Harvest Moon: One World inceleme

Harvest Moon: One World, çiftlik hayatını evimize getiren, bir yandan günlük işlerimizi yapıp, diğer yandan hayatımızı birlikte geçireceğimiz eşimizi bulabileceğimiz bir oyun olarak planlanmış. Peki bu konuda başarılı mı, Stardew Valley ve Story of Seasons gibi rakipleri karşısında iyi bir iş çıkarmış mı? Cevapları inceleme içinde vereceğiz.

Harvest Moon: One World incelemesi

[reklam=496]

Harvest Moon: One World çiftçilik kültürünün neredeyse bittiği bir dünyada başlıyor. Diyarlarda sebze olarak yalnızca patates yetişiyor, diğer sebzeler ise yalnızca kitaplarda ve masallarda bulunuyor. Bizim karakterimiz ise bu kitaplara kafayı takmış, dünyaya sebzeleri geri getirmenin yollarını arayan birisi. Yan komşumuz Doc Jr. ile sebze arayışına çıktığımızda bir peri görüyoruz ama sadece biz görebiliyoruz. Peri bize bir tohum veriyor, tohumu dikip uzun zamandır kaybolmuş bir sebzeyi tekrar yetiştiriyoruz ve sonrasında portatif çiftliğimizi alıp Hasat Perileri’ni tekrar uyandırarak dünyayı eski haline getirme maceramız başlıyor. Bu arada kendimize uygun bir eş bulup evlenmek gibi bir yan görevimiz de var.

Portatif Çiftlik İle Hayat Çok Kolay

İncelemelerde önce hikayeden başlamak gibi bir huyum var. Hikaye bir oyunda en çok dikkat ettiğim noktadır. Tabi bazı oyun türlerini bu konuda ayırmak gerek. İyi bir dövüş ya da simülasyon oyununda hikaye o kadar da önemli olmayabiliyor. Güzel hikaye varsa ne güzel (Mortal Kombat 11), büyük bir artı ama yoksa da sıkıntı değil. Çiftlik üzerine bir oyun yapıyorsanız ana hikayenin çok derin olması gerektiğini de düşünmüyorum. Ama hikayeniz “hasatı tekrar canlandırmak” gibi iddialı bir şeyse, en azından oynanışa bir etkisi olmasını bekliyorsunuz.

Oyunda hikaye kısmına çok takılmak istemiyorum ama çok canımı sıkan şeyler var. Biz bazı görevleri yapıp milleti mutlu ettikçe ana hikaye ilerliyor ve hasta perileri teker teker uyanıyor. Bu sırada “köylerde” yaşayanların ömrü boyunca görmediği sebzeler yetiştirip dükkanlara satıyor, hediye ediyor ya da pişirip yiyebiliyoruz. Üstelik tohumları da sağda solda bulunmuyor, perilerin bize verdiği tohumlar ile yetiştiriyoruz bu sebzeleri. Bir kişi de “Ya sen turp falan diye geliyorsun ama nerden buluyorsun bunları?” demiyor. Dünyada sadece patates yetişiyor, ben dükkana patatesin dışında yeni bir sebze götürüyorum ama satıcı “Bu çok nadir, çok para etmeli” demiyor. Patatesi 40 altına alıyorsa domatese 60 veriyor mesela. 

Oyun bize “dünyayı sen kurtaracaksın” diye gazı veriyor ama uygulamada o kadar başarısız ki “keşke hikaye olmasa, amcamın çiftliğini devir alsam” diye düşünüyor insan. 

Böyle Domatesi Başka Yerde Bulamazsınız

Hikaye konusunu geçelim, çiftçilik yapacağız sonuçta, hikayenin ne kadar iyi olduğu çok da önemli değil. Önemli olan oynanış, sistemler, yapılabilecek şeyler ve gezilecek yerler. Oyuna oturup “biraz sebzelere bakayım, hayvanların bakımını yaparım” diye düşünebiliyorsanız hikayenin ne kadar gereksiz olduğunu düşünmezsiniz.

