Macera oyunu tutkunları bilirler, Broken Sword oyunları macera oyunu piyasasında çok önemli yerlere sahiptirler. Özellikle ilk yapım rahatlıkla en iyi üç macera oyunu arasında gösterilebilen bir mihenk taşıdır. Her ne kadar seri üçüncü yapımdan itibaren kendi çizgisinden biraz uzaklaşmış olsa da beşinci yapım ile beraber tekrardan özüne dönmeyi başarmıştı. 2012 yılında oldukça başarılı bir Kickstarter kampanyası geçirdikten sonra yapımcı Revolution Software, beşinci oyun The Serpent’s Curse için kolları sıvamış, yapımın iki bölüm halinde çıkacağını duyurmuştu. İlk bölüm 2013’ün aralık ayında bizlere merhaba dedikten sonra (incelemesine buradan ulaşabilirsiniz) merakla ikinci bölümü beklemeye başlamıştık. İkinci bölümün Ocak 2014’te çıkması beklenirken yapımcılar çıkış tarihini Nisan’ın ortasına kadar ertelediler. Bu arada da araya benim kısa dönem askerliğim girdiği için ikinci bölümün incelemesini yazmak ancak şimdi nail oldu bana. Bu yüzden öncelikle ikinci bölümün incelemesi biraz geciktiği için özür diler, lafı fazla uzatmadan da George ile Nico’nun macerasını da kaldığı yerden devam ettirelim bakalım.
Yangın var!
İlk olarak The Serpent’s Curse’un hikâyesini hatırlamakta fayda var. İlk bölümü oynamayanlar veya incelemesini okumayanlar için spoiler niteliğinde olacak ama benim gibiler için de hatırlama niteliğinde olacaktır. Her şey “La Melidiccio” adında uğursuz bir tablo yüzünden başlamıştı. Önce 1937 yılında çalınmak istenen tablo günümüzde kahramanımız George Stobbart’ın çalıştığı sigorta şirketinin sigortaladığı galeride aynı “La Melidiccio” yine çalınır ve arkasında bir de merhum bırakır. Macera peşinde koşmaya bayılan George ve haberin kokusunu alan Nico da yeniden bir araya gelir ve araştırdıkça işin içinde başka şeylerin de olduğunu fark ettikleri bu esrarengiz olayın peşine düşerler.
İlk bölümde bir dizi olay atlattıktan sonra Hobbes’un atölyesinde “La Melidiccio” tablosunu bulmuş ama bir komploya uğramıştık. Kapı George ve Nico’nun arkasından kilitlenmiş ve yangın çıkarılmıştı. Üstelik bunu yapan güvendiğimiz Dedektif Langham’dan başkası da değildi. George ve Nico’ya da çatıda mahsur kalmış bir halde şimdilik veda etmiştik. İkinci bölüm ise doğal olarak kaldığı yerden devam ediyor. Asil itfaiye ekipleri tam zamanında yetişerek ikilimizi kurtarır ve bizimkiler de soluğu olayların başladığı yerde, Katalonya’da alır. 1937 yılında La Melidiccio’nun çalınmaya çalıştığı villaya giriş yapmak isteyen muhteşem ikiliye ateşle karşılık verilir ve öncelikle düşman olmadıklarını kanıtlamak zorundadırlar. Bir de bunlar yetmezmiş gibi George’un en büyük düşmanı “keçi”de bahçededir! Bu noktadan itibaren kontrolleri ele alırız ve ikinci bölüm ile maceraya kaldığımız yerden devam ederiz.
Her zamanki klasik Revolution Software açılışından sonra “continue” diyerek son kaydımızdan oyuna kaldığımız yerden başlıyoruz ve bu sefer oyun yarıda bitmek yerine devam ediyor. Öncelikle söylemem gerekir ki ikinci bölüm ilk bölümden çok daha kısa. İlk bölümün oynanış süresi ortalama dört saat ise ikinci bölümün aşağı yukarı iki saat, yani yarı yarıya. Ve maalesef oyunun atmosferinde gözle görülür bir düşüş var. İlk bölümde oynadıkça merak ediyorduk ama ilk bölümün sonlarına doğru La Melidiccio’nun neden bu kadar önemli olduğunu, peşimizdeki kötü adamların kim olduğunu öğreniyorduk. Doğal olarak da ikinci bölümde oyunun sonu dışında merak edilecek pek bir durum kalmıyor. Anlatmak istediğim, hikâye kendisini merak ettirmiyor çünkü amacımızı ve neyin peşinde olduğumuzu biliyoruz. Yapımcılar da bunun farkında olmuş ki ikinci bölüm sıkmasın diye oyun ilk bölümden kısa tutulmuş.
