Prince of Persia’yı bilmeyen yoktur sanırım. Eğer varsa çok şey kaybediyor. POP yapımcıları, şimdiye kadar her şeyiyle önümüze muhteşem bir seri sundular. Fırtına, Sands of Time’la başladı (Geçmişte de 2 boyutlu muhteşem yapımları vardı. “1 saat içinde prensesi kurtar”) ardından Warrior Within’le sürdü. Bence en güzeli WW’di. Daha sonra The Two Thrones çıktı. Beklediğimi veremedi, ama yine de POP her zaman oynanabilir bir oyundu. Kurgusu müthişti.
Serinin ustaları sadece o yapımlarıyla kalmayıp aynı tarza sahip (aksiyon-TPS) bir oyun yapmak için kolları sıvamışlardı. Fakat geçtiği ortamlar ve içeriği bambaşka bir yapım olacaktı. Karizmatik karakterin konsept çizimleri yayımlandığında, herkesin dikkati Assassin’s Creed’in üzerindeydi. Karakterin tipi her şeyi açıklıyordu aslında, işinin ehlî bir suikastçıyı oynayacaktık. Herkes POP yapımcılarına güveniyordu. Yapılması da uzun sürdü. Çıkmasına az bir süre kala yayınlanan videolar oyunu dört gözle beklememize neden oluyordu. Birkaç ufak ertelenmenin ardından sonunda PC’ye çıktı.
Geçmişin sis perdesi
Yapımcılar videolarda Assassin’s Creed’in ne üzerine kurulu olduğunu hiç belli etmemişler. Oyuna girdiğim anda beklenmedik bir girişle karşılaştım. Kafamda tasarladığım ana menü; esrarengiz bir görüntü ya da otantik bir ortamdı (1100’lü yılları andıracak). Fakat öyle olmadı; işin içinde bilimsel yan vardı. Kimyasal formüller temada dönüp duruyor, ilginç efektler boy gösteriyordu. Oyuna başlayana kadar bu durum bana pek hoş gelmedi. Halbuki yöneteceğimiz suikastçı Altair, torununun torununun DNA’sından alınan hafıza bilgileri doğrultusunda hareket edecekmiş. Desmond Miles, 25 yaşlarında bir barmendir. Abstergo adında bilimsel araştırma firması, Desmond’ı bir yere hapsediyor. Taze delikanlı kıymetli hafızalara sahip, ancak haberi yok. Bilim adamları Desmond’ın DNA’larından yararlanıp, Hasan Sabbah adına çalışan en üst suikastçı Altair’e ulaşıp birçok bilgi toplayacaktır (Adam 30 senesini vermiş bu işe, oyuncak değil). Bu kurgu o kadar hoş bir şekilde işlenmiş ki, sizi oyuna bağlıyor.
Zamanın atmosferi
Kurgu bakımından çok özel ve ilgi çekici olan yapıma Tutorial’le başlıyoruz ve bize yapacaklarımız kısaca bir bilgisayar tarafından anlatılıyor. Daha sonra oyun ilerledikçe yeni yetenekler açılıyor. Kullanabileceğimiz dört adet silahımız var. Kılıç, hançer (Kullanılabilir ya da fırlatılabilir), yumruklarımız ve en özel olanı da kahramanımızın bileğine işlenmiş bıçak. Bu bıçak bilek içinde duruyor ve kolay kullanımı açısından suikastçımızın dördüncü parmağının kesilmesine sebep olmuş. Dikkat ederseniz zaten bıçağı çıkardığında (İleri-geri çıkabilen bir mekanizma) tam dördüncü parmağının üzerinden geçiyor. Kilitlendiğimiz hedeflere art arda combolar yapabileceğimiz gibi çeşitli yeteneklerimizi de kullanabiliyoruz. Bu yetenekler değişik bir kamera açısı sayesinde çok hoş gösteri haline geliyor. Ara videoların üzerinde durmadan da geçemeyeceğim. Çok hoş müziklerin etkisinde, mimiklerin ve Motion Capture’ın ustaca kullanıldığını göreceksiniz.Assassin’s Creed Selçuklu dönemlerinde geçmekte, öyle ki oyunda Türk Bayrağı ve Türkçe konuşan askerler görebiliyorsunuz. Fakat Türk Bayrağı ne alakaysa Selçuklu Bayrağı yerine geçmiş, biraz alakasız olmuş. Şehirler çok ustaca hazırlanmış; binalar, yapılar, pazarlar, şehirde dolaşan insanlar muhteşem. Belki de şimdiye kadar yapılan en iyi şehir tasarımı ve şehir etkileşimi Assassin’s Creed’de var. İnsanlara çarpıyorsunuz, ani düşüşlerinizde korkuyorlar, düşmanla savaştığınızda çığlık atıp kaçıyorlar aklınıza gelebilecek birçok insan tepkisini yapımda görebilirsiniz. Şehirlerde dilenci ve deliler bile var. Tümü size tepkisini gösteriyor. Çevredeki tüm nesneler gerçekte olması gerektiği gibi. Özellikle Altair’in çevredeki nesnelere tepkisi çok iyi; binalara, yapılara tutunması, tırmanması, vücut hareketleri çok ayrıntılı bir şekilde hazırlanmış.
Teknik kısımlar
Oyun, Scimitar Engine ile hazırlanmış. Beklentim PC’lerde Distance sorunu yaşayabileceği yönündeydi, fakat optimizasyon fena değil. Uzakları çok rahat görebiliyorsunuz (İyi bir sisteminiz varsa). Küçük hatalar dışında yapım grafiksel yönden; hem şehir tasarımları hem karakter tasarımları hem de kaplamalarla gerçekten çok kaliteli görünüyor. Sesler, müzikler de atmosferi tamamlıyor. Görevlerse genelde Al-Muallim’in emirleri doğrultusunda belli başlı kişileri öldürmek. Bunun dışında yan görevler de mevcut. Biraz da eksiklerden bahsedersek, görevlerin kendini tekrar ediyor. Şu kişiden şunu çal, iki kişinin konuşmalarını dinle vb… görevler var. Fakat oynanabilirlikten alacağınız zevk dozajını düşürecek değiller. Çünkü bir şeyler yapıp şehirdi alt üst ediyorsunuz ve gardiyanları peşinize takıyorsunuz ve kovalamaca sahneleri gerçekten zevkli oluyor. Yalnız Al-Muallim masum insanları öldürmememiz gerektiğini bize oyunun başlarında söylüyor.
Assassin’s Creed gerçekten iyi bir yapım olmuş ve beklediklerimi verdi diyebilirim; sıra dışı kurguya sahip, muhteşem etkileşim var ve zevkli oynanabilirliğiyle eminim sizi PC’nizin başına kilitleyebilir. Assassin’s Creed şu ölü dönemde kesinlikle oynanması gereken bir yapım. Söylenene göre oyun üçleme olarak planlanmakta ve daha sonraki iki bölümünden en az birinin büyük kısmı günümüzde geçecek, bir kısmı da gelecekte geçecekmiş. Söylentilerin doğru olması ve gelecek yapımların PC’ye çıkmasını ümit ediyorum.