2010 – Amerika Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton yaptığı bir basın açıklaması ile Cheonan adlı bir Güney Kore savaş gemisine atılan ve 48 Güney Koreli denizcinin ölmesinin sebep olan torpidonun Kuzey Kore’ye ait deniz altısından geldiğini belirtti.
2011 – Kuzey Kore yaptığı nükleer silah denemeleri ile Birleşmiş Milletleri tekrardan karşısına alır.
2012 – Kuzey Kore lideri Kim Jong II ölür ve onun yerine oğlu Kim Jong-un geçer.
2013 – Kim Jong-un Kuzey ve Güney Kore’yi birleştirir, hatta bunun için bir Nobel Barış ödülü bile alır.
2015 – İran ve Suudi Arabistan arasında savaş patlak verir. Petrolün varil başına fiyatı 20 dolara kadar çıkar. Rusya Avrupa’ya petrol vermeyi keser.
2017 – Amerika Birleşik Devletleri’nde finansal yetersizlikler yüzünden sıkıyönetim ilan edilir.
2018 – Birleşik Kore, Japonya’yı ele geçirir ve kukla ülkesi konumuna getirir.
2019 – Birleşmiş Milletler dağılır.
2020 – Kanada, sınırlarını Amerika’ya kapatır.
2021 – Kore güçleri Güney Asya’daki pek çok ülkeyi ele geçirir.
2022 – Meksika, sınırlarını Amerika’ya kapatır.
2023 – Kore Halk Ordusu (KPA)20 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaşır.
2025 – Termonükleer bir cihaz, yeni fırlatılmış bir Kore uydusundan Amerika üzerine atılır ve Kansas şehrinin 300 mil üstünde patlatılarak Amerika’yı bir EMP dalgasına maruz bırakır. Ülkenin kara üzerindeki bütün elektronik cihazları ve güç şebekesi yok olur. Ardından Kore güçleri sırası ile Havai ve San Fransisco’yu ele geçirirler. İstila başlamıştır.
2026 – Birleşik Devletler ikiye ayrılır, KPA tüm Misisipi nehrini radyasyona maruz bırakır ve böylece kıtanın batı tarafını kendi açısından güvenceye alır.
2027 – Amerika Birleşik Devletler ordusu terhis edilir, silahları elinden alınır ve dağılır.
İmkansız bir başlangıç
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı bitiminde bu savaştan en karlı çıkan ülke Amerika olmuştu. Ardından gelen ekonomik büyüme, sonrasında buhran, ikinci bir büyük savaş ve Sovyet Rusya’nın dağılması her ne kadar göze bazen kötü gözükse de ülke bunların hepsini lehine çevirmeyi başarmıştı. Zamanında dünya lideri olan İngilizlerin esaretinden kurtulup yeni dünya lideri olan bu ülke elbette ki bu kadar çabuk büyümesini ve gelişmesini tertemiz yollarla yapmamıştı. Çıkarttığı savaşlar, ekonomik krizlere soktuğu hatta iflas ettirdiği ülkeler ve yok ettiği nesiller de bu zaferin kanlı yazıları haline gelmişti.
İşte Kaos Stüdyosu da bu durumu az çok fark etmiş olacak ki insanı dehşete düşürücü bir senaryo fikri ile çıktı Homefront yoluna. Bütün bu hikayeyi, oyunu vs. anlatmadan önce dilerseniz gelin bu ismin ne olduğunu bir anlayalım.
Homefront; savaş içinde bulunan bir toplumun sivil nüfusunun orduya aktif bir şekilde destek olma eylemine verilen gayri resmi bir terimdir. Buna en iyi örnek, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Halkı’nın, Türk askerine verdiği maddi ve manevi destek olur.
İşte oyunumuz yukarıdaki zaman çizelgesinin son noktası olan 2027’de Amerika’nın benzer bir durumda bulunduğu anda başlar. Şu an için dünyanın büyük bir çoğunluğunun imkansız olarak bir gördüğü bir olay yaşanmış ve Amerika Birleşik Devletleri işgal edilmiştir. Savaş artık onların kapılarına taşınmıştır.
