The Dark Pictures Anthology: House of Ashes, Supermassive Games’in interaktif film tadında, korku temalı oyunlarına ev sahipliği yapan Dark Pictures serisinin en yeni oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Man of Medan ve Little Hope oyunlarında gerçek dünya ile dehşet verici kabuslar arasındaki ince çizgiyi zorlayan hikayeler sunan serinin yeni oyunu House of Ashes nasıl olmuş, önceki oyunlara göre değişiklikler var mı, bu seriyi ne tür oyunculara önerebiliriz, gelin bu incelemede bakalım.
Dark Pictures Anthology: House of Ashes inceleme
Dehşet Komşu Ülkemize Geldi
Hikaye çok eski zamanlarda, Sümerler döneminde (M.Ö 2000 yılları civarında) başlıyor. Tanrıları kızdırdığı düşünülen ve affedilmek için inşa ettiği tapınakta çeşitli kurbanlar veren hükümdarın kaderine şahit olduğumuz hikaye kontrollere alışmanın yanı sıra hikayenin temelini de atıyor. Daha sonra zaman ilerliyor ve 2003 yılına, Saddam Hüseyin rejiminin kısa bir süre önce devrildiği Irak’a geliyoruz.
Amerikan askerleri Irak’ta olduğu söylenen nükleer ve kimyasal silahları araştırmaya devam ediyor. Savaş bitmiş ve Saddam yargılanmak üzere hapsedilmiş olsa da sadık askerler tarafından verilen çatışmaların devam ettiği bir ortam var. Gökyüzünden tarama yapan sistem silah depoları olduğu tahmin edilen büyük bir alan tespit edince programın başındaki Albay Eric King, CIA ajanı eşinin komutasındaki bir grup asker ile birlikte şüpheli bölgeye baskın düzenlemek üzere yola çıkıyor.
Irak ordusu ise bir grup amerikan askerinin hareket halinde olduğunu tespit ederek, onları durdurmak üzere yola çıkar. Bu ekibin içerisinde bulunan askerlerden birisi, oğlu Londra’da üniversiteye başlayacak olduğu için heyecanlı olan, savaşmaktan bıkmış Salim isimli Irak askeridir.
Amerikan askerleri şüpheli eve baskın yapar, bekledikleri şeyi bulamayınca sinirlenir, bu sırada Irak askerleri üzerlerine ateş açar ve ortalık karışır. Evin içerisinde gerçekleşen şeyler ve zemine dökülen kan yüzünden mi oldu bilinmez ama korkunç bi deprem sonucu iki tarafın askerleri de açılan delikten içeri düşer ve kendilerini bilinmeyen bir mekanda bulur. Çok eski zamanlara ait gözüken tapınak benzeri yapı hakkında kesin olan tek şey, buranın kimyasal silahları saklamak için yapılmış bir depo olmadığıdır.
House of Ashes hikayesi önceki oyunlara göre daha hızlı başlıyor ve bulunduğu konum itibariyle bazı politik içerikleri de var gibi gözüküyor. Öncelikle o kısmı açıklığa kavuşturalım, oyunun politik olaylar ile herhangi bir ilgisi yok. Amerikan askerlerinin Irak’ta olması, ikiz kuleler saldırıları, askerlerin işgalci mi olduğu gibi konular hakkında bir iki cümle geçiyor ama bu açıdan bakarsak oyun komik bir hale bile gelebiliyor. Yaptığınız seçimlere bağlı olarak “Yani siz bizim ülkemize geldiniz ama bizim de size iyi davranmamız gerekirdi” gibi bir cümle bile var. O yüzden olaya gerçek ülkeler gibi değil de, zor durumda birbirinin arkasını kollamak zorunda kalan düşmanlar gibi bakmakta fayda var.
Önceki oyunlarda oyuncuların en çok şikayet ettiği şeylerden birisi, canavarların arkasındaki olaylar ve sebepler kısmında olmuştu. Spoiler vermeden daha fazla açamayacağım bir konu ama bu defa şikayetlerin daha az olacağını söyleyebilirim. Bolca canavar var, hatta o kadar fazla ki bir yerde “azıcık dinlenseydik keşke” dediğim oldu. Hikayenin karşılaştığımız canavarlar üzerine olması ve gizemli şeylerin korkutucu değil de merak uyandırıcı olması oyunun korku unsurunun biraz geride kalmasına sebep olmuş. Little Hope’un tekinsiz, her an beklenmedik bir şey olacak gerginliğini bu oyunda yaşamadım. Oyuncular olarak bilinmeyen korkunç bir şeyi değil, ne olduğunu gördüğümüz vahşi bir şeyi bekliyoruz ve bu gerilimi ortadan kaldırıyor. Psikolojik korku filmi ile slasher korku filmi arasındaki fark gibi bir durum. Yine bir etkisi var ama korkma sebepleri farklı. Bu tarz beni neredeyse hiç etkilemediği için oyunu daha rahat bir şekilde oynadım.
