bahsetmek gerekirse, Eurocom gerçekten size nostalji yaşatmak istemiş. 2012 yılında artık FPS konusunda standartlar değişmişken 90’lı yılların oynanış tarzının kullanılmış olması açıklamak başka türlü mümkün değil. Düşmanlar sadece sabit durarak size ateş ediyor. Arada bir, bir şeylerin arkasına siper alıyorlar sonra dayanamayıp yine ateş ederek üzerinize koşuyorlar. Genelde, mermi değiştirirken yaylım ateşine tutulmadığınız sürece ölmüyorsunuz. Bu arada zorluk olarak 007’i seçtiğimi de belirteyim. Yapay zekanın eksikliğini bir de zayıf kontroller müthiş şekilde tamamlıyor. PC için port edilen yapım farenizin hareketlerini tam olarak görmüyor. Sanki Joypad’in tuşlarını kullanıyormuşsunuz gibi hareket eden ekranla ani ve seri hareketler yapmak pek mümkün değil. Bu sorunu aşmak için, fare hassaslığını sonuna kadar getirdim ama yine de bir çözüm olmadı.
Düşmanların sürekli aynı yerlerden gelmesi, bir süre sonra hile haline geliyor. Örneğin, aynı merdivenden tek sıra şeklinde inen 10 düşmanın önüne geçip hepsini tarayarak bir bölümü geçmeniz mümkün.
Biraz da gadget’lardan söz edelim. Her ne kadar, Craig’li Bond filmlerinde pek 007’in oyuncaklarını görmesek de, karakterle özdeşleşen teknolojiler bu oyunda bulunuyor ama ne yazık ki, bunların içinde bomba kol düğmeleri ya da patlayan çantalar yok. Radarlı ve EMP’li (elektro manyetik bomba) saat dışında, Sony reklamı yapan akıllı telefonumuzla düşmanları haklamaya çalışıyoruz. Licence to Kill, bölümlerindeyse dart fırlatan ve aslında tam olarak işe yaramayan kalem kullanımımıza geçiyor. Açık açık Sony reklamı yapan akıllı telefonumuzu ortalama olarak 5 dakikada bir mutlaka kullanıyoruz. Bilgisayar sistemlerini hack’liyor, etraftaki gizli parmak izlerini yine bu telefonla araştırıyoruz. Bond’un süper teknolojileri ne yazık ki sadece bu kadarla sınırlı kalıyor.
Oyuna eklenen karakter geliştirme sistemi işe yarasın diye, ilk başlarda Bond’un gücü çok düşürülmüş. Ek görevler ya da headshot gibi yetenek gerektiren yöntemler sayesinde tecrübe puanları topluyoruz. Özel bir menüden bu puanlarla silahları modifiye ediyor veya Bond’un yeteneklerini artırıyoruz. Canın daha hızlı yenilenmesi (Wolverine sanki) gibi özelliklerle Bond biraz daha aksiyon kahramanına dönüşüyor. Boss dövüşleri temel olarak quick time eventler ile yapılıyor. Dövüş hissi aslında diğer Bond oyunlarına göre daha eğlenceli olmuş. Bir Jason Bourne’un dövüş sistemiyle ya da Indiana Jones yumruk dövüşleriyle yarışacak gibi olmasa da 007 Legends’in en büyük artısı boss savaşları demek doğru olur.
Senaryo modunda biraz sabrederek Bond’un maceralarını yaşadınız peki geriye ne kalıyor? Sağda solda bulduğunuz, istihbarat örnekleriyle açtığınız bir karakter tanıtım ekranı elbette. Örneğin, Goldfinger’ın uçağını bularak bu bilgilere ulaşıyorsunuz. Biraz da çoklu oyuncu modundan bahsedelim. Bazen, senaryo bölümü kötü olan oyunlar çoklu oyuncu özelliklerini artırarak başarılı olur. İşte 007 Legends kesinlikle böyle bir yapım değil…
Multiplayer kısmı da 90’larda kalma, devasa haritalarda önüne geleni vur ve mantığıyla hazırlanmış. Çoğu oyunda bulunmayan LAN desteği aslında sevinilecek bir şey mi? Yoksa geri kalmamış bir özellik mi? Karar size kalmış. Çoklu oyuncuda başarılarınıza göre rütbeniz artıyor. Yine de çok büyük Bond hayranı değilseniz 007 Legends’in çoklu oyuncu sistemine katlanmanız mümkün değil. Karambole maçlar ve lag derken çıldırabilirsiniz.
Bond’un 50.yılı Skyfall ve 007 Legends ile kutlanacaktı. Skyfall’un başarısı kişisel zevklerinize göre değişir ama 007 Legends en azılı Bond hayranlarını bile karakterden soğutacak kadar içeriksiz bir yapım. Birkaç ufak detay ve özenle yapım oyun tarihine altın harflerle geçebilecek potansiyele sahipti. Umarım bir gün Rocksteady Studious’un çizgi roman ve film uyarlamalarına bakış açısını değiştiren Batman serisine uygun James Bond yapımları da piyasaya çıkar. Kısacası, 007 Legends aşırı Bond hayranları için denemeye değer, eğer karaktere sempatiniz yoksa ‘yeni FPS çıkmış deneyim’ mantığıyla yaklaşmayın uzak durun.