PS2 henüz plan aşamasındayken Driver diye bir oyun çıkmıştı PSX’e. Herkes bu
oyun hakkında konuşur olmuştu. Oyun PC versiyonuyla kitlesine kitle katmıştı.
Driver, konusundan tutun garaj görevlerine kadar tam bir şehir efsanesi olmuştu.
Ardından Driver 2’nin çıkması gecikmedi. PS One’da boy gösteren ikinci oyun,
hilesiz ve zor görevleriyle kendinden bahsettirmeyi başarmıştı. Ortalık “lastik
kokar” olmuştu. Amerikan filmlerindeki kovalama sahneleri parmak uçlarındaydı.
Gez gez bitmeyen üç şehir ve atlatılması gereken sayısız polisin olması, Driver
2’yi en çok oynananlar arasına sokmuştu. Kısa bir süre sonra da Driver 3’ün
dedikoduları çıkmıştı bile. Reflection’dan Driver’ın patronu Martin Edmendson
dedikodulara son noktayı koymuştu;” Driver 3, yeni nesil konsol olan PS2’de yer
alacak ve inanın “daha önce böylesini görmemiştim” diyeceksiniz” diye oyun
dergilerine demeçler vermişti. Vermez olaydı!
Yakın geçmişte Rockstar, oyun tarihine altın harflerle yazılmış olan GTA’nın
tamamen 3D bir çevreye sahip olan GTA3’ü ve ardından da Vice City’yi çıkardı.
Oyunda hata yok gibiydi. “Keşke olsa…” diyebileceğiniz şeylerin sayısı tek el
parmak sayısını geçmiyordu. Bu arada The Getaway ve True Crime: Streets of
L.A.’da raflarda kendine yer edinmeyi başarmıştı. The Getaway; Londra’da
gangster dünyası ve gerçekçi oynanabilirliğiyle, True Crime’da geliştirilebilir
karakter ve aksiyon sahneleri ile Vice City’nin arkasında da olsa piyasada
yerlerini aldılar.
Bu noktada Martin’in demeci aklımıza geliyor. Daha ne kaldı ki görmediğimiz?
Driver 3 kendine nasıl bir yer edinecek? İşte bu sorular, Driver 3’ü en çok
beklenen oyunlar arasında ilk üçe soktu. Piyasaya çıkan az sayıdaki screenshot,
oyunun GTA’ya yakın bir oyun olacağını işaret ediyordu. Sonra Martin ve Ridley
Scott (kendisi Gladiator ve Alien gibi filmlerin arkasındaki kişidir) imzalı bir
video ile karşımıza çıktılar. Nasıl olduysa büyülenmiştik. Gün geldi! Driver 3
konsolumuzun içinde ve büyü bozuldu. “Keşke olsaydı” diyeceğimiz şeylerin
sayısı ise saç tellerinden fazla!
Be Good…Be Bad…Be Tanner!
Tanner yine ana adamımız. Bu sefer iyice sıyırmış olan araba hırsızlarının
peşinde. Çalınması gereken 40 süper araç haberi, Tanner’ı harakete geçirir.
Satıcı ve alıcı kimdir? İşin arkasındaki kişileri bulup kodese tıkmak için Clita,
Baccus ve Jericho gibi mafya liderleri ile yüz yüze gelecek ve üç farklı şehirde
yolları aşındıracaksınız. Bu üç şehir; Miami, Nice (Fransa) ve İstanbul!!!
Miami’yi Driver’dan hatırlıyoruz. Tanner’ın evi burada yani oyun buradan
başlayıp Nice’a uzanıyor ve ardından da İstanbul’da sonlanıyor.
Bizde oyunu en çok merak edenler arasındaydık çünkü ilk kez yabancı bir firma
İstanbul’un bir bölümünü oyuna aynen aktaracaktı. Üstüne üstlük Türkçe bir
şekilde. Neyseki bu konuda pek hayal kırıklığına uğramıyoruz. Taksim-Beyoğlu-Beşikaş-Yenikapı-Eminönü-Edirnekapı
ana hatlarıyla oyunda bulunmakta. Kendinizi Galata Köprüsü’nden oturduğunuz yeri
görmeye çalışırken ya da gıcık olduğunuz bir dükkandan içeri tır sokarken
bulabiliyorsunuz. Gönül isterdi ki İstiklal Caddesi full insan dolu olsaydı ama
çok az insan var ve dükkanların büyük bir kısmı sallama. Saçmalıklar bunlarla
bitmiyor! Ezan bildiğimiz ezan değil. Uyduruk bir ses koymuşlar ve camii önünden
geçerken hep aynı yerden başlıyor. Ya koymayın, koyacaksanız da doğrusunu koyun.
Yollarda geçen bayanların çoğu türbanlı hatta yürüyen türbanlar. İşi
abartmışlar, bu kadınlar taksiden tutun tıra kadar sürücülük yapıyorlar.
İstanbul’un gerçekleri baltalanmış diye düşünüyorum.
