No More Heroes: Heroes’ Paradise

No More Heroes, Nintendo Wii için piyasaya sürüldüğünde bu oldukça şaşırtıcı bir duruma yol açmıştı. Zira bu kadar çok şiddet ve seksüel öğeler içeren bir oyunun, genel olarak “aile konsolu” olarak adlandırılan bir konsolda piyasaya sürülmesi bir anomali olarak adlandırılabilirdi aslında.

Aradan üç yıl geçti, No More Heroes olması gereken yeri buldu ve PlayStation 3’lerimizde boy gösterdi. Hiçbir şekilde sansür içermeyeceği ve HD olarak yeniden yapılandırılacağı söylenen No More Heroes bakalım söylediklerinin ne kadarının arkasında durabiliyor.

Benim adım Travis Touchdown

Genel olarak oyuna başladığımızda ve Travis Touchdown’ı kontrol etmeye başladığımızda şiddete aç bir Assassin özentisini yönlendirdiğimizi hemen anlıyoruz. Kendisi tek derdi UAA sıralamasında bir numara olmak olan genç bir dövüşçü. Açık arttırmayla satın aldığı Beam Katana’sıyla önüne geleni doğrayarak başladığımız oyuna başlamak için oldukça sade bir menüden geçmemiz gerekiyor.

Bu menüde yalnızca Options ve Start Game seçenekleri olduğundan açıklamaya ihtiyaç duyulacak bir durum yok. Options’tan görsel, işitsel ayarları yapabilir, PlayStation Move desteğini açıp kapatabilir, kontrollere göz atabilirsiniz. Ayrıca buradan altyazıları açıp kapayabiliyorsunuz.

Start Game diyerek oyuna başladığınızda ise oyun sizi hızlıca bir şekilde içerisine almayı başarıyor. Kısa bir “Tutorial” bölümünden sonra hangi hareketin hangi tuşla yapıldığını anlıyoruz ve başlıyoruz insanları doğramaya. Zaten oyunun tek amacı ve olayı karşınıza çıkan herkesi haritadan silmek olduğundan kimi görürseniz öldürmenizi tavsiye ediyorum.

Oynanış açısından da oldukça basit aslında. Fakat işin içine PlayStation Move’u sokmaya kalkarsanız, onuncu dakikadan itibaren oyunu kapatacağınızın garantisini veriyorum. Şahsen madem oyunda kılıç var, PS Move ile oynayıp katana sallayayım diye düşünürken, PS Move’u yalnızca standart Sixaxis mantığıyla kullandığını ve tek yaptığım şeyin, PS Move’u bana gösterilen yöne sallayarak kullanmak olduğunu fark ettiğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım açıkcası. Acaba ne zaman PS Move’u tam olarak kullanabilen bir oyunla karşılaşacağız diye düşünmeye başladım.

Tabii başkaları Move ile daha rahat oynayabilir bilemiyorum ama saf aksiyon olan bir oyunu yalnızca Sixaxis ve hatta DualShock 3 ile oynamanın keyfi kesinlikle bambaşka oluyor, bunu söylemem gerek. Kontrollere alıştınız ama bu kez dikkatinizi çok önemli bir nokta çekecek.

Bu nokta da, grafiklerin geliştirilmiş olduğu ama hiç yeterli olmadığı. Gerçekten kötü görünen modellemeler ve animasyonların üzerlerinde hiç durulmamış gibi geliyor insana. Oyunun amacı saf aksiyon hissi yaşatmak, diğer oyun ve filmlere göndermeler yapmak olsa da, sanki yapmak istediklerini yapamamış gibi görünüyor.

Grasshopper Manufacture grafikleri Wii’den PlayStation 3’e portlarken herhalde bir şeyler yolunda gitmemiş. Zaten kütük gibi olan animasyonlar iyice kütükleşmiş. Örneğin yolda yürüyen bir yayanın yanına gittiğinizde üzerine koşmaya başlayın ve yayanın nasıl Moonwalk ve Sidewalk yapabildiğini görün. Ben Michael Jackson’dan beri böylesini görmemiştim açıkcası.

Silvia kızımıza terbiyesizlik olmasın

Karizmatik ve yakışıklı Travis’in grafikleri kötü olsa da, oyunun insana yaşattığı aksiyon hissi oldukça doyurucu oluyor açıkcası. Çünkü oynanışın kolaylığı ve vahşet bir araya geldiklerinde oldukça iyi bir ikili oluşturuyorlar.

Travis’e hikayesi boyunca eşlik eden taş kızımız Silvia Christel (ki bu isim de yine bir gönderme, Sylvia Kristel ismini Google’da aratırsanız hemen anlayacaksınız neye gönderme olduğunu) bütün seksiliğiyle Travis’in başını döndürmeye devam ederken, bir yandan da onu içine soktuğu gizli Assassin liginde bir numara olması için destekliyor.

Aslında destek şekli biraz garip hatta köstek oluyor bile diyebiliriz ama yine de yanınızda yer alıyor. Bu arada Travis Touchdown’ın da Johnny Knoxville’den (Jackass TV şovundan hatırlarsınız) araklanmış bir karakter olduğunu da belirtelim yeri gelmişken.

