Yeni bir oyun, yeni bir yazıya başlamamı işaret ediyor. Alida’ymış. Bir
adventure oyunu olması bu yapıma daha farklı bir ilgi göstermemdeki yegane
neden. Son zamanlarda da sıklıkla “muhteşem” ekran görüntüleri ile
karşılaşıyorum bu oyuna dair. Öyle ki, onu yavaş yavaş Myst ile yarıştırmaya
bile başlamıştım. Meğer ne çok yanılmışım. Rastlantısal olarak beklemediğim bir
anda karşılaşınca ve 4 CD’den oluştuğunu görünce çok sevindim ve içerisinde beni
inanılmaz görüntülerin, muhteşem senaryonun, tatmin edici zorlukta bulmacaların
bulunduğunu sanarak hemen aldım. Kutudan ne çıktığını merak edeceğinizi
zannetmiyorum bile.
Kötü bir adventure’de olması ve olmaması gerekenler…
Alida; görünenlere tıklayarak hareket ettiğiniz, her tıklayışınızda art arda
gelen ekranlar yardımıyla ilerlediğiniz bir oyun. Kısaca türünün ünlü
oyunlarından Post Mortem’e benzeterek yanlış bir tutum sergilemiş olmam. Ama
sadece benzemesiyle ve grafikleri sayesinde bu payede değerlendirilebilir. Genel
kalitesini kıyaslayacak olursak aynı türden herhangi bir oyunun çeyreği bile
olamayacağını üzülerek söylemeliyim.
Elle tutulur adamakıllı hiçbir yanı yok Alida’nın. Hiç değilse konu ile bir
nebze de olsa açıklar kapatılabilirdi; ama, maalesef o da fazlasıyla muğlak. Her
şey denizin ortasındaki bir adada geçiyor. Zengin bir kişi sadece kafasını
dinlemek için bu küçük adayı dekore ettiriyor ve çeşitli oynamalarla birlikte
adaya bir gitar şekli kazandırıyor. Alida kelimesi de bu adanın ismini
oluşturuyor. Uzun bir süre sonra adaya tekrar ayak basıyoruz ve görüntülerle
kendimizden geçiyoruz. Okuduğunuz metinler yardımıyla adanın tarihi hakkında da
kısa kısa bilgiler elde etmeniz mümkün.
Buradakilerin hiçbiri olmamalı…
Alida’nın fazla üstüne gitmeden ve onu üzmeden(!) önce aslında çok hoş
görüntüler içerdiğini söylemeliyim. Adanın etrafı, ağaçlar, bilhassa deniz ve
etkileşimli eşyalar hayli başarılı. Bu başarısının nedeni ise görebileceğiniz
bütün grafiklerin ve videoların önceden hazırlanıp adeta bir slayt gösterisi
halinde oyuna dökülmesi. Yani sanki ekranda el ibaresi görüp tıkladığınızda
sıradaki slayt ekranlarınıza geliyor ve belli bir yere geldiğinizde bir makro
çalışıyor; arından da ekranlara bir video yansıyor. Videolar da Quicktime
formatında hazırlandığı için QT’nin son versiyonuna sahip olmanız gerek. Bu
şekliyle bir oyun yapmak hayli kolay; ama, hayli zor. Bütün resimlerin
hazırlanması lazım ve bu iş, yapımcıları gereksiz yere külfete sokar.
Beraberinde de, eğer yapılan iş kaliteli değilse, Alida gibi olunur.
Oyun sırasında ekranlara gelenlere yazı boyunca slayt diyeceğim ve bu
davranışımı oyunu daha da küçültmek için yapacağım. “Slayt’lar” arası geçişler
de tek kelimeyle ve kelimenin tam anlamıyla rezalet. Hareket ettiğinizi
sanıyorsunuz; ama, dengesiz ekran atlamaları ve beklemediğiniz yerlere istemeden
gidebiliyor oluşunuz sizin gereksiz yere şaşırmanıza neden oluyor. Diğer
adventure’ların aksine bu oyunda ne yapmanız gerektiğini veya bulunduğunuz yerde
niye olduğunuzu anlamakta zorlanabilirsiniz. Neyse ki oyunda kullanılan bütün
görüntüleri içeren 4 CD sayesinde hiç değilse bile resimlerden bir şeyler
kestirip de hareketlerinizi ona göre yapmanız olası. Böylece nerede ne yapmanız
gerektiğini çözebilirsiniz.
Olması gerekenlere daha sonra değineceğiz…
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Ambiyansı oluşturan seslerin de ortalama bir
tatla kullanıcının beğenisine sunulduğunu da diyerek bu oyun da burada
noktalansın. Hem de bir daha açılmamak üzere. Üzerinde biraz daha uğraşılsa
şimdiki halinden en az iki kat daha iyi olması kesin olan bir oyun Alida. Ama
belli ki Myst’ten bir süre önce toplayabildiği kadar parsayı götürme niyetinde.
Fazla reklamı yapılmadı; ama, ekran görüntüleri hayli sağlamdı. Meğer ziyan bir
oyunmuş. Çok daha kaliteli ve çok daha eski oyunlar var, onları denerseniz ruh
sağlığınız açısından iyi olur. Alida neymiş??!