Yapımcılığını Microids’in üstlendiği The Shadow of the Dragon, Drakula serisinin dördüncü oyunu olma unvanına sahip. Senaryo olarak diğer Drakula oyunları ile doğrudan bir bağlantısı olmadığı için diğer serileri oynamadan da rahatlıkla oynanabilmektedir. Çok da fazla uzatmadan, Kont’un yeni oyununun incelemesine geçelim.
Karanlık prensin gölgesinde
Shadow of the Dragon bizleri doksanlı yıllara götürüyor. Profesör Vambery ve mülkiyetinde olan 15 paha biçilemez tablo, yük gemisi ile New York’taki Metropolitan Müzesi’ne doğru yola çıkar. Fakat gemi Kuzey Atlantik denizinde şiddetli bir fırtınaya yakalanır. Gemi dev dalgalara daha fazla direnemez ve derin sulara gömülür. Profesör de tablolarda denizin derinliklerinde kaybolur. Trajik olayın üzerinden fazla geçmemiştir ki batan tablolardan birisi Macaristan’da, Budapeşte’de ortaya çıkar. Bunun üzerine Metropolitan Müzesi, Ellen Cross’u tabloların peşinden gitmesi için görevlendirir. 28 yaşındaki Ellen, çocukluğundan beri nadir görülen bir kan hastalığı ile boğuşmaktadır. Hastalığının kesin bir tedavisi yoktur ve kendisini aldığı ilaçlarla rahatlatmaktadır.
Budapeşte’deki tablo ise Friedlen adındaki bir hırsız ile beraber yakalanmıştır ve Ellen de hemen New York’tan Friedlen’in tutulduğu karakola doğru yola koyulur. Ellen tablonun yük gemisinde bulunması gereken orijinal tablolardan birisi olduğunu onaylar ve Friedlen’le de konuşmak ister. Lakin kendisini büyük bir sürpriz beklemektedir. Friedlen tutulduğu hücresinde ölmüştür, üstelik yüzü de korkunç bir haldedir. Ayrıca duvarına da “Sizin için geliyor” cümlesini kazımıştır. Ellen’in elinde kalan tek ipucu da Friedlen’in üzerinden çıkan şifreli kâğıt parçasıdır. Tablolar hakkında daha fazla bilgi elde edebilmek için Ellen, Londra’ya, Profesör Vambery’nin malikanesine gider. Burada Ellen’i profesörün asistanı ve aynı zamanda ünlü Drakula kitaplarının yazarı Bram Stoker’ın torununun oğlu olan Adam Stoker karşılar. Çok geçmeden de Ellen ilginç bir bilgiyle karşılaşır. Bu bilgiye göre yola 15 değil 16 tablo çıkmıştır. Lakin keşke çıkmaz olsaymış çünkü bu tablo Ellen’i hiç beklemeyeceği türden bir maceranın içine çekecektir.
Dracula 4: The Shadow of the Dragon’un hikâyesi ilk bakışta öyle ürkütücü, içine hemen çeken bir konu gibi gözükmüyor. Gemi batmış, tablolar nerede falan derken oyuna giriş yapıyoruz. Fakat ilk bakışta büyük bir etki yapmasa da içerik olarak oyun gayet akıcı. Yani oynarken sıkılmıyorsunuz ki oyun zaten acayip kısa. Bunun en büyük sebebi de merak ettirmesi. Oyun öyle heyecanlı başlamıyor ama merak ettirerek devam ediyor. Profesörün sakladığı sır neydi, 16. Tabloda ne var derken kendinizi bir anda oyuna kaptırabilmeniz mümkün. Yani içerik sıkmıyor ve bu da önemli bir artı. Eksi yönü ise dediğim gibi oyun haddinden fazla kısa. Yani eğer bulmacalarda çok fazla oyalanmazsanız iki saat bile dolmadan sona ulaşabilirsiniz. Ayrıca oyunda sadece üç adet karakter karşınıza çıkıyor ve kısa olduğundan dolayı da mekân sayısı da az.
Welcome to Turkey!
Oyunun en merak ettiğim yönlerinden birisi de İstanbul’un olmasıydı. Budapeşte’deki alıştırma bölümü, Londra’daki Vambery malikânesinden sonraki ve aynı zamanda son mekân İstanbul. Doğal olarak İstanbul’dayken biraz daha heyecanlandık. Dracula 4’teki İstanbul’u kısaca sizlere anlatayım. Öncelikle bölüme bir otel odasında başlıyoruz. Gördüğümüz ilk şey pencereden bizlere bakan Boğaz Köprüsü. İstanbul bizlere güzel bir manzara ile merhaba diyor ama çok geçmeden çalmaya başlayan “Arabik” müzik biraz yüzümüzün asılmasına sebep olmadı değil. Derken otel odasını öyle bir gözden geçirdikten sonra Ellen’in İstanbul’da değil de Dubai’de orta sınıf bir otelde olduğunu söylemek çok daha doğru olur.
