Metal Gear Solid V: Ground Zeroes

Eylül 2006 Yılında, dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W.Bush, Amerikan toprakları dışında CIA tarafından yönetilen gizli hapishaneler olduğunu resmen kabul etti. Daha önce bu tarz bölgelerin varlığı pek çok insan hakları örgütü tarafından açıklanmasına rağmen, hükümet sansürüne takıldığından, insanoğlunun yarısından fazlası, dünya üzerinde insanların hiçbir yasaya tabii tutulmadan işkence gördüğü, söz konusu devletlerin kafasına eseni yaptığı bu kara bölgelerden habersizdi.

Yeryüzünde sadece Amerika Birleşik Devletleri değil, pek çok güçlü ülkenin buna benzer gizli hapishaneleri, zindanları ya da diğer adıyla “Kara Bölgeleri” mevcuttur.

Kara bölgelerin yasallığı, dünya çapında hala sorgulanmaktadır, bu bölgelerde kalan tutukluların yasal hakları yoktur, insan hakları yoktur, hakları yoktur.

Her yıl, dünya hükümetleri tarafından binlerce insan bu kara bölgelerde, çeşitli sebepler yüzünden tutulmakta, bu tutukluların pek çoğu intihar etmekte ya da gizemli bir şekilde “ortadan kaybolmakta”

Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan, Irak gibi işgal ettiği ülkelerde 50’den fazla kara bölgesi bulunmaktadır. Aynı zamanda 17’den fazla gemiyi mobil kara bölge olarak kullanan Amerika, Libya, İsrail, Kenya, Romanya, Pakistan, Polonya, İngiltere, Somali ve Suriye gibi pek çok ülkede de benzer kara bölgelere sahiptir.

Bu kara bölgelerden en ünlüsü ve medyaya yansıyanı, Bush hükümeti tarafından 2002 yılında, 9/11 saldırılarından sonra kurulan Guantanamo’dur.

Yukarıdakileri yazma sebebim, Hideo Kojima’nın neden Metal Gear Solid serisini yaptığını anlamanız içindi. MGS gibi bir seri ile ilgili yazarken, sadece teknik özelliklerini, oyunun süresini, oynanışını, grafiklerini ve müziklerini yazamazsınız çünkü her MGS oyununun anlatmak istediği ayrı bir derdi vardır.

Peki neler gördük? Metal Gear Solid serisi bize karakterlerinin kişisel hikayelerinin ekseninin çok dışında, büyük resimde neler anlatmaya çalıştı şimdiye kadar?

İlk Metal Gear Solid, Amerikan hükümetinin kara projeleri ve nükleer silahlanma politikaları ile ilgiliydi. Metal Gear Solid: Sons of Liberty, hükümetlerin gelecekte insanlara uygulayacağı toplu sansür ve kimlik şekillendirme politikalarını konu alıyordu. İnsan neydi, kimliğini nasıl kazanırdı, benliğimiz gerçekten bize mi aitti yoksa bizler sadece gerektiğinde yaratılan ve kendisi için düşünemeyen, yurttaş yaratma politikalarının sonucu muyduk?

Her yıl, dünya hükümetleri tarafından binlerce insan bu kara
bölgelerde, çeşitli sebepler yüzünden tutulmakta, bu tutukluların pek
çoğu intihar etmekte ya da gizemli bir şekilde “ortadan kaybolmakta”

Metal Gear Solid 3: Snake Eater, Soğuk Savaş dönemine inerek bizlere sorunun kökeninde yatan, milliyetçi duyguların kitleler tarafından sömürülme yöntemlerini ve bunların sonucunda harcanan hayatları anlatıyordu.

Metal Gear Solid 4: Guns of Patriots ise günümüze geri dönerek savaşın artık gölgeler ardında oynanan bir güç oyunu olmaktan çıktığını, savaşın artık bir gereklilik, bir iş modeli olduğunu yüzümüze çatır çatır vuruyordu.