Oyuna kendi portatif çiftliğimizi elde ederek başlıyoruz. Doc JR. tarafından verilen çiftliğimizi kurduktan sonra bölgede bulunan ekime uygun alanları temizlemeye başlıyoruz. Topraktaki taşı çöpü attıktan sonra perilerin verdiği tohumları ekiyor, kuyudan çektiğimiz su ile sulayarak ilk ürünlerimizi almak için çalışmalara başlıyoruz. Başlangıçta elimizdeki aletler çok basit ve her şeyi elimizle yapmamız gerekiyor ama ilerledikçe sulama sistemleri, gübreler, daha geniş tarım alanları falan derken bir sürü yapacak şey oluyor. Ayrıca bir ahırımız var ve orada çeşitli çiftlik hayvanları yetiştirip süt, yumurta, yün gibi şeyler üretip satabilmek de mümkün. 

Üretim kısmı aslında eğlenceli sayılır. Perilerin verdiği tohumları alıp tarlaya ekiyorsunuz, düzenli olarak sulayıp olgunlaştığında topluyorsunuz. Zamanında Farmville oynarken aldığınıza benzer bir keyif var. Ama periler tohumları kafasına göre rastgele veriyor, istediğiniz gibi bir tarla düzeni oluşturamıyorsunuz. Envanter başta çok küçük ve elinizdeki eşyayı yere atamadığınız için (Çok aradım ama bulamadım) tohum kaçırabiliyorsunuz. Tohum ekme, sulama ve hasat etme gibi bütün işlemler tek tuş ile basit bir hale getirilmiş. Hayvan bakımı da aynı şekilde ilerliyor. İneği üç beş kere seviyorsunuz süt veriyor. Ürünleri dükkana satma ya da talep edenlere teslim etme seçenekleri var. İleride açılan mutfak ile yemek de yapabiliyorsunuz. Her şey bir mobil oyun oynuyormuşsunuz hissi veriyor.

Oyundaki farklı perileri canlandırmak için değişik bölgelere gitmemiz gerekiyor. Her bölgenin kendine özel bir teması ve temaya uygun iklim şartları var. Üretebildiğimiz sebze meyve, ekim yaptığımız bölgenin iklim şartına göre değişiklik gösteriyor. Yeni bölgelerde yeni “köyler” ve yeni insanlar bulunuyor. Kocaman bir dünya, görülecek bir sürü şey, yepyeni içerikler gibi duruyor değil mi? Ne yazık ki oyun tam tersini yapmış.

Oyundaki dünya büyük ama içerik olarak o kadar boş yapılmış ki güzel bir şey söylemekte zorlanıyorum. Örneğin oyuna başladığımız yerde sadece biz ve Doc Jr. yaşıyor. Biraz yukarıya, ilk “köye” gittiğimizde ise “Ooo sen kimsin, yeni mi taşındın” diye karşılıyorlar. Bahsettiğim “köyde” toplam 5 ya da 6 ev ile iki dükkan bulunuyor. Uzak mesafede bir hayvan çiftliği ve veteriner de var ama ikisi de bağımsız mekanlar. Köy halkı ise “Endişeli Adam” “Heyecanlı Kadın” gibi tipler. Eş adayları ya da kasaba başkanı gibi bir iki ayrı tip var yine. 

Haydi ilk bölgeyi “Küçük köy zaten burası, ileride değişiyordur” diyerek tamamladınız, köprü tamir olduktan sonra yeni bölgeye gittiniz diyelim. Hawai bölgesinden esinlenildiği belli bir köye varıyorsunuz. Hola Hola adındaki köy sahil kıyısında ve yine sınırlı sayıda ev ile dükkana sahip. Yine ilginç isimli tipler ve biraz aşağılarda çiftliğimizi kurabileceğimiz bir alan bulunuyor. Portatif çiftliğimizi istersek buraya alabiliyoruz ama ekinler geride kaldığı için her gün koşarak (ya da ata binerek) gidip eski çiftlikteki ürünler ile ilgilenmek gerekiyor. 

En büyük şikayetim budur, dünya büyümüş ama içi boşaltılmış. Ağaç tipleri, iklim ve kasaba sakinleri değişse bile mekanlardaki ölü hava aynen duruyor. Birisiyle konuşuyorsunuz gözünüzün önünde ortadan kayboluyor. Eve girdiğini gördüğünüz insanın peşinden içeri dalıyorsunuz ama içerisi boş. Zaten etkileşime girebilecek çok az insan var, zaten en büyük etkileşim “bana 3 tane turp yetiştirsene” seviyesinin ötesine geçemiyor, en azından dünyayı daha küçük ama daha dolu yapsaydınız da boş alanlarda koşarken canımız sıkılmasaydı.

