Aç gözlü oyun firmaları, oyun sektörünü öldürüyor

Çok değil, bundan 20, hatta 10 sene kadar önce oyunlarımızdan aldığımız keyfi, bugünlerde almamız nerede ise imkansız hale geldi. Çıkacak bir yapım için duyulan heyecan seviyesi de gitgide daha aşağılara düşüyor. Bizler büyürken heyecanımızı mı kaybettik, yoksa oyun sektörü amatörlüğünü kaybedip, profesyonelleşme yolunda ilerlerken yanlış bir yöne mi saptı? Hala işine çok saygılı olan firmalar olsa da, bunların yanında sektöre çok ağır darbeler vuran aç gözlü oyun firmaları da var ne yazık ki.

Oyun sektörüne darbe vuran sadece aç gözlü oyun firmaları mı?

Aklımdakileri anlatabilmek için, kısa da olsa biraz geçmişe inmek istiyorum. Zira o dönemi rahatça anlayabilirsek, günümüzde geldiğimiz noktayı daha rahat görebiliriz.

90’ların başında oyunlar CD’lerde çıkmaya başlayıca büyük bir devrim gibi olmuştu. Ancak sektörün gidişatını, daha da önemlisi oyuncunun ihtiyacını anlayamayan, ancak son derece popüler yapımların üreticileri Sierra, Acclaim ya da Maxis gibi firmalar ya iflas etti ya da kayboldular. Oyunlar için o dönem pek parlak değildi. CD’yi dolduracağız diye Night Trap gibi saçma sapan ve gereksiz yapımlar ortalığı doldurmaya başlamıştı. Yine de içlerinde çıkan güzel yapımlar vardı ve beklemeye değerdi. Sektörün çökmesini de engelleyen bu yapımlar oldu.

Bu süreçte gelişen teknoloji, bizleri Commodore 64, Amiga gibi basit cihazlardan, daha komplike olan PC’lere taşıdı. Sega, Nintendo ve Atari’nin de oyun konsolu hakimiyeti bitmeye başladı. Ayrıca PC’lerin sunduğu yeni nesil ekran kartları, 3D hızlandırıcılar ile, oyunlar CD’ler için daha uygun hale gelmeye başlamıştı.

İşte o dönemde (yaklaşık 90’ların ortaları) gerçek anlamda bir sektör oluşmuş, çıkacak bir çok yapım hevesle beklenmeye başlamıştı. O zamanlar Youtube gibi video portalları da çok bulunmadığı ve internet bu kadar yaygın olmadığı için de çıkacak olan oyunlar hakkında bilgi edinebilmek de pek kolay olmuyordu. Bir oyunun çıkışı en azından 2-3 sene sürdüğü için, firmalar sürekli olarak güncellemeler ile ilgiyi yukarıda tutmaya çalışıyorlardı. Bizler de dergilerden takip ediyorduk.

Teknolojinin yapılmak istenenlere tam yetmemesi, oyunlarda anlatım ve oynanışın çok daha önemli olmasını sağladığı günlerdi. Ayrıca dağıtımcı firmalar genelde bugünkü kadar ön planda değildi. Hatta birçok üretici firma, aynı zamanda dağıtım işini de üstlenebiliyordu. Bu da oyun üretici firmalara, ekonomik olarak dayanacak güçleri olduğu çerçevede, gereken zamanı sağlıyordu. Bir çoğu ürünlerini içlerine sindiği vakit çıkartıyordu. Zaten o günlerde şimdiki gibi sürekli olarak yama çıkartacak bir teknoloji de yoktu. Yapım biter, testleri yapılır, piyasaya sürülür ve iş biterdi. En fazla, CD veren bir dergi ile yamayı dağıtmaya çalışırlardı ki bu da öyle çok fazla gerçeleşen bir durum değildi.

Her yıl çıkan oyunlar

Sonra o arada birşey oldu. Fifa ve PES gibi futbol oyunları her sene çıkmaya başladı. Futbol sevenlerin çokluğu düşünüldüğünde, her sene hem teknik hem de içerik olarak yenilenen yapımlar bir anda listelerin en tepelerinde yer almaya başladı. Bu durum, özellikle dağıtıcı firmaların zihinlerinde bir şimşek gibi çakmış olmalı ki, sektörü kökten etkileyecek serilerin yapımına yönlendiler. Nerede ise her yıl birçok ufak değişiklik ile çıkacak yapımlar çok daha karlı görünmeye başlamıştı.

