Jane Jensen! Bu ismi eski adventure oyuncuları iyi bilirler. Gabriel Knight: Sins of Fathers, Gabriel Knight: Beast Within, Gabriel Knight: Blood of Sacred, Blood of Damned gibi kalbur üstü oyunların, yazarı, yaratıcısı, tasarımcısı, kısacası her şeyi. Aslında usta bir yazar olan Jensen, dönemin önde gelen adventure oyun firmalarından Sierra ile bir araya gelmiş ve Gabriel Knight üçlemesini yaratmıştı. Hatta oyunların harikulade romanları da piyasada oldukça yankı uyandırmış, baskılarının tükenmesi ile açık artırma sitelerinde yüksek meblağlardan satılmaya başlamıştı.
Bu başarının arkasındaki en önemli etken ise çok güçlü karakter detayları, hikayesi ve atmosferdi. Karakterler en gerçekçi halleri ile yansıtılmış, geçmişleri ile ilgili çok detaylı bilgiler verilmiş, adeta hepsine birer hayat verilmişti. 1999 yılında içeriği ve hikayesi ile inançlı kesimin de bir parça tepkisini çeken Blood of Sacred, Blood of Damned çok beğenilmiş, bolca editör ödülü almıştı. Ardından Sierra satılmış, Jane Jensen ortadan, en azından oyun dünyasından, kaybolmuştu. 2003 yılında yeni bir proje ortaya çıkmış, türün meraklılarını da, Jensen’ın takipçilerini de çok heyecanlandırmıştı. İşte bu proje, Gray Matter, en sonunda nice erteleme, yapım ve yayıncı ekibin değişimi gibi sorunlardan sonra karşımızda.
Sihir ve Bilim: İki eski dost!
Sıradan bir sokak performansçısı olan Samantha Everett (ki kendine Sam diyor), Amerika’dan Londra, İngiltere’ye Daedalus adlı gizemli bir sihirbazlar klubüne katılmak için geliyor. Yolda korkunç bir fırtınanın ortasında başına gelen küçük bir aksaklık sonrası Dread Hill House ile karşılaşıyor. Kapıyı çalıyor ve maceramız böylece başlıyor. Kendini evin sahibi Dr. Styles’ın yeni asistanı olarak tanıtan Sam, farkında olmadan büyük bir oyunun parçası oluyor. Macera boyunca hem Daedalus’a katılmak için kulübün verdiği bulmacaları çözüyor, hem de hazin bir kazada karısını kaybeden ve onun hayaleti ile uğraşan Nerobiyolog Dr. Styles’a yardım etmeye çalışıyor.
Hikaye, oyunun reklam kampanyalarında olduğu gibi sihir ve bilimin iç içe geçmesi ve insan hayatındaki kayıplar üzerinden ilerliyor. Jensen’ın çok sevdiği, pişmanlıklar, kayıplar, özlemler, hırslar ve cinsellik gibi temalar Gray Matter’da da kendine fazlasıyla yer bularak bu gizemli ve acıklı hikayeyi iyice güçlendiriyor. Tarih, bilim, fantezi unsurlarını senaryosu içerisinde hiç aksaklık yaşamadan yedirmeyi başaran Jensen her şeyden önce bununla büyük bir iş başarmış. Oyun piyasaya çıkmadan evel (ki henüz sadece çift dil desteği ile Almanya’da çıktı, Amerikalı oyucular Şubat’ı bekleyecek) akıllarda olan soru, Gray Matter’ın Gabriel Knight kadar güçlü olup olmayacağı idi. Hemen cevap verelim: ‘Neredeyse’ onun kadar güçlü, onun kadar ayakları yere basan bir oyun Gray Matter.
Oyuna başladığınız ilk andan son dakikaya kadar Sam sayesinde sihir, Dr.Styles ile de bilim üzerine adeta bilgi bombardımanına tutuluyoruz. Üstelik bunlar sıkıcı değil, aksine oyuncuyu iyice oyunun içine çekecek elementler olarak karşımıza çıkıyor. Sam, bir objeyi almak ya da saklamak istediğinde sihir kitabından (bizim sayemizde) uygun numarayı seçiyor, hazırlıklarını yapıyor ve numarasını gerçekleştiriyor. Kendi başına bir bulmaca olan bu sekanslar tek kelimeyle enfes! Bu sihir numaraları gibi, kart oyunları benzeri nice numara hem akıl çarpışması hem de eğlence adına oyunda büyük etkenler olarak karşımıza geliyor. Dr. Styles cephesinde ise durum biraz daha farklı. Ölmüş karısı ile hem iletişim kurmaya çalışan hem de hayaletinden korkan Dr, Sam’den aldığı yardımla bir grup öğrenci ile birlikte her gece özel deney sekansları gerçekleştiriyor. Bizim de beyin tarama gibi bulmacalarla karşımıza çıkan bu sekanslar, deneyden esnasında başka mekanlarda bir anda ortaya çıkan garip ve doğa üstü olaylar sayesinde bilim ve sihri yine birbirine karıştırıyor.