Peace Walker, bu bağlamda, barışın aslında savaşın kardeşi olduğunu, ikisinin de insan yaratımı kavramlar olarak, insanoğlu bu dünyada yürüdüğü sürece, var olacağını gösteriyordu. Savaş ve barış, yaşamla sulanan topraklar üzerinde yürüyen iki kardeşti aslında.

Metal Gear Solid serisini bu bağlamları açıklamadan anlatamazsınız, eleştiremezsiniz, MGS serisi üzerine bunları bilmeden konuşmak, boş bir şişeden su içmektir.

Belki bilmiyorsunuz ama Metal Gear Solid V, aslında iki oyundan oluşuyor. Metal Gear Solid V: Ground Zeroes ve Metal Gear Solid V: The Phantom Pain.

Bunu basitçe anlamanız için Metal Gear Solid 2: Sons of Liberty’de TANKER ve PLANT örneği ile anlatacağım. Hatırlarsanız Sons of Liberty’de oyunun geneline kıyasla 1-2 saat süren ve Solid Snake’i yönettiğimiz TANKER bölümü vardı, o bölüm bittikten sonra hikaye Raiden’ı kontrol ettiğimiz PLANT bölümüne geçiyordu ve asıl oyun orada başlıyordu. Metal Gear Solid V’te aynı mantık işte, tek fark, Ground Zeroes, Phantom Pain’den önce çıkan ve ayrı bir ücret ödemenizi gerektiren bir “giriş” bölümü.

“Bu bir barış işareti değil, Kojima’nın Peace Walker’dan Phantom Pain’e çaktığı selam”

Kojima’nın bu kararı, tartışılıyor elbette. Yani kimse ana hikayesi maksimum 2 saatte bitecek bir “oyuna” 30 dolar vermek istemiyor, haklı oldukları yanlar yok mu? Var tabii ki. İndirilebilir içeriklerin daha makul fiyatlarına baktığımız zaman, Ground Zeroes’un fiyatı da epey yüksek kalıyor haliyle, bu sebeple ben Ground Zeroes’u nasıl değerlendirmem gerektiğini bir süre bilemedim. Hala da bu soruna bir çözüm bulabildiğimi söyleyemeyemeyeceğim çünkü oyunun giriş bölümünü ana oyundan ayrı bir şekilde satmak oyun dünyasında yeni bir şey ve bu sebeple örnek teşkil ediyor.

Burada size alıp almamanız gerektiğini söylemek istemiyorum,  Metal Gear Solid serisini benim kadar seviyorsanız zaten alacaksınız, Metal Gear Solid serisini bilmiyorsanız da neden Ground Zeroes gibi hikayenin tam ortasından giriş yapmak isteyesiniz zaten? 

Evet, Ground Zeroes’un ana hikayesi 2 saat sürüyor (Ben oyunda bütün tutsakları kurtararak 76 dakika içinde bitirdim mesela) fakat bu oynanış tarzınıza göre değişiyor tabii, Ground Zeroes’un ana hikayesi dışında yapabileceğiniz Jamais Vu (Xbox versiyonlarında) ve Deja Vu (PS versiyonlarında) gibi görevler de mevcut, bunlarla vakit geçirmekte epey zevkli ama MGS oyuncularının yine de çok ilgisini çekecek şeyler olmadığını söylemem gerekiyor, yani ana hikayeyi bitirdikten sonra zaten öyle bir hevesiniz kursağınızda kalıyor ki, benim içimden diski bir daha konsola sokmak gelmedi en azından.

Peki ne bu meşhur Ground Zeroes hikayesi? Şimdi Peace Walker oynamadıysanız, büyük ihtimalle hikayenin Big Boss tarafında neler olup bittiğini Metal Gear Solid 3: Snake Eater’dan itibaren hatırlıyorsunuzdur, bu da Ground Zeroes için epey yetersiz anlamına geliyor. O sebeple ben ufak bir özet geçeyim.

