GTA taklidi bir oyun oynayarak vaktinizi boşa harcamak istiyorsanız işte tam size göre bir oyun: Just Cause. Oyunumuz gerçekçilikten fazlasıyla uzak. Tür olarak eski deyimle “arcade” yeni deyimle “sandbox” olarak nitelendirebileceğimiz Just Cause klişe bir hikâye ile önüne geleni vur öldür, ölmek üzereyken ilk yardım çantasıyla kendine hayat ver gibi unsurlar üzerine kurulmuş bir “third person shooter”.
Just Cause’ın yapımcısı İsveç’li Avalanche firması ve yanılmıyorsam bu yaptıkları ilk oyun. Yapımcılar, Avalanche motoru adını verdikleri kendi motorlarını kullanıyorlar. Yukarıdaki paragraftan da anlayabileceğiniz üzere oyunumuz saf bir aksiyon oyunu.
Klişe Konu
Rico ve ekibi, San Esperito adındaki tropikal adalardan oluşan ülkenin diktatör yöneticisini alaşağı etmek üzere CIA tarafından görevlendirilmiş ajanlardır. Kahramanımız Rico Rodriguez her ne kadar Antonio Banderas’a benzetilerek kahramanlaştırılmaya çalışılmışsa da pek de başarılı olunamamış. Evet, gördüğünüz gibi oyunumuzun derin(?) hikâyesini tek bir cümleyle anlatmamız mümkün. Oyuna Rico’nun adanın üzerindeyken uçaktan atlamasıyla başlıyoruz. Bir süre sonra paraşütü açıp yere indiğimizde kendimizi doğrudan aksiyonun içerisinde buluyoruz. Hemen kendi üssünüze ulaşıp Sheldon ve Maria ile tanışıp görevlere başlamalısınız.
Oyunumuz 1024 m2 ‘lik bir alanda geçiyor ve Rico görevlerini zaman zaman şehirlerde, zaman zaman küçük kasabalarda, çölde, denizde, havada yani her yerde yerine getiriyor. Oyun boyunca Rico’nun kullanabileceği 100’e yakın araç ve 25 farklı silah var. Görevleri yerine getirmekte tamamıyla özgür. Rico, görevlerini istediği sırada ve istediği şekilde bitirebilir. İstediği adamları öldürebilir. Ancak bu zorlu(?) görevinde yerli isyancılarla iş birliği yapmak zorunda. Görevler ise yine birbirinden klişe. Şu adamı kurtar, şu adamı koru, şu adamı öldür, şu paketi al, şu paketi bırak, şurayı ele geçir vs. vs. Oyun boyunca oyun alanı oldukça geniş olduğu için, Rico haritasında ve PDA’inde görevleri ile ilgili her türlü bilgiye erişebiliyor. Bu yan görevler haricinde Rico’nun bir görevi de adaya özgürlük getirmek. Bunun için haritadaki bazı yerleri Rico’nun kontrol altına alması gerekiyor.
21
Oyunu bitirebilmek için sadece 21 görevi tamamlamak yeterli. İyi ve sabırlı bir oyuncu için bu en fazla 5-6 saat anlamına geliyor. Ana görevler haricinde diğer görevlerin birçoğu ne yazık ki oyun içerisinde sırıtıyor. Hikâyeye çok fazla katkısı olmayan bu görevler sırf oyun süresini uzatmak ve oyuncuyu daha fazla oyunda tutabilmek için konulmuş görevler. Bunlara örnek olarak bir yerden bir yere belli bir sürede gitme amaçlı görevleri verebiliriz. Sonuç olarak oyunda birkaç farklı görev tipi var ve bunları ilk oynadığınızda gerçekten hoşunuza gidebilir. Ancak oyun ilerledikçe aynı tipteki görevleri tekrar tekrar oynamak sıkıcı hale geliyor. Bu görevleri tamamladıkça adadaki örgütlerin Rico’ya güveni artıyor ve Rico daha fazla güvenli eve (safe house) dolayısıyla yeni araçlara ve silahlara sahip oluyor. Bu şekilde oyunu kaydedebilmek için yeni mekânlar elde ediliyor. Buradan da anlayabileceğiniz gibi oyunu istediğiniz yerde kaydedemiyorsunuz. Ancak yapımcılar bu tarz durumlarda oyuncunun güvenli evlerinden herhangi birisine seyahat etmesinin uzun zaman alarak oyunu sıkıcılaştıracağını düşünmüş olmalılar ki Rico, PDA’i ile savaş olmayan bir alanda araç ya da güvenli eve gitmek isteyebiliyor.