Neyse, otelden çıkış yaptığımızda sadece iki mekân çıkıyor karşımıza. Bir tanesi bir ara sokak. Ara sokağa ilk çıktığımda hemen çatılara baktım çünkü belki İstanbul’da geçen Assassin’s Creed Revelations’daki Ezio’yu görürüm diye umdum. Ara sokakta bir Arap ülkenin ara sokağında olmamdan ziyade kendimi 1511 yılı İstanbul’da sandım. Resmen beş yüz sene öncesinin havası yaratılmış ve başarılı da olmuş! Son olarak ara sokaktan Ressam Yanek’in evine giriş yapıyoruz. Yanek de çok ilginç bir karakter. Kafasındaki fesi ve kılık kıyafeti ile tam bir İstanbul beyefendisi olan Yanek’in açıkçası Türk olup olmadığı belli değil. (Umarım değildir) Evine şöyle bir göz gezdikten sonra Karagöz ile Hacivat’ı görünce tebessüm ettim. Herhalde dedim az sonra köşeden bir yeniçeri çıkar:) Yani anlayacağınız, önce otel odasında Arap baharının yaşandığını sandığım İstanbul meğer bizleri 1500’lü yıllara geri götürmüş:)
New Game ile oyuna başlamamak
Shadow of the Dragon’da eğer New Game şıkkına tıklarsanız oyunun alıştırma bölümü olan Budapeşte bölümünü atlıyorsunuz. Açıkçası ben bunu önermem çünkü oyun zaten dediğim gibi kısa ve böyle yapılırsa iyice kısalmış oluyor. Bu yüzden oyuna başlamadan önce New Game’in iki altındaki “Prologue – Tutorial” bölümünü muhakkak oynayın. Hem kontrolleri öğrenirsiniz hem de kısa da olsa bir bölüm daha kazanmış olursunuz.
Kontrol etmek güç gerektirir
Ellen Cross’u ilk kontrol etmeye başladığınızda biraz zorlanabilmeniz mümkün. Öncelikle oyunun 3D görüntüye sahip olduğu için her tarafı inceleyebiliyorsunuz. Lakin ilerleyeceğiniz zaman klavye kontrolleri ile değil birinci şahıs bakış açısından oynanan macera oyunları gibi (misal Nancy Drew) tıklayarak ilerliyorsunuz. Etrafınıza bakmak için de farenin sol tuşunu basık tutuyorsunuz. Yani oyun farenin sol tuşuna basmadığınızda birinci şahıs bakış açılı bir oyuna dönüşüyor ve basık tuttuğunuzda da her yöne bakılabilen bir oyuna. Anlayacağınız üzere Dracula 4’te “WASD” tuşları ile ilerle ve fare ile aksiyonu gerçekleştir olayı yok. Bu yüzden bu sıra dışı kontroller karşısında ilk başta az biraz bocalayabilme (etrafa düzgün bakamama, kamerayı fazla götürme) olasılığı yüksek. Fakat bir on dakika sonra alıştığınız için sorun kalmıyor. Asıl önemli olan zaten alışabilmek çünkü “ne biçim kontroller bunlar” deyip oyunu baştan bırakma olasılığını da göz ardı etmemek lazım ve şahsen bunu önermem. Ayrıca oyunun ayarlar menüsünden “sürekli hotspot” özelliğini de açıp kapayabilirsiniz. Eğer benim gibi biraz tembelseniz bu özelliği açarak hani nesne nerede, ne incelenebilir her zaman belirir halde bırakabilirsiniz.