The Boss’un ölümünden sonra Amerikan Hükümeti tarafından bir kahraman olarak ödüllendirilen Snake, artık çevresinde Big Boss olarak bilinmektedir. Big Boss titrine karşı mesafeli duran bu kahraman, hala adını Naked Snake olarak kullanmaktadır. 1964 ve 1970 arasında Mozambik sivil savaşı dahil pek çok savaşta bulunan Snake, 1970 Yılında eskiden dahil olduğu FOX biriminin Güney Amerika’da bir Sovyet üssünü ele geçirip bağımsızlık ilan etmesi üzerine, kendisini FOX’un tutuklusu olarak bulur ve Güney Amerika’da sorgulanır.

Amerikan Hükümeti bunu fırsat bilip Snake ve Zero’yu FOX biriminin isyanını organize etmekle suçlar. Snake, tutsakken Roy Campbell ile tanışır, buradan birlikte kaçarlar. Snake bunun üzerine ismini temizlemek için çalışır.

Portable Ops’ta geçen olaylardan sonra 1972 yılında Snake Kolombiya’da, San Hieronymo’da birlikte çalıştığı askerlerle birlikte Kolombiya hükümetinin paralı askeri olur. Bunu takiben Kazuhira Miller ile tanışan Snake, kendi gerilla grubu Militaires Sans Frontieres’i (Sınırları Olmayan Askerler) kurar.

1974 Yılında Kolombiya Barranquilla’da Ramon Galvez Mena ve Paz Ortega Andrade ile görüşen Snake, ikilinin bölgede yaşanan Amerikan manipülasyonunu durdurması konusunda isteğini geri çeviremez. Görüşmeden altı gün sonra MSF harekete geçer. Snake bu trajik hikayenin sonunda The Boss’un asker kimliğine ihanet ettiği sonucuna varır, MSF’in üssünü güçlendirir ve hiçbir ülkeye hesap vermeyen dünyanın tek askeri gücü olarak ortaya çıkar. Peace Walker’ın sonunda Paz’ın aslında The Patriots (o zamanki adı ile Cipher) ajanı olduğunu öğrenir, asıl adı Pacifica Ocean olan Paz, MSF’in Metal Gear’ı ZEKE’i kullanarak Snake ile savaşır fakat savaşın sonunda ortadan kaybolur.

Ve Ground Zeroes için temeller atılır.

Ground Zeroes, 1975 Yılında, Big Boss’un Paz’ın hayatta olduğunu öğrenmesi ile başlıyor. Okyanusta sürüklenirken bulunan Paz, Cipher tarafından geri alınır. Paz’ın çifte ajanlık yaptığından şüphelenen Cipher, genç kızı Küba topraklarında Amerika’nın kara bölgelerinden biri olan Camp Omega’da hapseder. Snake ve Kaz, olayların derinliğini öğrenmek ve kendilerini güvenceye almak için Paz’ı oradan çıkartmaya karar verirler fakat MSF’in genç üyelerinden Chico daha erken davranır. Chico’nun kendi başına hareket etmesinin sonuçları ağır olur ve o da Camp Omega’da esir düşer.

Yeni jenerasyon oyunlar çıkmaya başladığından beri, birbirimizi kandırmayalım, hiçbirimiz o muhteşem grafikleri ve sözü geçen oynanışı göremedik. Açıkçası, ben de görememiştim, ta ki Ground Zeroes’u, PlayStation 4’te görene kadar.

Gelen SOS mesajlarından kampın yerini öğrenen Big Boss ve Miller, Paz’ı kurtarma görevine Chico’yu da dahil ederler fakat bölgenin siyasal hassasiyeti yüzünden Big Boss’un Camp Omega’ya tek başına girmesi gerekecektir.

İşte tam bu noktada Ground Zeroes başlıyor, Big Boss, Camp Omega’dan Chico ve Paz’ı kurtarmalıdır. Başka bir şüpheli durum ise Birleşmiş Milletler’in aynı gün MSF’in üssüne yapacağı nükleer silah teftişidir.

“Kojima-san’ı kurtardığımız bir görev de var.”

Snake bu teftişten her ne kadar rahatsız olsa bile, Huey Emmerich her şeyin yolunda gideceği konusunda Kaz ve Snake’i telkin eder.