Bir hikayeden daha da öte
John Milius, Apocalypse Now ve Red Dawn adlı iki müthiş filmin senaryosunu (birinci de yardımcı yazar olarak) oluşturmuş bir şahsiyettir. Savaşın stresi ve psikolojik baskısına daha ağır bir şekilde değinen bu filmlerin etkisini bu oyunda da görüyoruz.
Son birkaç haftadır Homefront ile ilgili yapılan haberlerde dağıtımcı firma THQ’nun nasıl sert ve saldırgan bir reklam kampanyasına girdiğini gördük. İlk önce yukarıda verdiğimiz zaman çizelgesinin daha detaylı bir versiyonunu oyunun resmi sitesinde yayımlayan firma, daha sonra ardı ardına yayımladığı gerçek ve bilgisayarca üretilmiş görüntüleri birleştirerek oluşturulan videolar ile sanki cidden bir savaş çıkmış havasını yaratmaya çalıştı. Hatta daha ileri gidip mart ayında yapılan GDC etkinliğinin kapısına, ücretli oyuncuları getirerek kurgusal bir Kore protestosu bile yaptırdı. Peki bu kadar agresif bir reklam kampanyasına ihtiyaç var mıydı diye soracak olursanız onu da size oyunun kendisi cevaplıyor; evet maalesef tek çıkar yol buydu nitekim bu oyun başka türlü satmaz.
Oyuna ilk başladığınızda sizi gerçek ve kurgu ile karışık görüntüler eşliğinde 2010’dan itibaren son 17 yılda dünyada neler olup bittiğini açıklayan bir giriş videosu karşılıyor. Video sonrasında ilk sahne işgal altında bir ülkenin vatandaşının düşman kuvvetleri tarafından maruz kalacağı klasik şiddeti yansıtıyor ve daha sonra aktif olarak oyunumuz başlıyor.
Buraya kadar hikayesinin benzer oyunlardan çok bir farkı yok belki de ancak oyundaki ilk karenizden elinize silahı alıp savaşmaya başladığınız ana kadar gördükleriniz her ne kadar bir oyun da olsa sizi gerçekten etkiliyor. İnsanların çektiği zulümler, orantısız şiddet ve hatta yol ortasında infazlar ile karşılaşıyorsunuz (o çocuğun ağlamaları hala kulaklarımda).
İşte böyle bir atmosferde geçen bir oyun için tam yoğun duygulara kapılıp elinize silahı alıyor ve düşman güçlerine saldırıyorsunuz ki bir anda birçok eksiklik hissediyorsunuz.
Bir eksiklik hissediyorum
Bugüne kadar yapılan bütün FPS oyunları ne olursa olsun mutlaka iki oyunla karşılaştırılmıştır; Call of Duty ve Battelfield serileri. Her iki seride kendisine yadsınamayacak derecede bir hayran kitlesi edinmiş ve sonsuza dek gidecek “Kim kimi yener” rekabetine girişmişlerdir. Dolayısı ile oyun dünyasına adım atan neredeyse bütün FPS oyunları bu iki oyun ile sürekli olarak bir karşılaştırma içerisinde yer almak zorunda kalmıştır.
İşte size iyi haber; bu karşılaştırmaya Homefront’u katmanıza gerek yok. Çünkü Homefront teknik açıdan ne CoD ne de BF’nin yanına yaklaşamayacak derecede yetersiz bir oyun olmuş. Oyun inanılmaz çizgisel bir şekilde ilerliyor ve her şeyin önceden planlanmış olduğu o kadar belli oluyor ki bir yerden sonra ikinci adımın ne olacağını daha size söylenmeden biliyorsunuz. Yapay zeka kesinlikle kendi zekasını kullanmıyor, koca Amerika’yı istila edebilecek kadar zeki ancak el bombasından koşarak kaçmayı akıl edemeyecek kadar aptal bir Kore ordusu ile karşı karşıyayız oyunda.
