Metro 2033

Nükleer bir felaketten sonra nereye saklanırdınız? Evinizin bodrumuna mı?
Yoksa koşarak kaçmak gibi saçma bir çözüm mü üretirdiniz? Öyle görünüyor ki
Ruslar bu durumda ne yapacaklarını biliyor.

Rus yazar Dmitry Glukhovsky’nin aynı adlı romanından uyarlanan hikayemiz,
nükleer felaketten 20 yıl sonraki dönemde, Moskova’da geçiyor. İnsanlar bu
olayın ardından metro sistemine kaçmışlar ve uzun bir süredir de burayı evleri
bellemiş durumdalar. Her bir metro istasyonu küçük bir şehir halini almış.
Kontrol ettiğimiz karakterimiz genç Artyom ise yaşadığı “şehir”de beliren
tehlikeleri diğer istasyon-şehir’e iletmek için yola çıkıyor. Tabi ki bu
yolculuğunda mutantlar, yaratıklar ve haydutlarla karşılaşmakla da kalmıyor
Artyom. Neo-komünistler ve Neo-Naziler, bunların yanında “Dark Ones” adı verilen
ve insanlara neden saldırdıkları belli olmayan bir grup yaratık da
karşılacaklarımız arasında.

Klasik bir FPS oyunu olmayan Metro 2033, bu türe küçük yenilikler ve ayrıntılar
katarak sizi farklı bir dünyaya götürüyor. Atmosfer, Metro 2033’ün en büyük
kozlarından biri. Karanlık tüneller, dökük yıkık ama bir o kadar da canlı
şehirler, konuşmalar, sesler, ışıklar… Saymakla bitecek değil ama her biri o
kadar etkili oluyor ki, kendinizi Artyom gibi hissetmeye başlıyorsunuz.

Nefes almak lazım

Bu atmosfere en önemli katkıyı silahlar ve kullanılan ekipman yapıyor. Klasik
altıpatlar, kalaşnikof ve benzeri silahlar dışında, hava pompalayarak
kullanabildiğiniz silahlar da mevcut. Yüzeye çıktığınız zaman kullanabileceğiniz
gaz maskeniz, ışığınızı şarj etmek için kullanabileceğiniz küçük bir mobil
jeneratörünüz de mevcut. Gaz maskesine özellikle değinmemiz gerekiyor çünkü
oyunun en can alıcı özelliklerinden biri bu. Yüzeye çıktığınızda ya da zehirli
gaz bulunan bir yere geldiğinizde “G” tuşuyla maskenizi takmanız gerekiyor.
Maskeyi taktığınızda “T” tuşuyla saatinize bakarak, maskenin ne kadar vakti
kaldığını öğrenebiliyorsunuz. Etrafta bulacağınız filtreler otomatik olarak
bittikçe karakteriniz tarafından değiştirilebiliyor. Ancak bir çarpışma
sırasında gaz maskesi takılıysa, maskeniz zarar görebiliyor ve yenisini bulmanız
gerekebiliyor. Atmosfere yardımcı demiştik. Maskenin takılı kaldığı zamana göre
ekranınız buğulu gözükmeye başlıyor, nefes alış verişiniz hareketlerinize göre
artıyor ve sizi içten içe bunaltıyor: Aynı bir gaz maskesinin yapacağı etkiyi
birebir yaşamış oluyorsunuz.Silahların etkisi ise, kullandığınız mühimmatın aynı zamanda bir para birimi
olmasında yatıyor. Her çarpışma sırasında aklınızda kurşunlarınızı az harcamanız
gerektiğini söyleyen bir ses oluyor. Bu da stratejik ilerlemeyi gerektiriyor.
Yani Ramboculuk oynayamayacağınızı söyleyelim. Yine de insan düşmanlardan ve
etrafta bulacağınız silahlardan kurşunları alarak mühimmatınızı belli bir
seviyede tutabilmeniz mümkün. Çarpışmalardan bahsetmişken, aldığınız hasarı da
belli bir bar olarak göremiyorsunuz. Sadece ekranınızın kenarları kırmızı
olduğunda anlayın ki pek fazla ayakta kalamayacaksınız. Hemen “Q” tuşuyla sağlık
paketinizi kullanmanız gerekiyor.

Kurşunlarınızı para olarak kullanabileceğinizi söylemiştik. Bu parayla çoğu
şehirde bulunan pazarlardan çeşitli ekipman alabiliyorsunuz. Silahlardan tutun,
bombalara, sağlık paketlerine kadar bir çok değişik ekipman elinizin altında.
Görevlere başlamadan önce buradan yeterli ekipman almak oyunun da bir nevi
anahtarı halinde. Çünkü çatışmalar sırasında öyle anlar geliyor ki, makinalı
tüfeğinizi kaldırıp bıçağınızı kullanmaya başlamayı aklınızdan geçiriyorsunuz.

Görevlerinizi görmek ve pusulayla nereye gitmeniz gerektiğini anlamak için“M”
tuşuyla açacağınız günlüğünüze bakmanız gerekiyor. Günlük, ekranda bir menü
olarak belirmiyor. Sağ elinizde günlüğünüz ve sol elinizde bir çakmak beliriyor.
Yani günlüğünüze bakarken savunmasız kalacağınızı belirtelim. Bu yüzden çabuk
davranmanız gerekebiliyor. Görevinizi okurken yaratıklara yem olmak işten bile
değil.