Bu noktada dağıtımcı firmaların, üreticiler üzerindeki baskısı artmaya başladı. EA ya da Activision gibi firmalar, dağıtımını aldıkları oyunların bir an önce piyasaya çıkıp, hızlıca para kazanmaya başlaması için birçok noktada üreticileri zorlamaya başladılar. “Oyun çıksın, sorunları daha sonra çözülür. Hatta eklemek istediklerinizi daha sonra ayrı bir paket olarak da satabiliriz” mantığını benimsediler. No Man’s Sky, bunun en güzel örneklerinden biri oldu. Sony’nin baskılarına dayanamayan Hello Games, oyunu yarım yamalak çıkarttı. Aldığı olumsuz eleştiriler çok can sıkıcı idi. Ama aradan geçen uzunca bir sürenin ardından No Man’s Sky, tam firmanın istediği kıvama geldi. Firma beceremediği için değil, bittiğine inanmadığı için ürünü çıkartmak istemiyordu. Ne yazık ki yayıncı firma bunu anlayamamıştı.

Oyunların çok beklenmeden çıkıyor olması, başta oyuncular için de güzel bir durum gibi olsa da, kısa sürede ters tepmeye başladı. Zira oyuncuların yıkıcı eleştirilerinin, üreticiler üzerindeki etkisini kimse düşünmemişti. “O kadar para verdiğim oyundan zerre keyif alamadım” eleştirileri ile zorlanan üreticiler, daha çok yayıncı firmaların esiri haline gelmeye başladı.

Bu durum büyük üretici firmaları, daha ufak yapılar halinde ama bağımsız üreticiler olmaya yöneltti. Yüzlerce kişilik firmalardan, 15-20 kişilik daha ufaklarına evrilerek, yapmak istedikleri oyunu daha rahat ortaya çıkartmak isteyenlerin kurduğu firmalar ile karşılaşmaya başladık. Bir çoğu mobil oyun piyasasına yönelen bu yapımcılar, en başa dönmüş, teknik yeterliliği olmayan cihazlarda proje ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Onlar da basitlikten öteye gidemiyorlardı. Ya bulmaca çözüyordunuz ya da balon patlatıyordunuz. Altın çağını yaşayan oyunlar, bir anda olabildiğince basit şekle bürünmüştü.

Elbette ona da kılıf bulunacaktı. “Casual gamer” diye bir kavram ortaya çıkartıp, sanki bu önemli bir şeymiş gibi insanların “Ben casual gamer’ım” demesine sebep oldu. Ortaya çıkan ürünler biz AAA oyuncularının anlam veremedikleri yapımlar oldu.

Oyun içi satın almalar

Bağımsız üreticiler satış fiyatlarını daha düşük tutmaya çalışsa da elde edilen bütçeler onları ayakta tutmaya yetmedi. Çözüm olarak oyun içi mini satın almalar sunmaya başladılar. Anlaşılabilir olmakla birlikte, bu sefer de aç gözlü oyun firmaları gitmiş yerine aç gözlü oyuncular gelmişti. Zorlandıkları noktayı kolayca geçebilmek için, bu sunulan ucuz oyun güçlendirmelerine para yatırmaya başladılar.

Oyun içi satın almalar o kadar çok arttı ki, Free2Play dediğimiz kavram ile tanıştık. Bazı oyunlar artık tamamen ücretsiz idi. Firmanın tüm geliri oyun içi satın almadan geçiyordu. Her ne kadar “isterseniz oyun içi satın alma yapmadan da devam edebilir, diğer oyuncular ile eş değerde olabilirsiniz” açıklamaları yapılıyor olsa da, günün sonunda öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Basit bir örnek ile Hearthstone’da yeni çıkan paketi satın almazsanız, satın alan diğer oyuncular ile eş seviyeye gelmeniz birkaç ayı bulacak ve onlardan nerede ise 8-10 kat saat daha fazla oyunda süre geçirmeniz gerekecektir.

Free2Play dediğimiz oyunlar, tamamen ücretsiz gibi görünse de kimi oyunculara yıllık binlerce dolar para harcatmasını bildi. Bu noktada ne kadar Free2Play olduğunu sizin fikirlerinize sunuyorum.