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Kontroller her zamanki gibi
Yapımın kontrolleri ilk bölüm ile aynı. Aynı rahat ve kullanışlı kontroller ikinci bölümde de aynen devam ediyor. Aslında bahsetmeme gerek yok ama hatırlayacak olursak; İmleç ile karakteri yürütüyor ve etkileşime geçebilecek yerlere tıklıyoruz. İmleç eğer incelenecek – zoom girilebilecek bir yer varsa büyüteç, bakılabilecek bir yer varsa göz ve konuşmalarda da ağız şeklini alıyor. Bir de bir nesneyi kullanmak istersek çarka dönüşüyor ve mekândan çıkış noktaları da el ile gösterilmiş. Envanter de modern stilde ekranın sol altındaki çantaya tıklayarak ekrana geliyor ve bir nesneye tıkladıktan sonra dilediğiniz yerde kullanabiliyorsunuz. Son olarak ekranın tepesinde klasik ana menü – ipucu sistemi – başarımlar – kayıt et – yükle var. İpucu sistemi gene her zamanki gibi kullanışlı ve tıkandığınız bir yer olursa rahatlıkla başvurabilirsiniz.
Bulmacalar ise ilk bölümden biraz daha farklı çıkıyor karşımıza. İlk bölüm daha çok doğru nesneyi doğru yerde kullanmak üzereyken ikinci bölüm bulmacaları daha çok elimizdeki bilgileri kullanarak çözmek üzerine yoğunlaşmış. Örneğin iki heykelciği doğru şekilde yerine koyacağız ve bu doğru şekli envanterimizdeki mektuplara bakarak öğreniyoruz. Yani ikinci bölümde daha çok kafamızı kullanıyoruz bulmacalarda. Burada sizi en çok zorlayan haritada şehirler işaretlenen bulmaca olabilir ki dilerseniz ipucu sistemi ile o bulmaca da çantada kekliğe dönüşebilir.
Müthiş manzaralar
Yaklaşık altı ay sonra ikinci bölümü oynadığımda en sevindiğim tarafı şüphesiz harika grafikleri tekrardan görmekti. İlk bölümdeki şahane 2D grafikler yine aynen bizlere merhaba diyor. Arka mekan tasarımları, karakterlerin mimikleri, kullanılan renkler ve tonlamalar… 2D bir macera oyunu için mükemmele yakınlar diyebilirim. Mükemmele yakın diyorum çünkü arada karakterler birbirlerinin içinden geçebilir, aman dikkat 🙂
Müziklerden de kısaca bahsetmeden olmaz. Oyundaki nostaljik ve klasik hava aynen devam ediyor. İlk bölüm incelemesinde bahsetmiştim, Nico’nun sesi değişmiş ama Fransız aksanlı yeni sesi de gayet yakışmıştı. Kısacası teknik olarak yapım seviyesini korumuş ve her zamanki ihtişamıyla bizlere merhaba diyor.
DEVAMI DİĞER SAYFADA
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Bir maceranın daha sonu
The Serpent’s Curse’un ilk bölümü oldukça başarılıydı. Dediğim gibi merak ettiren senaryosu ile her daim ilgiyi üzerinde tutuyordu. İkinci bölüm de teknik olarak veya bulmacalar bakımından bir sıkıntı yok ama senaryoda birçok soru işaretinin açığa çıkmış olmasından dolayı ilk bölümdeki o havayı pek yakalayamıyorsunuz. Bu dediğim kötü bir şey olarak algılanmasın, demek istediğim ikinci bölüm ilk bölümün gölgesinde kalmış. Ayrı olarak ele aldığımızda yine karşımızda başarılı bir macera oyunu var. Bir başka macera oyununun incelemesinde görüşmek üzere.