İşte size bir örnek, oyunun en başı olduğu için SPOILER olduğunu düşünmüyorum. Oyuna harabe evinizde koltuğa uzanmış bir şekilde başlıyorsunuz, bir anda kapı çalıyor ve Kore Güvenlik Polisi size kapıyı açmanızı aksi halde kıracaklarını söylüyorlar. Tam tamına 6 dakika adamları kapıda beklettim ve tek yaptıkları şey sinirli bir şekilde kapıyı çalmak oldu, öyle ki bir süre sonra art arda tekrar ettikleri “Open the door!” cümlesini bile kullanmaz oldular. E dostum hani açmazsam kıracaktın kapıyı? Sen Japonya’yı da mı böyle işgal ettin? Dilerdim ki orada bir süre sonra siz kapıyı halen açmadıysanız askerlerin kapıyı kırıp sizi zorla tutuklamasını beklerdim ki bunu altı dakika da bekledim aslında. Peki, sonra ne oldu? Ben tam kapıya elimi uzatıp açacakken onlar kapıyı kırıp üstüme atladılar.
İkinci bir olay ise yine oyunun başlarından aktif olarak oynamaya başladığınız bir noktada sizden gelen düşmanları el bombası ile öldürmeniz isteniyor, halbuki düşman o kadar açıkta ki onları elinizdeki silah ile kaz yavruları gibi avlamanız içten bile değil. Ne var ki siz silahla öldürmek istediğinizde sürekli olarak bir düşman sürüsü üzerinize geliyor, ne zaman ki “Dur o zaman şu bombayı bir deneyeyim” diyorsunuz işte o zaman işler yoluna giriyor ve attığınız bir el bombası 10 -15 metre uzaklıktaki adamı bile öldürüyor. Buna bazılarımız Allah vergisi diyebilir ancak gerçekte ne olduğunu çok iyi biliyoruz sanırım.
Duyduklarım gerçek mi
Daha başka ne diyebiliriz? Ah evet sesler. Her ne kadar oyundaki ortam ve çevre sesleri gayet güzel olsa da silah sesleri oldukça sığ derece, basit ve tatminsiz geldi. Tamam kabul hiçbir zaman elime silah alıp ateşlemedim veya bir çatışmaya bizzat şahit olmadım ancak etrafımızda bu sesleri bize sunan bu kadar iyi örnekler mevcutken bu seslerin FPS severleri etkilemesini beklemiyorum. Buna karşın demin de dediğim gibi diyaloglardaki veya ortamdaki seslerin çoğu epey güzel, özellikle ara sahnelerde, duygu yüklü bir konu ortaya atılıyorsa o zaman hüzünlenmenizi sağlayabiliyor.
Ama ne yazık ki Alex Mason ile birlikte “Oh be artık bizim de ağzımızın içinde bir dil var” rahatlığı bu oyunda yine hüzne uğratıyor bizi. Nitekim karakterimiz olan bitenler karşısında tek kelime dahi etmiyor. Bütün oyun boyunca suskun bir şekilde oradan oraya koşuşturup, zaman zaman tam önümüzdeyken bize sırtını dönen düşmanları vurarak ilerliyoruz.
Black Ops hakkında neler düşündüğünüzü yapılan yorumlardan çok iyi biliyorum, o oyunu seven de var, nefret eden de. Her iki düşünceye de saygı göstermekle beraber, gerek Black Ops’taki gerekse diğer CoD oyunlarındaki ufak ağır çekim sahnelerin ne kadar heyecanlı ve etkileyici olduklarını söylediğimde bana az çok hak vereceksinizdir sanırım. İşte Kaos ta bu tarz ufak aksiyonlardan etkilenmiş olacak ki araya bir iki tane buna benzer sahneler koymuş. Ne yazık ki aynı etkiyi yaratacak kadar yoğunluk yakalayamamış.