Envanter ve Bulmacalar
Ekranın sağ alt köşesindeki kareye tıklayınca envantere giriyorsunuz. Envanterde topladığınız nesneleri görebilir ve gerektiği zaman gereken kombinasyonları gerçekleştirebilirsiniz. Daha önce gerçekleştirilen konuşmaları, yapılacaklar listesini de envanterden görmek mümkün. Bir nesneyi kullanacağınız zaman ise üzerine iki kez tıklamanız yeterli. Böylece nesne ekranın sağ alt köşesinde bulunan karedeki yerini alacaktır. Örneğin bir yere tırmanmak için ip lazım. Envantere girildikten sonra ipe iki kez tıklanıyor ve ip karedeki yerini alıyor. Ardından tekrar tırmanılması gereken yere tıklanarak ip kullanılıyor. Nesne kullanma işlemi biraz uzun sürüyor ama zor veya karışık değil. Oyunun getirdiği bir yenilik ise Ellen’in sağlık çubuğunun bulunması. Bahsettiğim gibi Ellen hasta ve ara sıra haplarını alması gerekiyor. Envanterde Ellen’in resminin yanında bir enerji çubuğu var. Bu çubuğu envanterdeki sağlık sekmesinde bulunan reçeteli ilaçlarla, etraftan topladığınız vitaminlerle veya meyvelerle doldurabilirsiniz. Fakat Ellen’e alkol veya uyku hapı gibi şeyler içerirseniz enerjisi düşer. Bu enerji çubuğu sizi sakın endişelendirmesin çünkü etrafta malzeme bol ve şahsen ben Ellen’in çubuğunun yarıdan aşağıya indiğini de hiç görmedim. Yani enerjisi bittiğinde ne oluyor maalesef bilmiyorum:)
Bulmacalar ise genel anlamda kolaylar. Bulmacaların yarsını doğru nesneyi doğru yerde kullanmak oluştururken yarısını da puzzle tarzındakiler oluşturuyor. Bunlara klasik boruları birleştirerek elektrik akımı geçirmekten dağınık haldeki mozaik resmi düzgün şekle sokmak örneğini verebiliriz. Azıcık uğraştırıyorlar ama zor değiller. Şahsen benim zorlandığım tek bir bulmaca vardı, o da üç kapıyı açmak için çemberdeki sembolleri doğru hizaya sokma bulmacasıydı. Verilen ipuçlarını anladıktan sonra ise onun da pek bir zorluğu kalmadı. Kısacası bulmacalar zor değil aksine teşvik edici ve sıkmıyorlar.
Grafikler ve Sesler
Dracula 4: The Shadow of the Dragon oldukça güzel grafiklere sahip. Oyun 3D olmasına rağmen mekânlar çok hoş ve sanki 2D gibi duruyor. Şöminede yanan ateş, denizin dalgalanması, kuşların uçması gibi animasyonlar da es geçilmemiş. Mekânlar gayet detaylı ve grafiksel olarak oyun kesinlikle itici gelmiyor. Karakterler ise hem iyi hem kötü. Karakterlerin çizimleri çok başarılı, üzerlerindeki kıyafetler falan çok güzel duruyor. Kötü yanları ise el kol hareketinden veya mimikten eser yok. Tüm karakterler ruhsuz bir şekilde hiçbir yüz ifadesi kullanmadan sadece ağzını balık gibi açıp kapayarak konuşuyor ve Microdis gibi bir firma için çok amatörce bir hareket olmuş. Ha duvar konuşmuş ha Ellen. Bakışlar sabit, tonlama var ama mimik yok. Kızsa da aynı sevinse de aynı. Yani karakterler sadece manken gibi durup güzel görünüyorlar, o kadar. Ara videolarda ise biraz sıkıntı var. Zaten oyunda belirli sayıda ara video bulunmakta. Kalite olarak fena değiller ama ses ile bir uyumsuzluk söz konusu. Yani senkron kayması var. Ara videolarda karakterler konuşmaların yaklaşık bir saniye gerisinde kalıyorlar. Cümle bitmiş oluyor ama ağızlar hala oynuyor. Fakat hiç olmazsa ara videolara birkaç el kol hareketi eklenebilmiş:)
Oyunda müzik pek fazla yok. Sadece belirli anlarda veya ansızın kısa bir süreliğine çalıp susuyorlar. İstanbul’da çalan Arap ezgileri hariç müzikler gayet güzel. Ortama yakışıyorlar ve kulak tırmalamıyorlar. Oyunda daha çok efektler üzerine durulmuş ki onlar da yerli yerinde. Seslendirmeler bakımından da herhangi bir şikâyetim bulunmamakta.
Bitti…
Aylardır haberlerini yaptığımız, karakterlerini tek tek tanıttığımız Dracula 4: The Shadow of the Dragon en büyük sürprizi maalesef inanılmaz kısa oluşu ile gerçekleştiriyor. Oysa oyun gayet başarılı ve tam alıştık, senaryo ilginçleşmeye, Karanlık Kont olaylara dâhil olmaya başladı derken bitiveriyor. Dediğim gibi bulmacalarda çok fazla zaman harcamazsanız iki saat dahi sürmüyor. Demo kıvamında bir şey olmuş. Gördüğümüz kadarı ile Ellen’in macerası Dracula 5 ile devam edecek ama Dracuka 5’i görene kadar herhalde birkaç mevsimin geçmesi gerekecek:)