Gözümü açtığım zaman dayanılmaz bir sıcaklık hissediyordum. Kızgın kumların
üzerine uzanmışım ve birileri gelip beni bulmuş. Beynimin her bir köşesi
zonkluyor ve dayanılmaz bir acı hissetmekteyim. Üstelik geçmişimle ilgili hiçbir
şey hatırlamıyorum. Dışarıdan gelen uğultular sanırım benim hakkımda ve bir uçak
kazasından bahsediliyordu. Yoksa o ben miyim? Peki nasıl sağ kalmışım, daha da
önemlisi, neden hiçbir şey hatırlayamıyorum? Sanırım başıma gelen şeyler, az buz
bir şeyler olmasa gerek.
İsmim de ne ki?
Yukarıdaki paragrafta, bildiğimiz ismiyle Ann Smith’in düşüncelerine yer verdik.
Bildiğimiz ismiyle diyoruz çünkü ismini oyunda başladıktan sonra karşılaştığımız
ilk insandan öğreniyoruz. Bize verilen bir kitapta bu isim kullanılmış ama yine
de hiçbir şeyden emin değiliz. Kendimizi Marania isimli ülkede, gizemli bir
prens tarafından yönetilen sarayda buluyoruz. Amaçlarımız o kadar fazla ki,
içlerinde kim olduğumuzu öğrenmek bile var. Bunu yapmak hiç de kolay olmayacak.
Paradise, son derece basit bir oynanabilirliği olan, point-and-click adventure
dediğimiz türde bir yapım. Yani, etkileşime girmek istediğimiz eşyalar üzerinde
imlecimizi getirip tıkladığımız türden. Afrika’da geçmekte olan yapımda, kıtanın
tüm atmosferi son derece güzel yansıtılmış ve özellikle çevre üzerinde
kullanılan detaylar bunu fazlasıyla göstermekte. Dünyadan bihaber biçimde
başladığımız maceramıza,saray içerisindeki insanlarla konuşup, çeşitli
bulmacaları çözdükçe yön veriyoruz. Yalnız, bulmacalar gerçekten bizleri çok
şaşırttı. İlk başta, karşıma Broken Sword serisindekilere benzer bulmacaların
çıkacağını düşünüyorduk, ancak yanından bile geçmiyorlar. Kesinlikle hepsi daha
zor ve mekanizmalarla ilgili bulmacaları çözmek için hazırlıklı olmamız
gerekiyor. Tabii çevreden alet edevat toplayıp bunları uygun yerlerde de
kullanmamız gerekiyor ancak bu düzenekli bulmacaların sayısı oldukça fazla.
Yalnız bulmacaları çözmek için keşfetmemiz gereken püf noktalarını bulmak son
derece zor, bu konuda oyuncular zor durumda bırakılmışlar ve bir mantığı çözene
kadar uzun zaman geçebiliyor ve ufaktan sıkılma durumları oluşmaya
başlayabiliyor. Konuyla ilgili daha fazla ipucu verilse, daha zevkli ve şevkli
biçimde çözmeye çalışabilirdik.Bizi seven oyun
Kontroller son derece rahat ve aslında üzerinde çok da konuşulacak bir şey
bulunmaya bir konu. İstediğimiz eşyalar ve insanlar üzerine tıklayıp etkileşime
girebiliyoruz. Hatta, imlecimiz buna göre değişiyor ve orada ne yapılması
gerektiğini daha rahat anlayabiliyoruz. Ekranın istediğimiz kısımlarına tıklayıp
hareketimizi sağlayabiliyoruz, iki kere tıklama yaptığımızda koşabiliyoruz.
Mouse’umuzun sağ tuşunu kullanarak inventory ekranını açıyor ve burada
istediğimiz eşyalar hakkında bilgi alıp gereken yerlerde kullanabilmek üzere
aktif hale getirebiliyoruz. NPC’ler de önemli bir rol oynuyorlar. Sonuç olarak
kaybetmiş olduğumuz hafızamızın bir kısmını geri almak için onlarla konuşmaya ve
bilgi almaya çok ihtiyacımız var. Enteresan bir özellik şu; onlara çok üsteleme
yaptığımız ya da çok soru sorduğumuz zaman sıkılıp bir süre muhabbete ara vermek
isteyebiliyorlar. Ann Smith oyunun başlarında özellikle prense görüşmek
istediğini birçok defa dile getiriyor ve olumsuz yanıt alınca üstlerine daha
fazla gidiyor, bu da diğerlerini sıkabiliyor tabii.
Görsel olarak Paradise gerçekten ilgi çekici gözüküyor. Arka planda önceden
render edilmiş grafikleri görebiliyoruz. Bu yapılırken, obje detaylarına da son
derece önem verilmiş ve ortaya çok güzel arka planlar çıkmış. Saray içerisinde
gezdikçe bunu daha da iyi görecek ve anlayacaksınız. Kendimizi bir ara turist
gibi hissedebilir ve çözmemiz gereken bulmacaları unutup kale içerisinde
yolculuk yapmaya devam edebiliriz. Yalnız, arka plan üzerinde dolanan, ana
karakterimiz dahil tüm karakterler birazcık sırıtmaktalar. Tasarımları arka
plandaki güzelliğe tam olarak uyum sağlamamışlar ve bir garip duruyorlar. Yine
de bunun üzerinde aşırı olumsuz konuşmaya gerek yok çünkü görüşümüz üzerinde
herhangi bir dezavantaj oluşturmuyorlar. Paradise’ı renklendiren diğer bir öğe
ise, ileride kısa bir süreliğine prensin siyah leoparını da kontrol etme şansına
sahip olmamız. Çok uzun sürmese de bir renklendirici görevi görüyor.
Yok böyle ülke
Oyun içerisindeki sesler de atmosferi sonuna kadar yansıtan cinsten. Özellikle
müzikler derin bir his veriyorlar ve kendimizi bu fantastik havaya aniden
kaptırıveriyoruz. Şahsen Arap ezgilerini seven bir kişi olarak, burada
kullanılan ezgiler de son derece hoşuma gitti. Bizi direkt olarak Afrika
havasına sokuyor. Paradise, klişe bir hikaye sunuyor olmasına rağmen, bize
yaşattığı atmosfer ve güzel mekanları ile alkışı hak etmekte. Bir de bulmacalar
biraz daha anlaşılır ve karmaşık yerlerde olmasaydı daha da iyi olurdu ama
olsun, buna da şükür diyerekten, Paradise yapımcılarına içten bir teşekkür
ediyoruz.