FightBox

BBC bundan daha önce oyun yaptı mı bilmiyorum ama bence bundan sonra
yapmasın. Ben bilmiyorum, izlemiyorum fakat izleyenler bilir: Bu oyun BBC
kanalında çıkan Fightbox adında bir programın (yada ne ise) aynı isimli oyunu.
Oyunun ismine bakıp coin-up salonlarındaki (halk dilinde “Ateri salonu”) şu
alıştığımız Street Fighter veya Tekken tarzı bir dövüş oyunu olduğunu falan
sanmayın sakın. Karşımızda daha farklı bir oyun var. Tabi öyle olsaydı daha iyi
olurdu o ayrı..

Oyuna girdiğimizde çok güzel bir menü karşılıyor bizi. Burada Quick Match,
Tournament, Hot Seat veya multiplayer oynayacaksanız Lan Games gibi bölümlerden
birini seçebilir ya da önce bir options’a girip kontrol, grafik veya ses gibi
ayarları değiştirebilirsiniz. Özellikle bilgisayarınızın yavaş olduğuna
inanıyorsanız grafik ayarlarını geçmeyin derim. Hatta gereksiz bulduğum menü
renklerini filan değiştirme gibi ayarların bulunduğu colors bölümüne de
girebilirsiniz (aldatıcı yazar).

Üç oyun seçeneğini daha önce söyledim. Bunlardan Quick Game direk oyuna
sokuveriyor sizi. Sabırsız arkadaşlar için birebir. Tournament ise en baştan bir
dövüşçü seçip ya da yaratıp (az sonra buna da değineceğim) turnuvaya girme
mevzusu. Ortada her ne kadar bir hikaye olmasa da oyunun hikaye kısmı
diyebiliriz. Ayrıca turnuvada ilerledikçe yeni dövüşçüleri de açabileceğiz. Bu
bölüm ise sabırlı ve ağırbaşlı arkadaşlar için birebir. Hot Seat ise koltuk
savaşı. Hani bir kaç arkadaş evde toplanır sırayla Fifa oynanır en sonunda
sadece biri kupayı alır. İşte buradaki de aynı olay. Hergün eve arkadaşlarını
toplayanlar için birebir (ki bunlardan biri de benim). Ve tabi Lan oyunu da bir
kaç bilgisayarı birbirine bağlayıp aynı anda bir kaç kişinin oynaması için.
Counter’cılar için birebir (Ne alaka?).

Birazda oyunu bel kemiği olan dövüşçülerden bahsedelim. Oyunda hepsinin
farklı özellikleri olmak üzere üç çeşit dövüşçü sınıfı var. Bunlar Lightweight,
Middleweight ve Heavyweight. Bu farklılıklar ne gibi mesela. Şöyle mesela:
Lightweightler daha çok hızlı, daha az güçlüyken Heavyweightler tam tersi.
Middleweightler ise ikisinin tam ortası. Sınıfı belirledikten sonra dövüşçü
seçme ekranı geliyor. Buradan istersek hazır dövüşçülerden birini seçiyor
istersek en baştan kendimiz yaratıyoruz. Ve dövüşçü yaratırken fark ediyoruz ki
o kadar geniş bir seçeneğimiz var ki hangi kafayı koysam, bu kola hangi el uygun
olur derken en az yarım saatinizi dövüşçü yaratmaya harcıyorsunuz. Ama çokta
zevkli oluyor. Özellikle kafa tasarımları dopdolu. Ra’dan, iguanaya; Öküz
başından, böcek kafalarına kadar her sınıfta en az 60-70 çeşit baş var. Bu da
toplam 200 baş filan eder. Dövüşçümüzü tamamladıktan sonra ise işimiz bitmiyor.
Bölümlerde kazandığımız puanlarla istediğimiz parçayı upgrade edebiliyoruz.
Fakat yürek ister ki upgrade yaptığımız parçanın da şekli şemalı az da olsa
değişsin. Fakat yok öyle bir şey. Upgrade’i sadece kağıt üzerinde ve oyunda
yaptığı etkilerde fark edebiliyoruz.

Oyuna geçtiğimizde ise her şeyin basit, büyük bir kutu dövüşü olmadığını
anlıyoruz. Bölümlerde bizden yapılması istenenler çok farklı olabiliyor. Mesela
bir bölümde alevli ve dikenli yollardan en az canla geçip düşmanımızı alt
etmemiz isteniyor bizden. Veya bir bölümde havada bulunan platformlara basarak
puan topluyoruz fakat bunların arasında tuzaklılarıda bulunabiliyor. Bunları
yaparken ise yalnız değiliz. Birde rakibimiz var. Aynı şeyleri yapıyorsunuz yani
bölümlerde. Mesela az önce bahsettiğim platfromlu bölümde sadece siz değil o da
zıplayarak puan yapmaya bakıyor. Ama bazen de oyunlar sizi karşı karşıya direk
dövüşe bırakabiliyor. Burada da bir an önce rakibinizi alt etmeye bakacaksınız.
Tabi sağlığınız ve dövüş enerjiniz bitmeden. Her bölüm bir kaç oyundan oluşuyor
ve eğer tüm oyunlar sonunda topladığınız puan rakibinizden düşük değil ise o
bölümü bitirmiş upgrade için gerekli olan puanlarıda kapmış oluyorsunuz. Eğer
başaramazsanız sil baştan aynı bölümü oynuyorsunuz. Dövüş alanlarında bazen
yardımcı handikaplar çıkabiliyor. Bunlar sağlık yükseltmeden, enerji vermeye,
ekstra puana kadar değişebiliyor. Kaçırmamaya dikkat edin derim. Birde neredeyse
her oyun alanında gardiyanlar var. Bunlar normalde siz saldırmadıkça veya koruma
alanlarına girmedikçe size birşey yapmıyorlar pek.

Oyunun grafikleri gayet iyi. Dövüşçümüzü Max Payne, Hobbit gibi oyunlarda
olduğu gibi üçüncü kişi bakış açısından görüyoruz. Dövüşçü grafikleri çok iyi
olmasa da animasyonlar fena değil. Ayrıca seyircilerimiz karton değil mis gibi
3D. Balon gibi hoplayıp zıplıyor hepsi 🙂 Bunun dışında sesler ise çok kötü.
Neyin nerden geldiği belli değil. Ne alev sesi alev sesine, ne metal sesi metal
sesine benziyor. Müzikler rock ve metal ağırlıklı fakat yinede vasat. Adam gibi
bir tek seyircilerin çığırışları var. Oynanış deseniz daha kötü. Adamımız kimi
saman kafasına göre rasgele yerlere yumruk savurabiliyor. Bunuda bazen sapıtan
kamera açıları destekliyor. Ayrıca bir dolu bug var oyunda…

Sonuç olarak tüm hatalarına rağmen eğlencelik bir oyun. İlk aldığınız zaman
kapatana kadar bir güzel oynuyorsunuz sonra bir daha hiç açasınız gelmiyor
oyunu. Ama “Ben arcade oyunlarını taa Commadore zamanlarından severim genç”
derseniz benim size diyebileceğim pek bir şey yok. Alın gönlünüzce oynayın.

Exit mobile version