Bir bundan yıllar önce oynadığım oyunlara bakıyorum, bir de şimdikilere. Teknoloji olarak arada değil dağlar, gezegenler kadar fark var. Ancak diğer taraftan baktığımda da eski oyunlar sanki bana çok daha fazla keyif veriyordu. Bunun birçok sebebi var. Öncelikle, endüstrileşen oyun sektörünün, eski amatör ruhla, kişilere bağlı olarak kendinden birşey katmaması olarak düşünmüştüm. Ancak üzerinde düşünmeye bşaladıkça çok daha farklı sebepleri de bir arada görüyorum.
Eski oyunlar, farklı bir ruha sahipti
Yalan değil. Şimdiki yapımlar kadar çok daha komplike olmasa da, oynadıkça oynayasınızın geldiği bir dünya düşünün. Karşınızdaki hedeflerin genelde skor odaklı olduğu, bir arkadaşınızı ya da kendinizi geçmeye çalıştığınız yapımları hayal edin. Hatta şimdiki kadar teknik olarak yüksek seviyelerde olmayan, aldığının bir cihazı güncelleme ya da değiştirme ihtiyacı duymadan belki de 10 yıl boyunca defalarca bitirebildiğiniz oyunlardı bunlar. Bunlardan biraz örnekleme yaparsam, ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksınızdır.
Unreal Tournament
Yanılmıyorsam 1999 yılında yayınlanmıştı. Epic Games’in sektördeki yerini iyice sağlama oturtan bir oyundu. Tasarımcısı Cliff Bleszinski ise hepimiz için bir Rockstar’dı. Unreal Tournament’ta yaptığımız tek şey, multiplayer olarak birbirimiz ile savaşmaktı. O dönemde, akşamları ofiste arkadaşlarımız ile buluşup, uzun saatler boyunca oynardık. Tek amacımız da Eight Ball Gun adı verilen rocket launcher’ı kapabilmek ve karşımızdaki düşmanımızın tüm kemiklerini parçalara ayırmak idi. Oyun sırasında Eight Ball’un kurulum sesini duyan herkes kaçacak delik arardı. Herhangi birini havaya uçurduğumda da tepki hep aynı idi. Ayağa kalkıp, hemen yanı başımda oturan arkadaşımle dalga geçmek ve aynı şekilde beni avladıklarında da, benzer tepkilere göğüs germek.
Age of Empires: The Conquerors
Bir tane daha çoklu oyuncu yapımı. Hiç unutmuyorum, her perşembe günü, öğleden sonra saat 4’te sekiz kişi bir internet kafede bir araya gelip, birbirimize karşı krallıklarımızı kurup, tabiri caiz ise kuduz köpek gibi saldırıyorduk. Monkların Wulululu sesleri hala kulaklarımda çınlıyor. Rakibinizin canla başla uğraşıp geliştirdiği ordunun arasına yollayacağınız onlarca monk, bir orduyu sahibine karşı döndürebiliyordu. Oyun sırasında ne kavgalar çıkıyordu, ne sataşmalar oluyordu. Yine de, gün bitip de eve dönerken herkes dostane bir şekilde, bir sonraki hafta nasıl canınıza okuyacağından bahsediyordu 🙂
Genel olarak baktığımızda bugünün rekabetçi oyunları ile benzer bir yapısı vardı eski oyunların. Çok yüksek sistemler istemeyen, nerede ise birçok bilgisayarda çalışabilen, hatta konuları bile sallamasyon olan oyunlar. Ancak onlar bizi içinde tutmayı başarıyor, şimdiki yapımlar gibi, bitir ve unut gibi bir tüketim sisteminin oyunları değildi. Biraz daha geriye gittiğimizde ise Quake çıkıyor karşımıza. Hala isminden bolca bahsettiren John Carmack’ın ölümsüz oyunu. BFG (Big Fucking Gun) silahını bilmeyen yoktur. Kimi E3 fuarlarında da sergilenen bu devasa silaha oyunda sahip olan, ortalığın tozunu attırıyordu.
Biraz daha gerilere gittiğimizde, mesela 80’li yıllara, Commodore ve Atari’nin ev bilgisayarları ile hüküm sürdüğü zamanlarda yayınlanan oyunlar içinde günümüze taşınmaya çalışılan yapımlar görüyoruz. 70lerin sonunda çıkan Intellivision konsolları, bugünlerde yenilenen ürünleri ile ortaya çıkıyor. Firmanın mottosu ise eski oyunculuk deneyimini geri getirebilmek. Kısacası evin salonunda aile, arkadaşlar ile bir araya gelip, eğlence ortamını yeniden kurabilmek. Bizleri kapalı olupumuz odalarımızdan çıkartabilmek.
Dikkat ettiyseniz tüm bahsettiğim oyunlar bugüne kadar bir iz bırakmış. Şimdi biraz daha yakın tarihli oyunlara baktığımda bunu görmek nerede ise pek mümkün değil. Evet, devasa ekiplerin çıkarttığı, devasa oyunlar var. Yılın oyunu seçilip, bir kere bitirdikten sonra bir daha ismi, konusu, sahneleri aklımıza gelmeyen oyunları ile dolu sektör.
Şu anda oyun dünyasında durum nasıl?
Eski oyunlar ile yenileri arasındaki en büyük fark, birlikte aynı ortam içinde oynanıyor olması ve gerçekten çok basit yapılara sahip olması gibi görünüyor. Bugün, dünya genelindeki oyuncu rakamlarına baktığımızda 200milyon kişinin hardcore dediğimiz yapımları tercih ettiğini görüyoruz. Ancak bunun karşısında üç milyar kişi de daha basit dediğim casual oyunlara yöneliyor. Battlefield gibi oyunları tercih edenlerin 15 kat daha fazlası. Evet, insanlar oynamaya devam ediyor, ancak asıl büyük kitle hala daha basit, kendini kasmadan, belki de eğlence seviyesi daha yüksek, eski oyunlar seviyesindeki yapımları tercih ediyor.
Bu konu hakkında günlerce tartışabilir, günlerce birbirimize de girebiliriz. Ne yazık ki asıl sorun, eski oyunları deneyimlemediğiniz sürece de ne kadar keyifli olduklarını görmek de mümkün olmaması. Onları elde etmek çok zor olmasa da oynayabilmek için gereken emülatörleri bulmak ve kullanmak kimi zaman zahmetli oluyor. Yine de becerebilirseniz, 80li, 90lı hatta biraz daha gerilere gidip, 70li yılların eski oyunlarına göz atmanızı mutlaka tavsiye ederim.
Sizlerin de unutamadığı oyunlar mutlaka vardır. Bizlerle yorumlarda hislerinizi, neden unutamadığınızı paylaşırsanız, çok mutlu oluruz.