Ground Zeroes, Snake’in tek bir gecesini anlatıyor. Görevimiz Camp Omega’ya girip çıkmak, bunu yaparken yakalanmamak. Bu görevin uzunluğu, sizin oynayış tarzınıza göre oldukça farklılık gösteriyor. Yukarıda anlattığım gibi, ben basitçe 76 dakika içerisinde ana senaryoyu bitirdim, üstelik bu süre içerisinde hem Chico ve Paz’ı hem de geri kalan tutsakları kurtarmayı başardım.

Tabii o 76 dakika içinde kampın her tarafını didik didik etmedim, hem de diğer görevleri yapmadım.

Fakat şimdi bu uzunluk davasını yeniden dönmek üzere bir kenara bırakalım çünkü ortada çok daha başka bir şey var bahsetmem gereken.

Yeni jenerasyon oyunlar çıkmaya başladığından beri, birbirimizi kandırmayalım, hiçbirimiz o muhteşem grafikleri ve sözü geçen oynanışı göremedik. Açıkçası, ben de görememiştim, ta ki Ground Zeroes’u, PlayStation 4’te görene kadar.

“Fox Engine, ışığı muazzam kullanıyor”

Ground Zeroes, video oyunları tarihinde şimdiye kadar geliştirilen en foto gerçekçi grafik teknolojisini bizlere sunabilmeyi başarmış. Karakterler, ifadeler, oyun dünyası, ışıklar ve geri kalan bütün görsel öğeler o kadar iyi ki, gerçekten oynadığınız şeyin bir filmden farkı olmadığını söylemem gerekiyor. Özellikle Kojima’nın Metal Gear Solid serisinin başından beri hareket yakalama teknolojisinin bu kadar üzerine gitmesi, kesinlikle artık son noktasına varmış.

Bütün bu muhteşem görselliğin üzerine doğal animasyonlar, doğal hareketler ve oyun dünyasının sizin hareketlerinize tepkisi, oyuncuyu Ground Zeroes’un dünyasına öyle güzel bir şekilde davet ediyor ki, soluksuz bir tecrübe yaşatıyor diyebilirim.

Foto gerçekçi grafikler dışında Ground Zeroes pek çok yeni şeyi deniyor aslında. Kojima, Metal Gear Solid 4’te bir anlatım yöntemi olarak kullandığı ara sahne tekniğini artık tamamen ortadan kaldırmış durumda. Oyun tek bir kamera üzerinden, ara vermeden sürekli akıyor. Başka planlar, başka açılar yok, sadece tek kamera üzerinden akan bir hikaye var.

Bu çok akıllıca. Neden akıllıca diyorum biliyor musunuz? Bu sayede oyundan bir saniye bile kopmuyorsunuz çünkü. Yani artık 30 dakikalık ara sahnelerle anlatılan bir Metal Gear Solid yok, Kojima serinin kendi kendisini yenilemesine izin vermiş.

Bütün bu yenilikler, MGS’nin genel çerçevesini de değiştirmiş tabii ki. Mesela artık codec yok. Codec yerine oyunun içine yedirilen radyo konuşmaları var. Siz oynarken bu konuşmalar devam ediyor, zaten bir yandan Metal Gear ile savaşıp bir yandan codec ile 15 dakikalık konuşmalar yapan Snake görmek kabul etmek istemesek bile biraz garip oluyordu doğrusu.

Genel olarak oyunun çerçevesi değişmiş dedim. Buna her şey dahil. Snake artık daha hızlı, daha aktif ve çok daha doğal hareketlerde bulunuyor. Özellikle savaşırken, hiçbir zaman tam olarak yaşayamadığımız Metal Gear aksiyonunu artık gönlünüzce yaşayabiliyorsunuz, silah değiştirmek, buna göre taktiklerinizi değiştirmek ve çeşitli durumların içerisine girip çıkmak eskisinden daha rahat. Oyunun açık dünya yapısı, tamamen kendinize özgü bir oynanış yaratmanıza gerçekten izin vermiş.