Tıpkı öneki oyunlarda olduğu gibi, bu oyunda da hikayenin ana hatları belli, olayların nasıl gerçekleştiğini ve kimlerin dahil olacağını ise biz belirliyoruz. Oyunun en başında yaptığımız bir seçim, oyunun en sonunda gerçekleşecek olaylara kadar lüzumsuz gözükebiliyor. Hatta yolda bazı karakterleri öldürdüyseniz gerçekten lüzumsuz hale geliyor. Serinin en sevdiğim yanı da bu, yaptığınız çoğu şey sunumu değiştiriyor. Eskisi gibi iyi bir şey seçtiğini sanarken kötü bir seçim olduğunu görme tarzı seçenekler ise azalmış durumda. Bahsettiğim olayın sonuçları değil, sırtına dostça vuracağını sandığın bir seçenekle adamı sırtından bıçaklamak gibi alakasız seçeneklerden bahsediyorum. (Bu örnektir, oyunların herhangi birinde yok böyle bir durum ama yakın şeyler var)
Genel olarak oyunun hikayesini sevdim, özellikle sonlara doğru beklemediğim yerlere gidiyor, oyun zevkini bozmamak için örnek bile veremeyeceğim bir hal alıyor. Çabuk harcandığını düşündüğüm bazı karakterler oldu, bunların bir kısmını farklı seçimlerle daha işe yarar şekillerde görebileceğimi farkettiğimde sevindim. “Amerikan askeri yenilmez HURRAAA!” gazı oyunda var ama çok az yerde gözümüze sokulmuş. Bu defa çoğu şeyin sebebini öğreniyor, en azından başımıza neden böyle olaylar geldiğini bilebiliyoruz. Hikayeyi tamamen anlamak için birden fazla kez bitirmek ve çoklu oyuncu modunda oynamak gerekiyor ki ikinci olay çok can sıkıcı. Bazı karakterlerin gözünden görmek için illa başka insanlarla oynamamız lazım. Bir süre sonra Curator’s Cut isimli sürüm oynanabilir oluyor ve bir kere hikayeyi tamamlayınca baştan sonra uzatılmış halini oynayabiliyoruz ama en baştan da oynayabilmek istiyorum.
Karakterler fena değil, her biri bu tarz hikayelerin vazgeçilmez karakter tiplemelerine sahip tipler. Filmlerde “Biraz tanısan seversin” havası veren gıcık karakterler gibiler ama oyunda kaderleri elimizde olduğu için kimisi çok yaşamayabilir. Salim gibi oyunu oynayan herkesin ortak sevgisini sırtlanan bir karakter koymaları çok iyi olmuş. Karakterlerin bazılarının (kabul ediyorum çoğunun) sinir bozucu olması kötü gibi gözükse bile, bunu başarıyla yerine getirmelerini iyi bir özellik olarak görüyorum. Eğer benim gibi ilk oynayışınızda “ölsün bu” diye bırakmazsanız çoğu daha düzgün tipler haline geliyor. Yalnız bir tanesi var, o kadar tutarsız davranıyor ki anlatamam. İki dakika önce kurtardığı, arkadaş gibi davrandığı kişiye “ölsün bu banane” diyebiliyor. Seçimlerin bazıları karakterlere konulan rolle çelişiyor yani. Bir de adımı taşıyan (Basri) bir karakter olması çok hoşuma gitti ama kendisini çok sevdirmiyor. Yazık.
Semper Fi! Oorah!
The Dark Pictures Anthology: House of Ashes oynanış olarak neredeyse hiç yenilik getirmiyor. Daha önce Until Dawn ve The Dark Pictures Anthology oyunlarından herhangi birini oynadıysanız, bu oyunun kontrollerine alışmanız beş dakika sürmeyecektir. Serbest olarak dolaştığınız ve ipuçları aradığınız kısımlar (ki gizli zaman sınırları var, çok canımı sıktı) aksiyon kısımları ve gizlilik kısımları aynen duruyor. Önceki oyunlarda olup olmadığını hatırlamıyorum ama, House of Ashes’da QTE hareketlerini doğru yaptığınız için daha kötü bir sonuca ulaşabiliyorsunuz. Hani birinin kafasına nişan alıp ateş etmekten bahsetmiyorum, oyunun iyi bir şey yapıyormuş gibi bize sunduğu ani olaylardan doğuyor bu kötü sonuçlar. Hemen gaza gelip tuşa basmadan önce düşünmeye ittiren güzel bir olay.
Oyuna getirilen en dikkat çekici yenilik, serbest dolaştığımız kısımlarda kameranın sabit açıdan kurtulup hareket edebilir hale gelmiş olması. Bu sayede bölgeyi kamera ile kontrol edip, görmek istediğiniz noktalara bakabiliyorsunuz. Başlangıçta çok küçük bir evde olduğunuz için rahatsız edici gelecektir ama bir daha o kadar küçük bir alana girmediğiniz için sorun kalmıyor. Üstelik yeni kamera sayesinde girdiğimiz devasa bölgeleri ve Sümer tapınağının yapısını inceleme fırsatı da yakalıyoruz.