Kısacası oyunun hikayesi tek kelime ile usta işi.
Sihirin teknik yanı
Gray Matter, 2.5D olarak karşımıza çıkan bir yapım. 3 boyutlu karakterlerin, 2 boyutlu planlar üzerinde yer aldığı Gray Matter’da göze tek çarpan şey karakterlerin robot gibi hareket etmeleri. Modellemelerinde pek bir sorun bulunmayan karakterler (ki yürüyüş dinamikleri bile ayrı ayrı üzerinde çalışılarak yaratılmış) ne yazık ki bir objeye yöneldiklerinde, bazı adventure oyunlarında karşımıza çıkan pozisyon alıp hareket etme sorunu ile boğuşuyor. Ayrıca 2 boyutlu planlar üzerinde yürüyen karakterlerin bazen hafifte olsa havada durduğunu görmek moral bozucu bir durum. Ama küçük çaplı bir yapım ekibi ve kısıtlı bütçe ile yola çıkan oyunda bu tür sorunları görmek çok da şaşırtmadı beni. Aksine arka planların harika şekilde resmedilmiş olması beni, şahsen oldukça etkiledi.
Grafikleri bir yana bırakırsak, adventure’ların en önemli noktalarından olan dublajlar tek kelime ile harika. Karakterler ile neredeyse bire bir uyuşan sesler, hem başarılı hem de aksan ve vurgular konusunda çok başarılı. Özellikle de ara ara karşımıza çıkan muzır espirilerde, seslendirmeler oyundan aldığınız keyfi artırıyor. Müzikler ise şahsen çok sevdiğim ve Gabriel Knight serisinde piyano melodileri ile harikalar yaratan Robert Holmes tarafından yapılmış. Duruma ve atmosfere uygun, karamsar, depresif ve karanlık tınılar sizi iyice hikayenin içine çekiyor. Ama şunu da söylemek lazım ki, oyunun belli mekanlar içerisinde geçmesi yüzünden genelde belli parçaları dinlemek zorunda kalıyorsunuz. İşin komik tarafı da, en güzel müziklerin bulunduğu mekanların oyunda az yer kaplayan yerler olması!
Sıradan bir inventory (ekranın üstünde yer alıyor ve mouse imlecinizi götürürseniz ortaya çıkıyor) sistemi ve arayüze sahip olan Gray Matter, karakterlerin robotik hareketleri dışında kontroller açısından oldukça rahat. Yapmanız gerekenleri yapmazsanız ilerleyemeyip tıkandığınız ve alışıla geldik adventure bulmaca tarzına sahio olan yapım, toplamda sekiz adet bölümden oluşuyor ve oyun boyunca incelediğiniz bazı objeler sayesinde bonus puanlar toplamanızı da sağlıyor. Sam’in günlüğünden ise yaptığınız şeyleri ve konuşmaların kayıtlarını okuyarak bulmacalar hakkıda ipuçları edinebiliyorsunuz. Gray Matter’ da, Broken Sword: Shadows of Templar’da olduğu gibi bir harita sistemine sahip. Altın renginde gözüken mekanlar orada bitirmeniz gereken işler olduğunu, gümüş renkliler sadece bonus görevlerinin bulunduğunu ve koyu gri renkli kısımlar da bu bölgede yapılacak bir şeyin kalmadığını gösteriyor.
Bulmacalar ise arada sırada karşınıza çıkan gerçekten zor puzzle’lar haricinde normal bir zorlukta ilerliyor. Monkey Island’daki gibi çılgın fikirler yürütmenize gerek kalmayan bulmacalar, genelde akılcı yöntemlerle fazla zorlanmadan çözülebiliyor. Buna özellikle de Daedalus Club’da gerçekleşen 2. Grand Game büyük bir örnek teşkil ediyor.
Karanlık hikayenin, aydınlık çıkışı
Güçlü hikayesi, hemen empati kurabileceğiniz iyi işlenmiş karakterleri, kaliteli oynanış stili ile karşımızda son yıllarda çıkmış en iyi Adventure oyunlarından biri var. Küçük bütçesi ve nice erteleme vb. aksaklıklar yüzünden teknik anlamda sorunları olsa da, bir türlü kıyamadığınız, hakkında kolay kolay kötü konuşamadığınız bir adventure olmuş Gray Matter. Eğer daha evel Gabriel Knight serisini oynamışsanız zaten bu oyunu hemen satın alır, baş köşenize oturtursunuz. Şayet adventure sever biriyseniz ve Black Mirror’dan beri kaliteli bir yapım bulamıyorsanız yine yolunuz Gray Matter’dan geçiyor. Sözün özü, eğer iyi bir adventure oynamak, karanlık bir hikayeye dahil olup, Dr. Styles’ın hüzünlü geçmişi ve Sam’in sırları ile aydıklık bir yola çıkmak istiyorsanız adresiniz burası: Gray Matter.