Arabalardan iki-üç türü buradakilerle tutuyor. Desotolar ya da şu eski taksi
iyi hoşta nerde benim Şahin’im Kartal’ım? Yanılıyorsam düzeltin, İstanbul,
kalabalığı ve trafiğiyle meşhurdur. İkisi de yok! Neyse ki Arapça
konuşturmamışlar bizi. Sadece Türkçe kullanılıyor şehir içinde. Polisler,
mafyalar, serseriler (bir küfür ediyorlar ki gelde kırma kemiklerini) yani
herkes konuşuyor. Kelime sayısı ise 10’u geçmez. Ekip İstanbul’dayken galiba
sadece resim çekip gitmiş. Sesli kayıt kesinlikle yetersiz. Şükürler olsun ki
Dolmabahçe Sarayı, İnönü Stadı, Galata Kulesi, Edirnekapı Surları, İstiklal
Caddesi tramvay vb. oyunda bulunmakta. Peki Driver 3’te niye İstanbul var? Marty
şöyle diyor;” İstanbul’un yolları çok sık ve dar. Bazıları kapalı. Bu da
oyuncuya daha değişik bir araba kullanış tecrübesi sunacak. Miami: sahilli,
geniş yolları ile, Nice’ta inişli çıkışlı patikalarıyla göz önündeler. Her
şehirde farklı bir tecrübe yaşayacaksınız…”. Marty şehirler hakkında
dediklerini doğrulamış. Toplam 150 millik
yol bulunmakta ve bu 3 şehir doğal yol yapısını koruyor. İnanın bana İstanbul
görevlerinde, trafiğe çıkmamaya yemin edeceksiniz!
Tam gaz hayal kırıklığı…
Driver 3, teknik konularda günümüz oyunlarının gerisinde. Takvimler 2001’i
gösterseydi olay o zaman kopardı. Lakin Driver 3 bugün, Vice City, Getaway, ve
TC ile asla mücadele edemez. Grafik kalitesi yerlerde geziyor. Oyun çıkmadan
önceki screenshotların makyajlanmış olduğu belli oldu. Doku kaplamaları
yetersiz. Buglar almış başını gitmiş. Anti-aliasing çok başarısız. Bu kadar hata
bir avuç insan tarafından da yapılmadı. Tam 112
kişi bu oyun için geceli gündüzlü çalışmış (bizde yedik). Ortaya böyle bir
oyunun çıkması da oldukça düşündürücü. Grafik kalitesi 128Bit’in yakınlarından
bile geçmiyor. True Crime’dan biraz daha kötü. Çevre modellemeleri başarılı
sayılabilir. Üç şehirde toplam 50.000 resim üzerinden çalıştıklarından tarihi
eserler ve meşhur yerler aynen oyuna aktarılmış. Zaten bu özellik de olmasa
incelemeye bile deymez bu oyunu.
Ara demolar ise şaşırtıcı düzeyde iyi. Sanki başka bir oyundan bu görüntüler.
Oldukça pahalıya gelen bu demolarda Ridley Scott’un payı oldukça büyük. Kendisi
Bad Boys 2’de de vardı. Orada da güzel işler başarmıştı. Yalnız bu sefer yanlış
kişilerle çalışmış.
Bilindiği gibi Driver görev tabanlı bir oyun. Oyunu bitirebilmeniz için size
bildirilen görevleri yapmanız gerek. +30 görev ile başınız dertte. Bu görevler
ya çok kolay ya da çok zor. Ortası ise hiçbir şekilde tutturulamamış. Biraz da
yeniliklere bakalım. Tanner artık araba değiştirebiliyor. Sokaklarda yürüyüp
ateş edebiliyor, taklalar atabiliyor. Sözüm ona GTA’daki gibi özgürüz. Cık!
Tamamen yanılgı bu! Özgür değiliz. “Bir görev yap, sonra diğerine. Yoksa kapa
oyunu” mantığı hakim oyuna. Araba dışı görevler oyunumuzda bulunmakta. “Oh ne
güzell yahu” derken bu görevlerin aşırı kolay olduğu ile karşılaşıyoruz. Bu
kolaylığın
ilk sebebi Yapay Zeka(AI). Yok, bence koymayı unutmuşlar AI’ı oyuna. Oracıkta
ölmeyi bekleyen, düşünemeyen mahlukatlar hepsi. Uygun kamera açısından onları
izlediğinizde göreceksiniz ki -sap- gibi duruyorlar. Sizi gördüklerinde ise ilk
önce küfür edip sonra tehditte bulunuyorlar. Sonra ateş etmeye başlıyorlar (e
mafya işte, gül mü atacaklardı!). Sağ-sol manevralarıyla tüm kurşunlardan Neo
misali kaçabiliyorsunuz. Araba içi görevler ise, koşarak yaptığınız görevleri
aratmıyor maşallah?! Orijinal hiçbir görev yok. Benim hatırımda kalan tek görev;
üç adet arabayı araklayıp bir tırın içine soktuğunuz olan. Tekrar hatırlatayım:
Bu oyun 112 kişi tarafından hazırlandı!!!