Artık iş iyice çığrından çıkmaya başlamıştı. Zira bu firmalar, bu basit yapımlardan o kadar büyük paralar kazanıyorlardı ki sadece diğer üreticilerin değil, işten azıcık anlayan kişilerin de iştahını kabartıyordu. Üretimi hem basit hem de kısa süreçli olan oyunlar ile zengin olmak isteyen herkes bu işe soyundu. Play Store (Android) ve App Store (Apple) kısa süre içinde çer çöp yapımlar ile doldu. Bunlara PC bacağında Steam de dahil olunca, özellikle son beş yıl içinde oyun çöplüğüne dönen sektörde, aradığımız keyfi verecek yapım bulabilmek nerede ise imkansız oldu.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de başımıza remake/remastered belası geldi. Artık fikir üretebilmekten uzak olan oyun firmaları, eski oyunlarını, yeni nesil teknolojiler ile süsleyip, yeniden sofraya koymaya başladılar. Bu sürekliliği devam eden kimi yapımlar için doğru olsa da (örneğin Diablo 2 Resurrected), önceki nesillerde iyi satan yapımları geri getirmeye çalışmak, oyuncuların ceplerindekileri almaya çalışmaktan öteye gidemiyor.

Remake, Free2Play, Remastered, Lootbox

Ama “aç gözlü oyun firmaları” dedik ya, durmak bilmeden çalışmaya devam ediyorlar. Tüm bunların üzerine lootbox’ları koydular. Daha önce para verip satın alabildiğiniz boost eşyalarını, bu sefer hem para verip hem de şansınız varsa sahip olabilmeniz için yöntem ürettiler. Ancak Japonya gibi kimi ülkeler -en azından lootbox için- önlem alıp satışını yasakladı.

Üretici ve dağıtıcı firmalar da çok kurnaz. Sonuçta bunların birçoğu borsaya endeksli, yatırımcılarına para kazandırması gereken firmalar. Hali ile her geçen gün yeni bir yöntem üretiliyordu. Son olarak da 50-60 dolara satılan oyunlarda, oyun içi satın alma ortaya çıktı. Gerçekten bu kadar salak yerine kimse koymamıştı bizi. Hele ki Star Wars gibi marka üzerinden yaratılan bir oyun içi satın alma, gerçekten çok üzücü idi. Hem oyunu çok yüksek miktarda para vererek satın almıştık, hem de daha iyi olabilmek için kristaller almamız gerekiyordu.

Tüm bunları taştıştığımız dönemde sinir bozucu bir hamle de Sony cephesinden geldi. Playstation oyun fiyatlarına zam yapma kararı alan firmadan gelen açıklama sonrası, oyun severlerden çok büyük tepkiler aldılar. Zaten 50-60 Euro gibi seviyelerde olan oyun fiyatlarını 80 Euro’ya çekme gibi düşünceleri vardı.

Bilmiyorum fark ettiniz mi ama bu aç gözlü oyun firmaları gitgide artan bir iştahları ile, sürekli olarak cebimizden çıkan para miktarını artırıyorlar. Elbette bu bahsettiklerim tüm firmaları kapsamıyor. İçlerinde gerçekten ortaya iyi bir ürün koyabilmek için tüm gücü ile çalışanlar da var. Elbette her ürünün bir değeri var. Sonuçta bu bir ticaret. Para kazanamak için yapılıyor. Ancak bunu yaparken, biz oyuncuları aptal yerine koymak isteyen firmalar da ne yazık ki sektörü öldürüyorlar.

Peki biz oyuncularda hiç mi suç yok?

Biraz empati yapmak da fena olmayacaktır. Bu şirketler kar amaçlı kurumlar. Bir şekilde kazançlarını maksimize etmek durumundalar. Ancak biz oyuncular içinde de çok fazla kopya kullanımı var. Bunun haklı hiçbir sebebi olamaz. Belki bizler orijinal kullanımına özen göstersek, firmalar da bu şekilde farklı yollar aramak durumunda kalmayacaklarıdı diye düşünmeden de edemiyor insan. Orijinal kullanımı ile sadece oyun firmalarını değil, medyasından perakendecisine, yayıncısından esporcusuna kadar sektörün tüm bileşenlerine katkıda bulunuluyor.

Aç gözlü oyun firmaları hakkında söylenebilecek çok şey, verilecek yüzlerce örnek var. Ama asıl bilmemiz gereken, bu firmaları düzeltecek kişiler de bizleriz. Her zaman için bir oyunu red edebilme şansımız var. İlla bir oyunuy çıktığı günde oynamamıza gerek olmadığını düşünüyorum. Zaman içinde fiyatı düşüyor. O zamanlarda da alınabilir. Ya da Free2Play olarak adlandırılan yapılarda, harcayacak yeterince vaktiniz varsa, şansınızı deneyebilirsiniz.

Emimin ki sizlerin de aç gözlü oyun firmaları hakkında söyleyeceğiniz birçok sözünüz vardır. Yorumlarda bunları paylaşabilir, içeriğimiz hakkında eksik kalan ya da yanlış olduğuna inandığınız noktaları bizler ile paylaşabilirsiniz.

Exit mobile version