Fazla kullanılmayan bir konu üzerine giderek, yeni bir oyun geliştirmek riskli bir iştir. Özellikle adınız pek duyulmamışsa ve piyasada kendinize önemli bir yer edinmek için, en büyük umutlarınızı, bu projenize bağlamışsanız. Techland, 2006 yılında Call of Juarez’ı çıkardığında, çoğu oyuncuyu memnun etmeyi bilmişti. Bir yıl öncesinde Activision etiketiyle çıkarılan GUN, bana göre zevkli ve başarılı bir yapım olsa da, teknik detaylar ve atmosfer olarak bazı kısımları eksikti. İşte bu boşlukları fırsat bilen Techland, kartlarını doğru oynadı ve güzel bir oyunla adından söz ettirmişti. Kampçı kullanarak dağlara tırmandığımız bölüm, bana yaşattığı heyecan ve daha önce görmediğim türde farklı oluşundan dolayı Call of Juarez’e dair aklımda kalan en güzel anıydı. Şimdi ise anıları bir kenara bırakırsak, Bound in Blood ile tekrar vahşi batının kurak topraklarına geri dönme vakti geldi.
Kişisel gibi görünebilir, ama değil
Günümüzden yıllar öncesindeyiz. Ray ve Thomas isimli karakterleri yöneteceğimiz yapım, sinematik bir videoyla oyunculara merhaba diyor ve böylece ilk soru işaretleri kafalarda beliriyor. Silahlarını birbirlerine doğrultmuş iki insan ve bir kadın… Derken ekran kararıyor ve birkaç yıl öncesinde, iç savaş sırasındaki bir cephede kendimizi buluyoruz. Bound in Blood, Ray ve Thomas’ın başından geçen olayları, en önemlisi de neden büyük bir anlaşmazlık içerisine düştüklerini anlatıyor. Bunu anlamamız için hikâyeye en baştan başlamamız gerekiyor.
Yapımda yer alan her bölümün başlangıcında bir karakter seçmemiz gerekiyor. Ray ile ilerlerken Thomas da bize yardım ediyor veya Thomas’ı seçtiğimiz de Ray’i yapay zekâ kontrol ediyor. Kısaca kontrolleri kavradıktan sonra, artık çarpışmaya girebiliriz. Her iki karakterin de iyi olduğu yönleri var. Öncelikle Ray’e bakarsak, yakın mesafelerde oldukça rahat atışlar yapabiliyor ve ateşli silahları çok iyi kullanabiliyor. Yapım, aynı anda iki silahla ateş etmemize veya bir elimizde bomba, diğerinde de silah taşımamıza imkân veriyor. Thomas ise uzak mesafe atışlarda daha başarılı. Bomba ve yay gibi silahları da rahatlıkla kullanabiliyor. Düşmanlarımızı öldürdükçe ekranın köşesinde yer alan bar doluyor ve Z tuşuna bastığımız taktirde oyun, yavaş çekim moduna geçiyor. Bu süre zarfında biz dahil hiçbir karakter hareket edemiyor. Sadece hedef imleçlerini, düşmanlarımızın üzerinde tıklayarak belirlemeli ve bunu eksiksiz yapmalıyız. Tamamladıktan sonra otomatik olarak tüm düşmanlarımızı öldürebiliyor ve yola devam ediyoruz.
Kaderimin çizdiği yol
Yapımda geniş haritalar bulunuyor, fakat özgürlükçü bir oynanış sunduğunu söylemek pek doğru olmaz. Belirlenen yollar üzerinden ilerliyoruz. Karşı karşıya savaşmak zorunda değiliz. Siper alma özelliği sayesinde, gövdemizi çıkarmadan sadece silahı doğrultarak düşmanlarımızı öldürebiliyoruz. Zaten dikkatsiz davranırsak, birkaç atış sonucunda ölebiliyoruz. Sağlık barımızın dolması için ise, biraz dinlenmemiz yeterli oluyor. İstediğimiz zaman da oyunu kaydedebiliyoruz.Bound in Blood’ın her bir dakikası sinematik sahnelerle süslenmiş. Bir süre önce büyük çatışmalara girerken, çatışmanın bitmesinin ardından bazı sürprizlerle karşılaşabiliyoruz. Düşmanlar tarafından henüz yakılan bir evin içinde kalan insanları kurtararak yeni dostlar elde edebiliyor, verdikleri bilgiler doğrultusunda maceramıza yeni detaylar ekleyebiliyoruz. Tozlu topraklar üzerinde yeri geliyor atımızla da ilerleyebiliyor, bu sırada silahlarımızı da kullanabiliyoruz.
Oyuna heyecanlı kovalamaca sahneleri de eklenerek, filmlerden aşina olduğumuz kareleri yaşayabiliyoruz. Ortağımız, bir kanonun küreklerini çekerken, biz de bizi takip eden adamları indirmekle meşgul olmak zorundayız. Yeri gelecek kaçmamız gerekecek. Bunun için de dev top mermilerini kullanarak düşmanların gelişini yavaşlatmalı, köprüye kuracağımız birkaç dinamit sayesinde tüm yolu yok etmeliyiz. Tabii ki kovboyların olduğu bir oyunda mutlaka olmazsa olmaz özellik, yani düello. Merak etmeyin Call of Juarez, bu özelliği de oyunculara sunuyor. Kamera açısı, bel hizasında sabitleniyor ve ekranda beliren yönergeler doğrultusunda hızlı hareket ederek rakibinizi, sizi vurmadan önce vurmaya çalışıyorsunuz. Bu dakikalar da çok hoş hazırlanmış.
Vahşi Batı’nın çorak toprakları
Call of Juarez: Bound in Blood, 15 bölümden oluşan bir senaryo moduna sahip ve ortalama 7 saatlik bir oynanış süresi sunuyor. Multiplayer modlara baktığımızda da yeterli seviyede hazırlanmış. Hunter, Wild West Legends, Manhunt, Posse ve Wanted gibi modlarda, 10’dan fazla haritada, ister birlikte oynuyor, ister av konumunda yer alıyor, isterseniz de avcı siz oluyorsunuz. Yapım, 12 kişiye kadar çoklu oyuncu desteği sunuyor. Bound in Blood’u LAN veya İnternet üzerinden oynayabiliyorsunuz. Daha bitmedi, hepsi bunlardan ibaret değil. Hazırlanmış ekstra içeriklere ulaşmak için aldığınız oyunla birlikte gelen Cd-Key’i yazmanız yeterli oluyor. Ayrıca resmi sitesine giderek de hazırlanması planlanan DLC paketlerini indirebileceksiniz.
Chrome Engine 4 ile geliştirilen yapımın grafikleri, genel olarak oldukça hoş görünüyor. Çevre detayları ve ışıklandırmalar başarılı. Özellikle yüz tasarımları ve konuşma animasyonları ise pek hoşuma gitmedi. Silahların patladığında ekranı kaplayan duman efektleri, su üzerinde ilerlerken ekrana yansıyan ıslaklık detayları gayet kaliteli. Fizikler üzerine de biraz uğraşılsaydı çok iyi olabilirdi. İşitsel olarak da Bound in Blood, geçer not almayı hak ediyor.
Vahşi batı temalı oyunların nadirliğini göz önüne aldığımızda ve şu an içerisinde yer aldığımız yaz aylarında, “Oynanması gereken öncelikli oyunlar nelerdir?”, diye bir soru sorulsa, cevaplardan bir tanesi de kesinlikle Call of Juarez: Bound in Blood olacaktır. Atınızın yemini vermiş, silahınızı da yağlamışsanız, artık yola çıkma vakti gelmiş demektir.