Bu kolay görevler yerini, Miami’den sonra Nice’ta ki zor görevlere bırakıyor.
İstanbul’a geldiğinizde de artık saçları yolunmuş bir kişi olarak yaşamınızı
sürdürmek durumunda kalıyorsunuz. Daracık sokaklarda resmen milimetrik
direksiyon hareketlerinde bulunmalısınız. Vice City’de ki ağaçların yerlerini
Driver 3’te trafik lambaları alıyor. Bunlar asla yıkılmamakla beraber sizi
tamamen durdurup tüm görevin içine etme yeteneğine sahipler. Direğe yapay zeka
eklersen böyle oluyormuş demek!
Oyundaki modlar Undercover, Take A Ride, Driving Mode şeklinde. Undercover
bölümünde polislerle pek işiniz yok; ama Take A Ride bölümünde polisler
arkanızdan cirit atacak. Birinci ve ikinici seride polislere embesil desek
yeridir (oyun içindeki polisler abi, öyle demek istemedim!). Atlatmak çok
kolaydı. D3’te ise durum pek değişmemiş. Yol kesemiyorlar, istihbarat sıfır. Atlatmak ise oldukça kolay. Driving Mode’ta ise mafya
elemanlarını belirli bir zamanda yok etmeye çalışıyorsunuz. Pek sevebileceğinizi
sanmıyorum çünkü oyunda ustalaşmadan oynanmıyor. Ya da ben yeteneksizim!
Oyunda VAR, YOK!
Birde silahlara bakalım! Zaten bakması kısa sürecek. Sadece 8 adet silahınız
bulunmakta. Auto 9MM, Shotgun, Machine Gun, Armalite, Grenade Launcher…Asla
yeterli değil. Oyunda ki araç sayısı da 40 olunca insan ister istemez soruyor; ”
Madem çeşitleme yeteneğiniz var, biraz daha silah ekleyemez miydiniz?”. 40 çeşit
araç arasında spor arabalardan tutun, tırlar, kamyonlar, otobüsler ve
motorsikletlere kadar bir sürü çeşit bulunmakta. Her aracın kendine has bir
kullanışı var. Kendine has bir motor sesi, teknik özelliği olması kulağa hoş
gelebilir ama kontrollerin yerinde tepki vermediğini anlayınca işler değişiyor.
Trafikte çarpmadan ilerlemek inanılmaz zor. Zaten arabalar çok kolay
savrulduğundan ve spin attığından görevlerde takılıp kalmak bağışıklık
yaratıyor.
Seslere değinmek bile istemiyorum. Yinede bilmenizde yarar var. Heyecansız,
alakasız, müzikler. Vice City’de ki VRock FM’in yanına bile yaklaşamıyorlar. Ne
olurdu araçlarda radyo olsaydı? Oyundaki tek başarılı yer ise seslendirmeler.
Tanner’ı Rezarvuar Köpekleri ve Kill Bill’den tanıdığımız Micheal Madsen,
Jericho’yu Mickey Rourke, Calita’yı Resident Evil ve True Crime’dan hatırladığımız Michelle Rodriguez, Jones’u Pulp Fiction ve Con
Air’dan bildiğimiz Ving Rhomes, Baccus’u ise bir rock yıldızı olan Iggy Pop
seslendirmekte. Sırf bu seslendirmelerden dolayı konuşmaları kaçırmıyorsunuz.
Driver 3 ana hatlarıyla böyle bir oyun. Yukarıda belirtmediğim yenilikler ise;
Thrill Cam. Oyun esnasında Slow Motion ve Blur’luğu açıp kapayabildiğiniz yeni
bir opsiyon. Bu Slow Motion da pek kullanışlı değil. Alakasız kamera açısı, ilk
duvara bindirme yapmanıza neden oluyor. Zaten frame hızı oyunda oldukça düşük.
Bu problem, oyundaki yükleme sürelerine de yansımış. Siz ilerledikçe önünüzün
açılması, asla affedilir gibi değil. Bu yüzden de affetmiyorum. Neyseki Restart
yaptığınızda oyun çabuk yükleniyor. Yoksa Driver 2’deki sorunu hala aşamamış
olacaklar, elaleme rezil olacaklardı(zaten oldular hehe).
Yoğurtsuz ayran gibi…
Öyle ya da böyle bu oyun ülkemizde satılacak. Tek nedeni de İstanbul’un oyun
versiyonunu görmek. Burası tartışılmaz. Ama oyundan daha fazlasını beklemeyin
çünkü Driver 3 kötü bir oyun. Kötü olmasında, rakiplerinin çok iyi olmasının da
katkısı büyük ama abicim yüzden fazla elemanla (ki bu bir rekor!) ortaya nasıl böyle bir oyun çıkabilir?
Size tatil yasak!!!