O.R.B.: Off-World Resource Base

Tam zamanını hatırlayamıyorum ama en azından üç sene geçmiştir Homeworld’ün çıkmasının üzerinden. Tam bir ekoldür kendisi. Yapılmayanı yapmayı becerip, kendi yolunu çizmeyi ve ardında diğerleri için Oz’a giden sarı tuğlalı yolu bırakmıştır. O.R.B.’de işte bu yoldan devam eden, ama aynı ama farklı yöntemlerle, tarzla, hissiyatıyla yolun dışında kalmayı bilen bir oyun.

Homeworld oynamamış ve konuyu bilmeyenler için bu türü kısaca özetlemek gerekirse, oyunu tam manasıyla üç boyutlu bir uzay stratejisi olarak tanımlayabiliriz. Birimlerinizi her açıdan yönetebilir, her açıyla oyun hakimiyetinizi sürdürebilirsiniz. Yani tamamen özgür bir ortamda strateji oynuyorsunuz. Geçelim oyunumuzun konusuna;

Bin yıl önceki bir savaşın ardından, evrim ve oluşum her zaman olduğu gibi devam etti. Yok olanların yerini doldurmak zorundaydı ana sahip, öyle de yaptı. Ama her zamanki gibi, en iyiyi yaratmadı da iyilerden iki farklı tür çıkardı. Ve onlara kendilerini özel sanma şansını verdi. Ta ki bu şansları, birbirlerini bilip birbirlerini fark etmelerini sağlayana dek.

İki Farklı Irk

The Malus:

Akıllı ve sinsi olduğu kadar taktik zekası da yüksek olan bu ırk, bu özelliklerinin sonucu olarak inanılmaz bir savaş yeteneğiyle dolu olarak karşımıza çıkıyor. Bütün bunlar, tabii ki onlara bahşedilen özellikler değil. Malus ırkı, ilk oluşumundan itibaren çok sıcak, susuz, yüksek yerçekimi seviyelerinde yaşama mücadelesi vererek evrimleşmek zorunda kalmış. Hayatta kalabilmeyi yapılarının öğrenebilmesi için, nesillerini feda etmek zorunda bırakılmışlar.

Her feda edilen nesilde, evrim onlara bir hediye daha vermiş ve bugüne gelmişler. İlk evrimlerinde hayatta kalanlar yaşamayı, sonrakiler ise yaşarken ortamı kendileri için kullanmayı öğrenmişler. Bizim konumuzun geçtiği basamakta ise artık bedenen, zihnen ve yaşayış olarak tam bir savaşçı rolündeler. Normal bir insandan kat be kat ağır, kemiklerinin ağırlığı ve sayıları normal birinin en az üç katı bir ırk haline gelmişler.

The Alyssians

Akıllı, bencil ve güzel görünüşlü ırkımız karşımızda. Alyssians, Aldus sistemi içinde rahat yaşayıp, düşünce ve öğretiler için kendilerine zaman ayırabilmişti. Sistemin onlara bahşettiği yaşam nimetleri, bütün evrimleri boyunca kendilerinin farkına varıp bencilliği öğrenmelerini ve kendilerini korumak adına da demokrasiyi icat etmelerini sağlamıştı. Sonuçta da demokrasinin yüzyıllar süren gidişatı, bencilliklerini hafif de olsa köreltmişti. Bencilliklerin yok olmasından artan zamanda, beyinlerini kullanarak öğrendikleri teknikler, ki bunlar genel hatlarıyla ölüleri incelemek, yaşam hakkında öldürücü bilgiler ele geçirmek gibi şeylerdi, genelde, onları profesyonel birer katil yapmıştı ister istemez.

Alyssians’ın tek eksisi, bilgiyle birlikte evriminde adımlarından sayılan sevgiyi öğrenmek adına aile bilincinin oturmasıydı. Onların duyguları vardı.

Teknolojiler

The Malus ırkının teknolojileri genel olarak çok yüksek savunma ve yüksek saldırı gemileri ile savaş yardımcıları üzerine kurulu. Araştırmaları genel olarak uzun sürüyor ama sonuçlar tatmin edici oluyor.

The Alyssians’lar ise bilgisi, demokrasinin ve bilgi oluşumunun bir getirisi olarak, Malus’lara nazaran daha düşük seviye görünse de araştırma süratleri ve üretim becerileri sayesinde bu farkı çabuk kapatabiliyor.

Strategy First’ün ne yapmak istediği anlaşılıyor sanırım. Bir evren yaratmak!
Irklarıyla, hikayesiyle, karakter bilimleriyle tam bir bulmaca oluşturuyoruz şu an itibariyle. Ve bence gerçekten uzun zaman beklenmeye değmiş bir oyun.
Biraz da bu yaratılmış evrene göz atalım.

Aldus System

Aldus sistemi, bundan yaklaşık 15.000 yıl önce, tanrılar zamanında oluşuyor. Oluşumundan 5.000 yıl sonra ise yaşamları paylaştırıp, hayata izin veriyor. Bu tarih, anlatıcı kitabın yazılmaya başlandığı tarih olarak kendine yer buluyor. Bundan 7.500 sene sonra kitabın son satırları yazılıyor ve yok oluşu not alıyor. Ama her yok oluşun bilinen ya da belki beklenen sonucu olarak, hayat kendine kaçacak bir nokta buluyor. Ve yok oluşun hemen ardından iki hayat kendini gösteriyor. Sistem bilinen uzayın uzak bir kısmında, iki gezegenden oluşuyor. Malus ve Alyssian bu sistemin sahip olduğu tek yıldızın paylaşımını yapan gezegenler. Gezegenlerin kaynak paylaşımı ise zıt kutuplar şeklinde. 