Koşarken canımız sıkılıyor çünkü her yer aynı, bölgeler hep birbirinin kopyası. Kaynak toplamak için madene iniyorsunuz bütün madenlerin tipleri aynı. Kırdıktan sonra içeriğini görebiliyiorsunuz. Madenin içi sürekli biraz daha genişlese de her katta aynı kaplamalar var. Dışarıda geziyorsunuz bütün bölgeler birbirine benziyor. İklime göre ağaçlar ve bitki örtüsü değişiyor ama sanki hep aynı yerdeyiz gibi geliyor. Dünya büyümüş ama daha küçük bir resmi uçlarından tutup çekiştirmişler gibi. 

Switch’de Nasıl Çalışıyor?

Harvest Moon: One World görsel açıdan çok büyük vaatler ile gelmiyor. Tercih edilen 3D sanat stili beni rahatsız etmedi ama uygulama konusunda sıkıntıları var. Özel isme sahip karakterler üzerinde çalışılmış ama açıklayamadım bir “ruhsuzluk” var. Animasyonlar çok iyi değil, hatta bazı zamanlar sorunlu. Dünyanın kopyala – yapıştır tarzından zaten yukarıda bahsettim. Düşük çözünürlüklü kaplamaların yalnızca çevrede değil, ilgilendiğimiz hayvanlarda da kullanılmaları hoş olmamış. Daha eski konsollarda görsem “Gene iyi yapmışlar cihazın gücüne göre” diyebileceğim bir sürü şey var. Sanki mobil oyun olarak çıkmış da Switch’e port etmişler gibi hissediyorum.

Nintendo Switch üzerinde oyun performansını fena bulmadım. Bazen yarım dakikayı bulan yükleme süreleri ile karşılaşıyorum. Bir sonraki yükleme ise 10 saniyede tamamlanıyor. Bir iki kez grafik hatalarına ve bir kez atımın ayağımın altından kaybolduğu bir soruna rastladım ama oyunu baştan başlatmak ve önceki kayıt dosyasına geri dönmek gibi yöntemler ile sorunlar çözüldü. 

Sonuç

Harvest Moon serisine ilk olarak Playstation 1 için farklı bir oyun ararken denk gelmiştim. İngilizcesi az bir çocuk olarak çok fazla vakit harcayıp oynamayı çözdüğüm özel bir oyundur benim için. 2014 yılında orjinal Harvest Moon serisi olan “Bokujo Monogatari”, serinin isim haklarını yayıncıda bıraktığından beri serinin geldiği nokta beni üzüyor. Yayıncı firma Natsume Harvest Moon adı altında yeni oyunlar çıkarsa da bu oyunların hiçbiri tanıyıp sevdiğimiz seriye ait değil. Seri Japonya dışında yeni adı olan Story of Seasons ile devam ediyor.

Harvest Moon: One World konusunda biraz umutluydum açıkçası. Stardew Valley, Story of Seasons ve Animal Crossing gibi rakipler varken, hala değeri olan bir isim altında düzgün bir iş çıkarabileceklerini umuyordum. Ortaya çıkan oyun ise beklentilerimin altında kaldı. Yüzüne bakılmayacak derecede kötü bir oyun değil ama 50 dolar fiyat etiketi ile çıkacaksan, senden ilham alan 15 dolarlık Stardew Valley ile mücadele edebilecek bir içeriğe sahip olman gerekiyor. 

Eğer niyetiniz çiftçilik de yapabileceğiniz keyifli bir oyun oynamaksa bu oyunu size öneremem. Sahip olduğu fiyat etiketini ne görsel olarak ne de içerik olarak karşılamıyor. Stardew Valley gibi yıllardır geliştirilen bir oyun ile karşılaştırmak haksızlık olabilir, o yüzden Story of Seasons’ın eski oyunu “Friends of Mineral Town” ile karşılaştırıyorum, yine zayıf kalıyor. Çok kötü bir oyun değil ama istediği fiyatı düşününce, çok daha güzel alternatifleri var. 

Exit mobile version