İyi saklanın

Metro 2033’de şiddetli çatışmalar dışında, saklanarak gitmeniz gereken bölümler
de bulunuyor. Karanlığı olabildiğince iyi kullanıp, düşmanlarınıza sinsice
yaklaşabilir ve ummadıkları bir anda onları avlayabilirsiniz. Ancak bu yerlerde
dikkatli ilerlemeli, bubi tuzakları ve sallanan boya kutularına dikkat
etmelisiniz. Boya kutuları ve yerdeki camlar, üzerlerine geldiğinizde ses
çıkardıklarından, düşmanlarınız tarafından fark edilmenize neden oluyor.

Yükleme ekranlarında Artyom’un anlatımı bulunuyor. Sesli ve yazılı olarak birer
paragraflık bu anlatımlar, oyunu daha iyi anlamamıza ve karakteri daha iyi
tanımamıza yardımcı oluyor. Bu paragrafların direkt kitaptan alınıp alınmadığı
hakkında bir bilgi yok. Ancak siz de bizim gibi oyunu oynadıktan sonra fellik
fellik kitabı arayacaksınız, emin olun.



Anlatım demişken ses ve müziklere değinmeden geçmeyelim. Sesler de en az çevre
kadar detaylı işlenmiş. Özellikle Rus aksanlı İngilizce konuşan karakterler,
hatta votka içerek Rusça birşeyler mırıldananlar sizi gerçekten Moskova’nın
metrosunda olduğunuza inandırıyor. Etrafta gitar çalan insanlar ya da eski bir
plakta çalan şarkılar, bize biraz olsun Fallout tadı da yaşatmadı değil. Bunun
dışında orkestral tarzdaki müzikler olması gerektiği gibi yapılmış.Gözlerinizi etraftaki detaylardan alamayacağınızı belirtmeliyim. 4A Games öyle
iyi bir iş çıkarmış ki, çevrenizde bulunan herşeyi detaylıca incelemek
istiyorsunuz. Öyle ki, ofiste oyunu oynarken dinamik ışıklandırmaya, gölgelere,
ayrıntılı yapılara, her yerde farklı kaplamalar olmasına ve benzeri birçok şeye
hayran kaldığımızı söyleyebilirim. Buradaki sorun, çevredeki eşyalarla olan
etkileşiminizin sınırlı olması. Örneğin gitarın üzerine gelip “E” tuşuna
bastığınızda bir akor duyuyorsunuz. Işıkları söndürüp açabiliyorsunuz. Bir de
bazı zamanlarda sizden bu tuşa basmanız isteniyor. Söz gelimi bir kapıyı açmak
ya da bir yaratığı uzaklaştırmak için arka arkaya bu tuşa basmanız gerekebilir.
Ancak bütün etkileşim bunlardan ibaret. Biraz olsun daha fazla etkileşim
bulunsa, bu küçük ayrıntılar oyunu daha eğlenceli hale getirebilirdi.

Grafik motorunun çevreye etkisindeki başarının aynısını karakter modellemesi
için de söylemek isterdim. Ancak modellemeler zamanın gerisinde kalmış
diyebiliriz. Göze güzel gözükmesine rağmen, “daha iyisini gördük” dememize neden
oldular. Bu konunun dışında animasyonlar oldukça iyi ve karakterlerin
bulundukları ortamlarla etkileşimleri için “olmuş” diyebiliyoruz. Örneğin bir
saldırıdan sonra yerler yaratık cesetleriyle dolu bulunurken, hemen yandaki
büyük metal kapı açıldığında, mantıklı bir şekilde cesetler kapının önünde
sürükleniyor. Bu gibi küçük ayrıntıların, oyuncuları da mutlu edeceğinden
eminiz.

Karanlık, havasızlık ve radyoaktivite

Metro 2033’ün bazı eksileri de yok değil. Grafiksel küçük hatalar mevcut.
Örneğin farenizi olabildiğince aşağı çektiğinizde bacaklarınızın olması gereken
yerde kocaman bir boşlukla karşılaşıyorsunuz. Bu gibi küçük detaylar can sıkıcı
olabiliyor. Düşmanlarınızın, özellikle insan düşmanların yapay zekaları sorunlu.
Bu yapay zeka sorunu oyunun atmosferine ters bir etkide bulunuyor. Oyunun nVidia
3D Vision desteğiyle geldiğini de belirtelim. Yani 120 Hz monitör ve nVidia 3D
Vision gözlük sahipleri yaşadı. Ancak PC versiyonu, Xbox 360 versiyonunda olduğu
gibi geniş ekran desteği olmadan geliyor. Bu da ileride bir yamayla düzeltilirse
PC sahipleri için daha iyi olacak. Ayrıca bir multiplayer modunun da
bulunmadığını da söyleyelim.

Oyunu S.T.A.L.K.E.R.’a benzetenler için küçük bir not düşelim. 4A Games,
S.T.A.L.K.E.R.’ın yapımcısı GSC Game World’den ayrılan Oles Shiskovtsov ve
Aleksandr Maksimchuk tarafından kurulmuş. Bu programcılar aynı zamanda
S.T.A.L.K.E.R.’ın motoru olan X-Ray motorunun da geliştirilmesinde çalışmışlar.
4A’nın motoru ise X-Ray’in geliştirilmiş bir multiplatform versiyonu. Konunun da
benzer olması sebebiyle birbirlerine benzediklerini söyleyebiliriz. Ancak Metro
2033 “atmosfer” konusunda odaklanmış ve bunu iyi kotarmış bir oyun.

Sonsöz olarak Fallout ya da S.T.A.L.K.E.R. kopyası diye bu oyunu almamazlık
etmeyin. Çünkü Metro 2033’ün ne kadar farklı ve derin bir dünyası olduğunu oyunu
oynadıktan sonra farkedeceksiniz.

Exit mobile version