Hem ülkemizin hem de genel açıdan tüm dünyanın ekonomi açısından pek iyi yerlere gitmekte olduğu söylenemez. Doğal kaynaklar tükendikçe, yönetimler değiştikçe, terör saldırısı ve benzeri etkenler yüzünden ülkelerin dengeleri değiştikçe bu en nihayetinde dünyanın ekonomik düzenine de bir vurgun gerçekleştiriyor. İstesek de, istemesek de bu vurgunun sonuçları ile birinci elden bir şekilde karşılaşıyoruz.
Otomotiv, giyim, gıda, teknoloji ve daha birçok sektörde döviz kurlarının dengesiz iniş ve çıkışları fiyatları etkiliyor. Elbette o sektörler de hayatımızda büyük yerler kaplıyor. Örneğin geçtiğimiz gün bir Türk kargo firması ile gönderim yapalım dedik, bize üçüncü köprüyü kullandıkları için fiyatlarda büyük değişikliklerin meydana geleceğini söylediler. Yani yine en nihayetinde o değişiklik bize de vuracak. Aynı şekilde artık bir ayakkabı satın alırken bile çok büyük paralar ödemeye başladık. İki ay önce bir ayakkabıya 250 TL verdiğimi hatırlıyorum. Aynı ayakkabı iki sene önce 120 TL’ye satılıyordu.
Hadi diğer sektörler hayatımızda şöyle-böyle yer kaplıyor. Hadi belki bu sektörlerdeki markaların büyük bir çoğunluğunun yan sanayisi olduğu için rahat olabiliriz. Bir eşofman altı alacakken gidip popüler bir markadan 100 TL’ye değil de, pazardan 20 TL’ye alabiliyoruz. Aynı şekilde gıda sektörü de öyle, teknolojik ürünler de öyle. Çoğu ürünün bir yan sanayisi, daha ucuzu bulunabiliyor. Ama biz oyuncuları ilgilendiren konu bunlar değil. Elbette bunlar da bizler için önemli ancak ‘oyuncu’ kimliğimiz için oyun sektöründeki ekonomik değişimler bizim için çok daha önemli.
Oyunlar zaten şu anda da gayet pahalı. Öncelikle burada anlaşalım, ki zaten buna karşı çıkacağınızı da düşünmüyorum. Oyunların cep yakıyor olduğu kaçınılmaz bir gerçek. Günümüzde korsan oyunculuk da ciddi oranda azalmış durumda ve dolayısıyla da insanlar orijinal oyun satın alıp oynamaya yönelmiş durumda. Öncelikle bu çok güzel bir şey. Zaten gelişen kopya koruma sistemleri de korsancılara bayağı zor zamanlar yaşatıyor. Denuvo mesela. Arada bir kırıldı, patladı, patates oldu gibi haberler gelse de ya çok zorluyor, ya da hiç bazen hiç kırılmıyor. Oyuncu da çok istediği oyunu orijinal almaya yöneliyor. Zaten orijinal oyun alma işine de bir kere başladınız mı, doğru bir şey yaptığınızı hissediyor ve bunu yapmaya devam ediyorsunuz. Elbette istisnalar mevcuttur.
Peki herkesin orijinal oyuna yönelmekte olduğu bir dünyada, sürekli olarak artmakta olan oyun fiyatlarını ne yapacağız? Evet Türkiye’de kutulu oyunlar birçok ülkeye göre daha pahalı. Artık güzel ve yeni bir oyunu kutulu satın alabilmek için rahat bir 250 lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor. 250 lira yahu. Ben 250 liraya ayakkabı alıyor, 3 sene giyiyorum. 250 liraya aldığım oyunu ne kadar oynayabileceğim? Elbette aynı şey değil. Ama demek istediğim şeyi anladınız. Bu ikisi aynı fiyatta olmamalı.