Oynanış eski oyunlar ile neredeyse aynı olduğu için daha fazla ayrıntıya girmeden, ses ve görseller konusunda ne durumda olduğuna bakmak istiyorum. Oyun görsel anlamda yine çok güzel bir iş çıkarmış. Girdiğimiz mekanlar, oynadığımız ve karşılaştığımız karakterler, düşmanlar, neredeyse hepsi çok iyi gözüküyor. Zaten az sayıda olan kadın karakterlerin surat ifadeleri kimi zaman fazla yapay gibi geldi gözüme. Bu arada karakterlerin hepsinin gerçek oyunculardan modellendiğini ve çoğu karakteri filmlerden, dizilerden ve önceki oyunlardan tanıdığımızı da belirteyim.
İşin içinde korku varsa ses çok önemli bir konu. House of Ashes sesler ve müzik konusunda harika bir iş çıkarmış. Atmosferi tamamlayan müzikler, suyun içinde yürürken arkanızda kimse olmamasına rağmen takip ediliyormuşsunuz hissini veren sesler, yıllardır çalışmamış mitralyözden çıkan kurşun sesleri gibi detaylar oyunu daha keyifli hale getiriyor. Ortalık fazla sessizleştiğinde “başımıza bir şey mi gelecek acaba” düşüncesine bile kapılıyorsunuz ve evet, başınıza bir şey geliyor.
PC üzerinde oynadığım House of Ashes’da herhangi bir takılma ya da grafik problemi ile karşılaşmadım. Serinin önceki oyunlarını oynayabilen bir sisteminiz varsa sorun yaşayacağınızı düşünmüyorum. Oyunun grafik ayarları sayesinde birçok değişiklik yapıp görsellik ile performans arasında bir denge tutturabilirsiniz. Ayrıca oyunu 30 FPS’e sabitleme seçeneği de bulunuyor.
Son olarak oyunun erişilebilirlik seçenekleri bulunuyor. Bu seçenekler altyazı boyutu, renkleri ve arkaplanları gibi seçenekler ile sınırlı değil. Karşılaştığınız QTE bölümlerindeki süre sınırını kaldırmak, basılacak tek bir tuş seçmek, arka arkaya tuşa basmak yerine basılı tutmak gibi seçimler ile bu kısımlarda sıkıntı yaşayabilecek durumdaki oyuncuların da oyunu oynamasına fırsat tanınıyor.
Sonuç
The Dark Pictures Anthology: House of Ashes serinin diğer oyunlarına göre aksiyonu daha yüksek, gerilimi daha az tutan, yine keyifli ve yine eğlenceli bir oyun olmuş. Akad Laneti isimli Mezopotamya efsanesine dayanan ve İmparator Naram-Sim ile başlayan hikaye, yakın geçmişteki Irak’ta askerler ile bilinmeyen canavarlar arasındaki hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Silahlar ve demir sopalar ile dövüşen askerlerin başrolde olduğu bir oyunda bolca aksiyon görmek de şaşırtıcı bir durum değil. Korku açısından zayıf kalmış ama oynadığım en keyifli Supermassive oyunu olabilir. Üstelik geçmişe dair detayları barındıran günlükler ve hikayenin sonunda gelen yeni bilgiler ile konu bambaşka bir yere yelken açıyor.
Daha önce Supermassive tarafından yapılan herhangi bir oyunu oynayıp sevdiyseniz bu oyuna kesinlikle göz atın. Hikaye bakımından en korkutucu olanı olmayabilir ama barındırdığı aksiyon ve seçimlerin sonuçları açısından en dolu oyun diyebilirim. Little Hope’un sonunda yaşadığım “böyle mi bağladınız hikayeyi” şeklindeki hayal kırıklığını yaşamadım. İlk oynayışta hikayeyi 5 – 6 saat içerisinde bitirmek mümkün, Daha farklı sonuçlar görmek ve arkadaşlarınızla oynamak için geri döneceğinizi düşünürsek, 15 – 20 saatlik bir macera sunacağını tahmin ediyorum. Araştırmayı seviyorsanız biraz daha fazla sürecektir.
The Dark Pictures Anthology: House of Ashes’ın PC sürümü Steam üzerinde 149TL fiyat etiketi ile satışta. 3 oyunu bir arada almak isterseniz 295 TL’ye alıp, iki alana bir bedava gibi bir fırsata sahip olabilirsiniz. Konsollarından oynamak isteyen oyuncular Playstation 4 ve Playstation 5 sürümünü birlikte barındıran paketi 259 TL’ye alabiliyor. Xbox konsolu sahipleri ise Microsoft Store üzerinden 139 TL vererek sahip olabiliyor.