Sistemin üst katmanını oluşturan Malus, kayalık, sıcak ve yerleşime zor izin veren bir yapıya sahipken alt katmanı oluşturan Alyssian, onun tam tersine yeşillik, yerleşimin elverişli olduğu ve genel olarak nimetlerden en büyük payı almış olan kısım.

Öncelikle grafikleri incelemek istiyorum ama kısa süreceği aşikar çünkü oyunun grafikleri inanılmaz. Sistemin eski ve alt seviye olmasına karşın takılma yapmaması ve grafiklerin muhteşemliği beni tamamen kendine bağladı diyebilirim.

Çizimin Ruhu

Ortam elemanlarını yavaştan irdeleyerek konumuzu açıklığa kavuşturalım. İlk olarak arka fon. Bir uzay boşluğu resmedilmesi demek, yıldızlar, göktaşları, çeşitli bilinmeyen materyaller ve boşluk görüntüsü verecek bir siyah tonlaması çizmektir. Peki bunlar tek başına bir ortamı ayakta tutmaya yeterli mi? Bence hayır. Çünkü ortamı canlı kılan çizim değil, çizimin ruhudur. Daha ilk ekranda fark edeceksiniz ki O.R.B.’nin çizerleri bütün arka fonu hayatta kılmışlar. Yıldızlar durmuyor, göktaşları hareket halinde ve siz kendi işinizle uğraşırken, zamanın aktığını hissediyorsunuz.

Canlılık kısmını da atlar ve basit incelemelere geçersek şu açıkça görülüyor ki bu adamlar çok fazla poligon kullanmışlar. Uzaya ait materyallerin hiçbirinde kusur yok. Hepsi olması gerektiği kadar oval, olması gerektiği kadar sert bir düzlükte. Kullandığımız aletler de tam tersine köşeli ve oraya sonradan koyuldukları belli. Ama onların bile renk seçimi, dizaynı, hareketleri ortamın bütün elemanlarıyla uyumlu. Üstelik bu saydıklarımız bütün oyun boyunca geçerli. Yani kamerayı istediğiniz açıya çevirin, grafiklerde neredeyse hiç bozulma olmuyor. Bu da haliyle insanın göz zevkine gerçek anlamıyla hitap ediyor.

Ve bu grafik şöleninde bize eşlik eden sesler. Açıkçası ben grafiklerden sonra, seslerde de büyük başarı bekliyordum ama maalesef “sıradan” seviyesini aşamamışlar. Belki yüzlerce lazer sesi, binlerce roket sesi ya da milyonlarca farklı çarpma, patlama efekti yok ama bu kadar yenilikçi bir dizayn içinde ufak da olsa değişiklikler yapılabilirdi. Maalesef ki bu konuda bence ortalamanın üstüne çıkamayan bir özellik olarak kapanıyor konu.

Oynanabilirlik de üzerinde fazla durulmayacak kadar rahat ve kolay. Fare kombinasyonları bazen sıkıcı ve zorlayıcı olabiliyor ama ekranın alt kısmında bulunan yardımcı düğmeler sayesinde, kombine hareketler yapmadan da tam bir hakimiyet sağlamak mümkün. Zaten öğretim bölümünü oynarsanız bütün kontrollere sanki hep oynadığınız bir türmüşçesine alışıyorsunuz. Bu kısımda benden neredeyse tam puan almayı hak etti. Kontrollerden puan kırmanın tek sebebi, bazen oyunun istediğiniz harekete karşılık verememesi ve fazla sayıda birim kontrol ederken bocalaması. Örneğin 25 gemilik bir Duelist ordusunu eğer haritanın uzak bir köşesine yollar ve ani şekilde geri çağırmanız gerekirse, gemilerden bir kısmı dönebiliyor ve bazıları kalıyor ya da hepsi size doğru dönü, emri tekrarlamanızı bekliyorlar. Bu esnada hepsini seçemezseniz ve saldırı tarzı olarak saldırgan (aggressive) seçmişseniz, ordunuzun belli bir kısmına veda edin çünkü sağa sola saldırabilmek için gruptan ayrılmaya başlayacaklar.

Son söz olarak, bu oyunun şu an için bir devrimin ikinci adımı olduğunu söyleyebilirim. Atasının eksiklerine sahip değil ve onun artılarını daha da geliştirmiş. Bununla birlikte, mevcut hatalarının oyun motorundan değil de basit programlama sorunlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu da oyunun yaşlanma sürecinde, eskimesine izin vermeden makyaj yapılacağı anlamına geliyor.

Hegemonia’yı inceleyene kadar, yeni kralımız belli. Kaldı ki henüz yenilip yenilmeyeceği de belli değil. Bu tarzı sevmiyor olsanız bile muhakkak alıp bir şans verin. Emin olun ki hiçbir zevk alamasanız bile sadece grafikleri ve hikayesi sizi uzunca bir süre oyalayabilir.

Exit mobile version