Sen motorun hakkını verememişsin evlat
Homefront kısa zaman önce yeni versiyonu ile gündeme gelen Unreal Engine 3 motorunu kullanıyor. Her ne kadar onlar eski versiyonu kullansalar da UE 3 için kötü bir motor demek bence yanlış bir hüküm olur. Daha yakın zamanda Bulletstorm oyununu oynamış birisi olarak bu motorun size oyunda sağlayabileceği mekanik imkanları bire bir tadınca sanki Kaos’un parası yetmemiş de tam sürüm yerine Unreal Engine 3’ün deneme sürümünü kullanmışlar gibi geliyor insana.
Engeller üzerinden, atlamalar bundan on sene önce yapılan FPS oyunlarındaki gibi, karakterimiz hiçbir şekilde elini kullanıp da bel hizasındaki bir siperden çıkmıyor, sürünmeler deseniz kayıyor muyuz sürünüyor muyuz belli değil, karakter kaplamaları, dokular, özellikle yüz tasarımları ilk gördüğünüzde aklınıza Half-Life yıllarını getiriyor.
Çevre tasarımları yukarıda bahsettiğim kadar kötü olmasa da yine sizi aman aman etkileyecek cinsten değil, zaten dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz ancak bir oyun görsel açıdan ne kadar zengin olursa olsun hikaye anlatımı bağlamında sabit olunca görsellik de kendi meziyetlerini kullanma şansını yakalayamıyor.
Belki grafik açısından içlerinden en iyi şeyin ışıklandırma olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak vasatın üstüne çıkan noktalardan bir tanesi ışıklandırmalar.
Hep birlikte ülkemizi savunalım
Oyunun multiplayer kısmında da çok ekstra bir durum söz konu değil. Multiplayer platformu geniş ölçekli haritalarda araçlara dayalı savaşa odaklanmış daha çok. Maçlar esansında yaptığınız ölümlerden kazandığını tecrübe puanları ile oynadığınız sınıfın veya oyun öncesinde seçtiğiniz özel silahların kullanımını açabiliyorsunuz. Bunlar helikopter, tank gibi sağlam savaş araçları olurken RC araçlar, hava saldırısı gibi ama etkili silahlar da olabiliyor.
Multiplayer sistemi tek maçta 32 oyuncuya kadar destekli ve doğal olarak 16’şarlık takımlar oluşturulabiliyor. Oyunun PC versiyonunda her ne kadar sekiz harita olacak gibi bir dedikodu duysak da Xbox ve PS3’te olduğu gibi sadece yedi harita mevcut. Ayrıca bu oyun modunda Team Deathmatch, Ground Control ve Battle Commander olmak üzere üç oyun tipi bulunuyor.
O zaman ikinci gelmeyecek demektir
Yakın zamanda THQ firması Homefront’u bir üçleme yapmak istediğini ancak bunun ilk oyunun başarısına göre belirleneceğini söylemişti. Ben de buradan firmaya sesleniyorum; şimdiden vazgeçin bu hayalden. Evet belki bu oyun 200,000 ön sipariş almış olabilir ancak bu sadece reklam işini iyi yaptığınızı gösterir ki o konuda tamamen katılıyorum.
MW 2’den sonra Amerika’ya saldıran ikinci ülke olan Kore’nin Rusya’dan daha başarılı olduğu sağlam bir hikaye, ki bunu da John Milius’a borçlular, bu hikayenin anlatılabilecek en güzel şekilde anlatımı ve duygu yoğunluğunun bol olduğu bir oyun olması haricinde ne yazık ki Homefront tam bir hayal kırıklığı.
Kısacası sizlere tavsiyem hiç ağzınızın tadını bozmadan Crysis 2 ve Battelfield 3’ü beklemeniz olacaktır. Nitekim ben yetersiz sesler, oyun içerisinde çevre ile etkileşimin olmaması (etraftaki insanlarla konuşmak artık benim gözüme bir etkileşim değil, bir gereklilik), vuruş hissiyatının vasatlığı, silah ve patlama seslerindeki zayıflık, karakterimizin suskunluğu vs. derken zor bir oyunu daha geride bırakmanın verdiği rahatlıkla, artık önümüzde çıkacak olan Battlefield 3, Crysis 2 gibi oyunlara yelken açabilirim. Size de bu yeni FPS’den fazla bir şey beklememenizi tavsiye ederim.