Peki bunun sebebi sadece vergiler, ya da dağıtımcıların koyduğu fiyat politikası mı sizce? Elbette bunların da çok büyük bir etkisi var ancak Steam’de de gayet pahalı oyunlar? Geçen hafta çıkmış olan Dishonored 2’ye bakın. 220 TL. Tamam, gri market dediğimiz oluşumlarda neredeyse yarı fiyatına alabiliyoruz ancak onlar da hep öyle gitmeyecek. Onlar da fiyatları çaktırmadan artırmaya başladı. Bir-iki lira derken onlar da yakında aynı manzarayı sunacak. Hadi PC oyuncuları bir şekilde farklı birçok siteden ucuza oyun buluyor. Konsolcular ne yapacak? Dağıtımcıların koyduğu fiyat belli. Zaten daha geçen gün Türkiye’nin belli başlı şirketlerine açılan davayı da haber haline getirmiştik. Bu şirketler birbirleri ile anlaşıp oyunları yakında ‘koleksiyoncu sürümü’ fiyatına satacak belki de.
Ne yapmalı? Size en azından kendi açımdan, oyun alırken nelere dikkat ettiğimi söyleyeyim. Yani ister istemez bir oyunu oynamak ve almak istiyorsunuz. Ama çok pahalılar. O zaman ne yapacağız? Oynamak için farklı yollar arayacağız. Korsan indirin falan demiyorum, onu bir geçin bir kere. Bırak bakayım o mouse’u, yok sana torrent falan. Mesela Dishonored 2 mi oynamak istiyorsunuz? Açın Steam’i, hangi arkadaşlarınız bu oyuna sahip bir bakın. Aile Paylaşımı yoluyla oynayabilirsiniz, bu bir. Gri market dediğimiz oluşumlardan bir oyun fiyatına iki oyun satın alabilirsiniz. Ki bazen bu marketler de deli indirimler yapabiliyor, onları da takip edin. Bir de hepsi saçma sapan bir sürü yerden indirim koduna sahip. Yüzde 3 bile olsa, indirimdir arkadaş, kullan gitsin, öğrenci adamsın belki de. Konsolcuysanız, ikinci el almaya çalışın. Parasını biriktirmiş adam, gitmiş almıştır oyunu ilk günden, üç güne bitirmiştir, ve satacaktır. Fiyatı direkt olarak en azından bir 50 lira düşer. En az üç gün, en fazla iki hafta sonra oynarsın oyunu. 50 lira da cebinde kalır.
Sadece ekonomik tarafına değil, değer tarafına da bakın mesela. İnceleme okuyun, video izleyin, güvenilir kullanıcı yorumlarına bakın vesaire. Ancak objektif ve tarafsız düşüncelere başvurduğunuza çok dikkat edin. Bir oyunu sırf karalayabilmek için satın alan kişiler tanıyorum. Çok dikkatli olmak gerekiyor. Bir de günümüzde hangi oyunun nasıl çıkacağı belli olmuyor. Reklamlarda ve fragmanlarda mükemmel görünen oyunlar sonunda fiyasko çıkabiliyor. Bu yüzden çok ama çok güvendiğiniz bir yapımcı olmadığı sürece ön sipariş etmenizi de tavsiye etmiyorum.
Böyle yazıları yazacağımı düşünmezdim ancak en son yazdığım Bethesda ve İnceleme blogundan sonra biz oyuncuların kendi aramızda böyle tavsiyelere ne kadar ihtiyacı olduğunu anladım. Ben de bir oyuncuyum ve ben de yarı zamanlı bir öğrenciyim. Günümüzde para hiç kolay kazanılmıyor, biliyorum. En azından benim oyun almak konusundaki yöntemlerim yukarıdaki gibiydi. Sizin yöntemlerinizi de bilmek isterim, yorumları yeşillendirin, konuşalım.
Peki gelelim asıl soruya. Bu ne zamana kadar böyle gidecek? Vallahi bilmiyorum. Döviz kurları böyle dengesiz iniş çıkışlarla kafa karıştırdığı sürece ekonomi hiçbir zaman düzelmeyecek ve daha da sıkıntılı zamanlara girecek. Bu her sektörde olduğu gibi biz oyuncuların da başını yakacak.