Yani artık kendinizi yere atıp daha sonra yerden iki adamı pistolle kafadan vurup, kuledeki adam görmeden arkasından tırmanıp etkisiz hale getirebiliyorsunuz, bütün bu olaylar ise 5 saniye içerisinde gerçekleşebiliyor, oyunun o klasik yavaşlığı artık söz konusu değil. Eskisinden hızlı ve güçlü olan tek element tabii ki Snake değil, düşmanlar artık o istediğimiz keskin zekaya sahip.

Bir çıtırtı yapın, uzaktan birisine bir el silah sıkın, hemen birbirleri arasında haberleşip sizi bulana kadar durmuyorlar. Gerçi hala ufak tefek şeyler ile yapay zekayı kandırmak mümkün. Mesela ben Paz’ı kurtarmanız gereken alana önüme çıkan herkesi vurup girdim, daha sonra peşimden gelenlerden kurtulmak için durum yatışana kadar saklandım, en sonunda bunu yutup geri çekildiler oysa bir tık daha arasalar kafama kurşunu sıkabilirlerdi.

Yapay zekayı böyle ufak oyunlar yaparak kandırabilmeniz mümkün fakat öteki türlü hata kabul etmiyor. Böyle şeyleri denemek için 20 kere yaptım, 2 tanesinde falan başarılı oldum, öyle diyeyim.

Ground Zeroes, oyunda gerçekçilik öğesini “gerçekten” ağır bir şekilde kullanıyor. Artık bir sağlık barımız yok, haritamız yok. Harita gibi verilere Options tuşuna basarak iDroid ara yüzünü kullanarak giriyoruz, isterseniz gerçek hayatta telefonunuza da iDroid uygulamasını kurup harita gibi şeyleri oradan takip edebiliyorsunuz, bu insanı baya havaya sokuyor.

Kojima’nın sürekli olarak övündüğü şu “açık dünya” oynanışının hakkını vererek çalıştığını da söylemek isterim. Camp Omega tek bir alan olabilir ama girmek ve görevinizi gerçekleştirmek için onlarca yolunuz var.  Bunun Phantom Pain’in devasa coğrafyalarında nasıl çalıştığını görmek için sabırsızlanıyorum.

Fakat şimdi yine tatsız konuya geri dönmenin zamanı geldi sanırım. Ground Zeroes ve kısalığı.

Evet oyun kısa, evet 76 dakika içerisinde ana hikayeyi bitirdim ve hevesim kursağımda kaldı.

“Giriş oyunu” satmak oyun dünyasında yeni bir şey ve bunun trend olmamasını umuyorum açıkçası. Ground Zeroes eğer Phantom Pain ile birlikte çıksaydı, herhalde içerik olarak inanılmaz doyurucu ve muhteşem bir oyun olurdu fakat bu haliyle GZ’nin içeriği çok zayıf.

DLC tadı veren ana görev, ayıp olmasın diye konulmuş ve hikaye ile bağlantısı olmayan yan görevler derken, Kojima’nın Phantom Pain için çizdiği portrenin tadı kaçıyor. Yani her şey çok güzel, her şey fevkalade görünüyor fakat Ground Zeroes kısalığı ile bir vaha gibi bunun gerçek olup olmadığının ayrıdına varmamızı engelliyor.

Bu sebeple Ground Zeroes’un bir “prequel” olduğunu göz önünde bulundurarak yazdım bu yazıyı.

Ground Zeroes tam bir oyun mu? Bu tartışılır ve tartışılacaktır. Öte yandan, muhteşem görsel kodu, nefis müzikleri, atmosferi, mekanikleri ve anlatmaya çalıştıkları ile Ground Zeroes, hem video oyunlarının yeni jenerasyonu adına hem de Phantom Pain adına bizleri heveslendirmiyor desem yalan olur…

Artık yapacak bir şey yok, Kojima derler, vardır bir bildiği. Büyük usta daha iyisini yapana kadar, şimdilik en iyisi bu.

“Cipher bizi cehenneme gönderdi, fakat biz daha da derine ineceğiz, kaybettiğimiz her şeyi geri almak adına…”

Exit mobile version