Uzun soluklu bir manganın oyunlaştırılması hayli zahmetli bir iş. Özellikle dünya üzerinde milyonlarca seveni olan serinin içinden alınmış belli bir kısmı oyun içine sığdırmak hiç de kolay değil. O yüzden olsa gerek, yıllar boyu düzenli olarak karşımıza çıkan Dragon Ball oyunları da genellikle aynı tip oyun şekilleri ve hemen hemen aynı senaryo yapıları ile karşılaşmıştık. Ta ki Dragon Ball: Xenoverse ortaya çıkana kadar. Yapımcılar, yılların Dragon Ball birikimini, kendine has dövüş sistemini ve alışılmış MMO elementlerini bir araya getirmiş ve aynı potada eritmeye gayret göstermiş. Peki başarılı olabilmişler mi? Orası biraz tartışmalı.
Senin ağzını burnunu dökerim!
Gökten zembille inen hikayesi ile Dragon Ball: Xenoverse, konuşarak değil, sadece dövüşerek uzlaşan karakterlerle karşılıyor bizi. Daha ne olduğunu anlamadan, rakiplerimize ağız burun girişmeye başlıyoruz. Yerdeki diğer canlıların işlerine mani olmamak için, dövüşlerimizi havada süzülerek yapıyor, üç farklı rakibe bir güzel ayar verip asıl oyuna giriş yapıyoruz. Serinin müdavimleri işte tam burada küçük çaplı bir şok geçirebilir. Çünkü önceki Dragon Ball oyunlarında olmayan bir sahneyle karşılaşıyor ve açık dünya temalı bir oynanışa geçiş yapıyoruz.
Önceki Dragon Ball oyunlarını denemiş olanların en büyük şikayetlerinden biri, benzer senaryo yapıları ile karşılaşmamızdı. Bu sefer ise, kendi karakterimizi oluşturmaya imkan verilerek önemli bir yeniliğe imza atılmış. Beş farklı sınıftan birini seçtikten sonra dövüş maceramıza başlayabiliyoruz. Tahmin edeceğiniz üzere, her bir sınıfın kendine has artıları ve eksileri var. Biz de oynayış tarzımıza göre bu artı eksileri iyice süzüp belli bir karakter üzerinde yoğunlaşmaya gayret ediyoruz.
Sevimli olduğum kadar ölümcülüm de…
Dragon Ball: Xenoverse evrenine giriş yaptıktan sonra, son derece kaliteli ve gerçek anime hissi uyandıran ara sahnelerle karşılaşıyoruz. Videolar, anime sevenleri iyice havaya soktuktan sonra bu tarzı hiç bırakmıyor ve oyun içi grafiklerde de aynı anime hissini kullanmaya devam ediyor. Zaten oyunun hemen her anında, rengarenk tasarımlarla karşılaştığınızdan, çizgi film havası hiç eksik olmuyor.
Hikaye olarak, özellikle animenin hayranları tarafından çok hoşlanılacak
öğelerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Zaman içinde yolculuk yapabilen
kahramanımız, Dragon Ball tarihindeki önemli olaylara geçiş yapabiliyor
ve ünlü kahramanların başlarından geçen olayların akışını
değiştirebiliyor. Haliyle animenin hayranlarını duygulandıracak,
yüreklerini ağızlarına getirecek pek çok sahnede rol sahibi oluyoruz.
Daha güçlü, daha da güçlü, en güçlü olmalıyım!
Genel
olarak açık dünya temalı bir oyun olsa da, klasik RPG oyunları gibi bir
ilerleyiş yok aslında. Temel olarak, belirli noktalara gidip dövüş
yapmaktan ibaret bir oyun var karşımızda. Sadece yapay zeka tarafından
yönetilen değil, online oyuncularla dövüşmek de cabası. Dövüşleri
kazandıkça, turnuvalardan alnımızın akıyla çıktıkça ve görevleri
tamamladıkça seviye atlıyoruz. İlerleyen seviyelerde de tahmin
edeceğiniz üzere yeni kıyafetler, yeni vuruş tekniklerine sahip
olabiliyoruz.
Aslında sunulan içerik açısından Dragon Ball:
Xenoverse gayet dolu. İşin kötü yanı ise detaylı bir eğitim aşaması
içermediğinden, yapmamız gerekenlerin büyük kısmını şans eseri
buluyoruz. Daha oyunun başında ilk görevlerin nerede olduğunu bulmak
gerçekten çok zahmetli.
Online seçeneklere de yer veren oyunda
takımlar oluşturabiliyor, arkadaşlarımız ile birlikte oynayabiliyoruz.
İletişim konusunda yaşı küçük olan oyuncular da düşünülmüş ve her türlü
iletişim seçeneği basit arabirim seçenekleri ile uygulanabilir hale
gelmiş.
Ejderin topu adına! Güç bende artık!
Dragon
Ball: Xenoverse’ün asıl önemli olan kısmı, yani dövüş mekaniklerine
baktığımızda da, aslında olması gerektiği gibi bir sunumla
karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Animeleri takip edenler için gerçekten
görkemli ve abartılı görüntüler sunan dövüş sahneleri sürekli ekrana
geliyor. Kahramanlarımız, gökyüzünde de tıpkı yerde yürür gibi
süzüldüğünden, dövüş arenası da hayli geniş bir hal alıyor. Sadece sağa
sola değil, aynı zamanda yukarı aşağı da kaçabiliyor olmamızdan dolayı
dövüş sahneleri çok hareketli görüntüler sunuyor.
Dövüş ekranları
hareketli ve etkileyici gözüküyor olsa da kamera açıları konusunda
bariz bir sıkıntı yaşandığı da ortada. Zaten oldukça hızlı olmamız
gereken oyunda kameraya tam olarak hakim olamamak bir yerden sonra sinir
krizleri geçirtiyor.
Dragon Ball: Xenoverse’ün en büyük problemi
ise sadece animenin hayranlarına hitap ediyor olması. Bu türe veya
anime kültürüne yabancı olan biri için çekilmez sahnelerle dolu. Sıradan
bir RPG oyuncusuna mantık hataları ile dolu, gereksiz bir dövüş oyunu
olarak durabilir. Tam tersini düşünürsek, animenin hayranı biri için ise
nadir bulunan bir cevher gibi parlaması muhtemel.
Uzun lafın
kısası, eğer Dragon Ball serisinin bir hayranı ve anime kültürünün de
sıkı bir takipçisiyseniz Dragon Ball: Xenoverse, uzun zamandır arayıp da
bulmadığınız bir oyun olabilir. Ancak bu türe ve anime kültürüne
yabancıysanız, hiç boşuna heveslenmeyin.