Bu haftaki en üzücü haberlerden birinin halen etkisindeyiz: Ferhan Şensoy’u kaybetmemizin…
Türk tiyatro, sinema ve ses sanatının önde gelen ve unutulmayacak efsane isimlerinden biriydi. Hatta idolleştirdiğiniz birçok dizi ve film oyuncusunun da hocasıydı.
Ne yazık ki sosyal medyada üzüntümüzü dile getirsek de, Ferhan abimizin temmuz ayından beri tedavi gördüğünden bi haberdik ne yazık ki. Sevenleri olarak, o yaşarken ona manevi bir şekilde destek gösteremedik.
Hayatını bugüne kadar tiyatro, sinema, ses sanatçılığ, yazarlık gibi birçok dala adasa da, onun her ne kadar “Ferhangi Şeyler” adlı stand-up benzeri fakat kendi diliyle stand-up olmayan tek kişilik oyunuyla tiyatro oyunuyla tanınmış olsa da, o oyunun, bugünlerde bile popüler olmasını tek bir şeye borçluyuz: O da “Pardon” filmine…
Pardon filmi, aslında mart ayında kendisini kaybettiğimiz Rasim Öztekin ile birlikte çeşitli değişkenlik gösteren oyuncular ile “Çok Tuhaf Soruşturma” adı altında bir tiyatro oyunuydu ve filmden farksız bir diyaloglar ve ilerlemeler kaydetmekteydi. Tabii film uyarlamasında birçok değişiklikler yapılsa da, özüne sadık bir oyundu. Belki de Pardon filminin bu kadar kaliteli oyunculuk sergileyen bir yapım olmasını, defalarca prova niyetine oynadıkları bir oyunda olan tecrübelerdi. Hatta belki de değil, su götürmez bir gerçek.
Senelerdir bu oyun ile il il, hatta ülke ülke dolaştılar. Ülkelerden kastım da Almanya, Belçika, Fransa gibi Türklerin yoğunlukta olduğu ülkelere… (Ülke kısımlarını örnek olarak kabul edin lütfen)
Evet, başlıkta da dediğim gibi; “Ya tiyatro oyunu olarak kalmaya devam etseydi…”
O kadar turnelere rağmen, bu oyun, yani “Pardon” filminin özü olan “Çok Tuhaf Soruşturma”, ne yazık ki “Pardon” filmi ile tanındı. Bana kalırsa bu oyunun filme uyarlanması, verilmiş en güzel kararlardan biriydi.
Bana en değerli Türk filmlerini say deseler aklıma GORA, Kurtlar Vadisi Irak, Babam ve Oğlum, Kaybedenler Kulübü gibi kültleşmiş birçok film gelir fakat her sene sayısız Türk filmi piyasadaki yerini alırken, kalite açısından ve hatta oyuncuların bile tiksinerek oynadığını belirttiği filmler dışında çok az kaliteli Türk filmini görüyoruz. Bunun sebebini de bir izleyici olarak; genel açıdan tiyatro kökenli yapımlar olmaması olarak değerlendiriyorum.
Neden “Çok Tuhaf Soruşturma” örneğinde olduğu gibi ülkemizde değeri bilinmemiş birçok tiyatro oyunu filmlere hakettiği bir şekilde uyarlanmıyor?
Oyuncuların filmi çıktıktan sonra tiyatroya olan ilgisi biter ve kimse izlemek istemez korkusuyla mı, yoksa başka sebepler mi? Burasını bilemem. Bu durum kişiye göre değişir fakat kesin ve net söyleyeceğim bir şey var ki; o da bunca oyuna, kitaba, tiyatroya, filmlere rağmen Ferhan Şensoy’u sadece ve sadece Pardon filmi ile popüler kültüre tanıtmış olması…
Ayrıca Ferhan Abimizin ardından Nusret Abimizi de kaybettik. Yani Nusret Çetinel’i…
Onu da Nuri Gökaşan’ın bir sosyal medya gönderisi ile fark ettim. Nusret abimizin de yeri ayrıydı fakat gündeme gelmeyen, sessiz sakin işini yapan bir sanatçıydı. Birçok film ve dizilerde onun dublajı ile yaşadık. İşte popüler kültürün, özellikle ülkemize etkisi bu şekilde. Spor diyince akla sadece futbolun gelmesi gibi, sanatçı diyince de aklımıza sadece şarkıların gelmesi oluyor. Aktör diyince dizi oyuncuları… Hepsinin özü olan tiyatrolara verdiğimiz önem ne yazık ki bu kadar… Çoğunu tanımıyoruz ya da tesadüfen tanıdık.
Aslen dürüst olmak gerekirse, 2007 senesinde piyasadaki yerini alan Crysis’in Türkçe dublajı beni etkilemişti. GTA serisine mod yaptığım o dönemlerde, teknik olarak oyunları programlamaya ilk kez giriştiğim dönemlerdi. “Bir oyuna böyle özellikler katılabiliyor muydu?” demeye başlamıştım. Sürekli televizyonlarda seslerini duyduğumuz isimler bir oyundaydı. O an araştırdığımda ses sanatçılarının tiyatro kökenli oyuncular olduğu öğrendim. Zamanla birçok tiyatro oyunlarına da, bu PC oyunu sayesinde izleyici olarak katıldım.
Bahtiyar Engin, Nuri Gökaşan, Reha Özcan, Erkan Can, Fatih Paşalı, Cem Davran vs… gibi birçok ismi sahnede canlı canlı görmek ve oyun sonunda kulis çıkışında o insanları beklemek, sohbetler etmek, hatta ortak noktamızın olduğunu öğrenip birlikte dost olmak ve bize kattıkları… Gerçekten paha biçilemez deneyimlerdi. Bunu bile bir izleyici olarak tiyatroya borçlu oldum.
Çoğu insan, televizyonlarda gördüğü insanları tanımak ister. Bu da böyle sunulan bir fırsat işte. Oyunlarını canlı canlı izleyip farklı deneyimler yaşamak, onları abes bir koruma ordusu olmadan tanıyabilmek bambaşka bir duygu.
Ferhan abiyi bir daha göremeyeceğiz fakat geride kalanları görebilmek, onlara aldığımız biletler ile destek olmak… Özellikle bu pandemi sürecinde yanlarında olmak, işte gerçek saygınlığı, sevgiyi ve hayranlığı böyle sunarak oluyor bence.
Çocukluğumda tiyatroyu takip eden ve bizi oraya her hafta ya da her ay götüren bir ilkokul öğretmenimiz vardı. O zamanlar neden tiyatroya önem verdiğini ve vermemiz gerektiğini şimdi daha net anlıyorum.
Son olarak Nuri Gökaşan’a da konu gelmişken içimde kalan bir şeyi belirtmek istiyorum. Ona karşı söyleme cesareti bile bulamadım fakat “Adam ADAM” adlı tiyatro oyununun, o derinlikteki bir eserin, film olmaması bile bence Türk sineması için çok büyük bir kayıp…
Her şeye rağmen saygı ve sevgiyle… Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin ve Nusret Çetinel… Sonsuza kadar hatıranız bizlerle yaşayacak.