Zaten tüm oyun boyunca Silvia’nın dibinden ayrılmayan Travis bir yandan da tek tek rakiplerini indirmeye devam ederken Silvia ile bir gece geçirebilmek için her şeyini feda edebilecek duruma geliyor dersek yalan söylemiş olmayız.

No More Heroes’ta görevleri yaparken, Santa Destroy adlı şehirde serbestçe dolaşabilir ve Batcycle yani Batman’in motosikletine benzeyen aracınızla bu gezi işini hızlandırabilirsiniz.
Yalnız GTA serisiyle karıştırmayın, araba çalmak ya da sokaktaki yayaları ezmek gibi aksiyonları yaşayamıyorsunuz.

Bu kadar vahşet içeren bir oyunda bunu engellemiş olmaları, hem de Midtown Madness gibi bin yıllık bir oyunun yaptığından daha kötü şekilde yapmış olmaları gerçekten düşündürücü.

Canınızı yakarım, kalbinizi kırarım

Kısacası oyun boyunca bir üst sıranızda bulunan kahramanı öldürmek için görevleri almanız, bu görevleri almak için para biriktirmeniz, para biriktirmeniz için ise oyunda bulunan şehrin değişik noktalarındaki yan görevleri yapmanız gerekiyor.

Bu yan görevleri, çeşitli binalarda bulunan iş merkezlerinden, suikast bürolarından ve haritada gezdikçe ortaya çıkaracağınız otopark vb. noktalardan alıyorsunuz. Yaptığınız görevler ise genellikle birilerini öldürmek olsa da, oyunun başlarında para için sağdan soldan Hindistan cevizleri toplayacağınızı da söylemem gerekiyor sanırım.

Bu ve benzeri görevlerle yeterli parayı toplayıp, haritada dolar işareti olarak gösterilen ATM’ye giderek para yatırmanız gerekiyor. Parayı yatırdığınızda motelinize döneceksiniz. Motelde seçenekleriniz oldukça fazla aslında. Odanıza geçtiğinizde silahınızı değiştirmek için bir yatak altı zulanız var. Drawer adıyla geçiyor olsa da “zula” daha güzel anlatıyor bence.

Ayrıca kıyafetinizi değiştirebileceğiniz dolabınız da odanızda bulunuyor. Telefon da sizin odanızda. Peki salonda ne var? Salon ise yemek yemek, tuvalete gitmek (ne yapayım tuvaleti demeyin, bu oyunda tuvaletler “Save” noktaları çünkü), TV izlemek gibi aksiyonlara ve odadan çıkmanıza yarıyor.

Motelden çıktığınızda ise merdivenlerden iniyor ve şehre adım atıyorsunuz. Buradan motorunuza atlayarak şehirde tur atabilir, yan görevleri yapabilir ya da bir sonraki rakibinizle karşılaşmak için buluşma noktasına gidebilirsiniz. Ayrıca açılan dükkanlardan gömlek, pantolon, gözlük gibi şeyler satın alabiliyorsunuz. Satın aldığınız eşya üzerinize gelecek, eskisi ise dolabınızda kendine yer bulacaktır.

Gelelim oyunun sesleri ve müziklerine. Sesler kesinlikle yerli yerinde, herhangi bir sıkıntısı yok diyebilirim. Seslendirmeler, diyalogların sürekli bir yerlere gönderme yapıyor olması nedeniyle oldukça komik ve güzel olmuş. Yalnız bir yerden sonra paranoyak olmaya başlıyorsunuz. “Acaba bu sefer neye gönderme yaptılar?”  sorularıyla içiniz içinizi yemeye başlıyor.

Seslerle ilgili söyleyebileceğim en önemli nokta, hepsinin neredeyse eski arcade oyunlarından apartılmış olduğu. Bu tamamiyle bilerek yapılmış bir hareket ve oyunun “arcade” havasına katkıda bulunuyor ama örneğin öyle bir kayıt müziği var ki, zaten uzun süren kayıt süresinde sürekli çalınca oyunu kaydetme isteğiniz ölecek.

Genel olarak atmosferi de sesler, müzikler, aşırı hızlı oynanış ve aksiyon hissiyle desteklenmiş ve idare eder bir düzeyde kalmış. Zaten oyun da “idare eder” klasmanında yer aldığından “cuk” oturmuş demek doğru olacaktır.

Santa Destroy’da gün batarken

2008 yılında piyasaya sürülen atasıyla aynı kusurlara sahip, aynı oyunu yalnızca PlayStation 3 ve Xbox 360 platformlarında daha iyi grafiklerle denemek için satın alır mısınız bilemiyorum ama söyleyebileceğim en önemli şey, oyunun kesinlikle çok kötü olmadığı hatta eğlenceli denebilecek düzeyde olduğu.

Fakat kusurları da öylesine kusurlar değil ve oyunun boss savaşları dışında neredeyse her savaşı aynı gibi. Gerçi “başka hangi oyun insanları keserken bir anda 10 kişiyi arka arkaya dizip size beyzbol topu fırlatır ve düzgün bir vuruşla 10 kişiyi labut gibi devirmenize izin verir?” soruma verilebilecek tek cevap; “başka hiçbir oyun bunu yapamaz” olacağından, sadece eğlencelik arayanlara tavsiye edebileceğim bir oyun olmuş No More Heroes: Heroes’ Paradise.

Exit mobile version