Hastalıklar, felaketler, şimdikinden de kötü bir dünya ve her zaman geçmişe doğru özlemi yansıtan yaşlı gözler, olası kaos teorilerinde fazlasıyla bahsedilen unsurlardır. Kötü olaylara ve oluşumlara karşı koymak isteyen bir kahraman ve koruması gereken kendisinden güçsüz insanlar da her daim bu senaryoların parçalarındandır.
Kahramanımız Nier, günümüzden uzak bir yılda, dünyayı tehdit eden ölümcül Black Scrawl hastalığına karşı mücadele veriyor. Zira milyarlarca insan tehlike altında olduğu gibi, Nier’in küçük kızı Yonah da bu durum karşısında savunmasız durumda. Böylelikle ilk amacımızın bu küçük kızı korumak olduğunu öğreniyoruz.
Nier, bir aksiyon oyunu, ancak bünyesinde bir takım RPG öğelerini de barındırıyor. Bir gelişim sistemi var ve yapacağımız hamleler sonucunda seviye atlıyoruz. Bu konuda özellikle ilk bölüm beni şaşırtmıştı. Her yerin karlarla kaplı olduğu, ancak Nier ve kızından başka insanın bulunmadığı bir ortamda, yanmış yapraklardan oluşmuş yaratıklarla mücadele veriyoruz. Bu mücadeleler sırasında neredeyse her vuruş, bize yeni bir “level puanı” olarak geri dönüyor. Herkesi hallettikten sonra da boss ile karşılaşıyoruz ve onu da öldürdüğümüz takdirde yeni göreve doğru yol alabiliriz. İşin ilginci, ben bunu yaptığımda 30 level’ı geride bırakmıştım.
Orda bir köy var uzakta
Bölüm değişti ve böylelikle karların yerini gökyüzünde güneşin parladığı, etrafı yeşil ovalarla çevrili küçük bir köy aldı. İşte Nier ve küçük kızı Yonah’ın köyü. Yonah, oldukça hassas bir kız ve babasına çok düşkün. Dolayısıyla sık sık onunla sohbetler ediyor, kâbuslarını, düşüncelerini dinleyerek yol gösterici rolünü üstleniyoruz. Tabii ki asıl işlerimiz, evden dışarıya çıkınca başlıyor. Görev alacağımız, ticaret yapabileceğimiz ve oyunumuzu kaydedebileceğimiz noktalar, haritada gösterilebiliyor. Örneğin kayıt işlemi için posta kutusuna gitmek yeterli.
Görevlerimizin bazıları çok kolay, bazıları ise çok zor. Para kazanmak için yapabileceğimiz bazı görevler de var. Mesela belirli bir miktarda et bulup, markete satmalıyız. Böylece para kazanabiliriz. Tabii ki herşey bu kadar kolay değil, ummadığımız bir anda yaratıklar etrafımızı sarıyor ve tedbirli davranmazsak kolaylıkla av olabiliyoruz. Haliyle boss dövüşleri de var. İşte asıl güç gösterisi burada yapılmalı. Çünkü onca görev sonucunda topladığımız büyüler ve silahları, bu tip güçlü düşmanlar karşısında kullanmalıyız. Aksi halde bir anlamı kalmaz değil mi?
Seviye sisteminin olduğundan ve bazı RPG öğelerinden söz etmiştik. Bu özellikler sayesinde görsel yönden de ekranı sarıp sarmalayan kombolarla karşılaşıyoruz. Zeminden dikenler çıkarabilir, oluşturduğunuz devasa köpeği düşmanlarınızın üzerine salabilir, alev toplarıyla onları yakabilir ve ya dev kasırgalarla harap olmalarını sağlayabilirsiniz. Her biri ve dahası sizi bekliyor.
Bu koçlar hormonlu
Oyunda yaşadığım, o esnada ben ve arkadaşlarımı gülme krizlerine sokan bir andan da bahsetmeden edemeyeceğim. Koç keserek et toplama görevini yerine getirirken, farkında olmadan bir koçun arkasına geçmişim ve o da bana çifte attı. Bu kulağa normal geliyor, ancak vurduğunda fazlasıyla kan akmasının ve karakterimi en az 4-5 metre öteye fırlatmasının pek de mantıklı bir açıklaması olamaz. Yine de bu görevde fazlasıyla eğlendiğimi söylemeliyim.
Nier’in grafikleri pek de iyi değil. Karakter tasarımları, çevre detaylarına nazaran daha iyi, ancak etrafa şöyle bir göz gezdirdiğimde aklıma “Super Mario” oyununda yer alan yemyeşil ve pürüzsüz ovalar geldi. Karakter animasyonları da pek hoşuma gitmedi. Ses ve müziklerin aklımda kalıcı bir etki bırakmadığını da ekleyeyim. Sonuç olarak Nier, iyi bir yapım değil. Piyasada çok daha iyi aksiyon oyunları yer alırken, Nier ile vakit kaybetmemenizi öneririm.