Konsol mu alsak ne yapsak?
Kontrollere bakacak olursak oyun ne yazık ki sadece konsollar için yapılmış izlenimi veriyor. PC’de klavye ile kontroller gerçekten çok zor. Çoğu zaman kayan kamera açıları ile Rico’yu kaybetmek mümkün. Hele hele dört tekerli araçların kullanımı klavye ile tam bir ızdırap. Oyunu konsolda oynamadım ancak öğrendiğim kadarıyla oyunun oynanabilirliği konsollarda oldukça yüksekmiş. Aynı şeyi ne yazık ki PC için söylemek mümkün değil. Her ne kadar genel olarak zevkli bir oynanabilirliğe sahipse de özellikle araç kullanırken insana saç baş yoldurtuyor.
Grafiklere bakacak olursak, Just Cause türü itibariyle olması gerektiği grafik kalitesine sahip. Özellikle su ve patlama efektleri oldukça kaliteli. Renkler her ne kadar gerçekçi olmasa da adanın o tropik havasını gerçekten çok iyi yansıtıyor. Eğer benim gibi bir “Lost” fanatiğiyseniz, dizideki adanın renklerine ve atmosferine benzer bir atmosfer Just Cause’da sizi bekliyor. Ancak aynı şeyleri oyunun fizik motoru için söyleyebilmek mümkün değil. Sonuçta oyuna 100 kadar taşıt dâhil edilince bütün bunların fiziksel modellemesinin gerçeğine uygun olması tabii ki beklenemez. Ancak insan hiç olmazsa farklı araçların farklı yeteneklere sahip olmalarını bekliyor. Bunu ne yazık ki Just Cause’da pek de göremiyoruz. Benzer şekilde vurduğunuz adamlarda sağa sola tıpkı birer kuklalarmış gibi savruluyorlar. Bütün bunlara birde bazen oyunu kilitlenmeye kadar götüren grafik hatalarını eklediğinizde pek hoş olmayan bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.
Müzikler ise oyunun belki de en kusursuz unsuru. Heyecanı ve sürükleyiciliği oyuncuya dört dörtlük yansıtan birbirinden güzel bu Latin müzikleri için mutlaka oyunun soundtrack’i edinilmeli diye düşünüyorum.
Viva la revolución!
Son yorumlara gelecek olacak Just Cause orijinallikten çok uzak bir oyun. Konu klişe. Oyunun kutusu Che Guevara’nın o ünlü resminden (ç)alıntı. Oyunun kendisi zaten Far Cry ve GTA karışımı. Yapay zekâ yok denecek kadar az, hatta diyorum: yok. Birbirini tekrarlayan görevlere birde oynanabilirlik sorunlarını eklediğinizde belki de ortaya çok kötü bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz ama sanıyorum yapımcıların elinde sihirli bir değnek var ya da acemi şansı belki de, çünkü oyun bütün bu sorunlara rağmen zevkli. Çok uzun süreli olmasa da eğer gerçekçilikten uzak, tamamıyla özgür olduğunuz bir adada adam öldürmek, paraşütle araçların arkasına asılmak, bir helikoptere çengel takıp sallanmak istiyorsanız sırf boş vaktinizi geçirmek için Just Cause’u deneyebilirsiniz.