Oyunların birbirlerinden esinlenmelerine sıkça şahit olmuşuzdur. Çok sevilen bir yapım, ileride aynı türde piyasalara sürülecek olan diğeri için örnek teşkil eder. Kendine has özelliklerle birlikte, esinlendiği yapımın da en iyi kısımlarını almaya çalışır. Tamamen özgün olmadığından dolayı olumsuz bakılsa da, en azından baz aldığı kısımları iyi kotarmasıyla bir süre kendini oynattırabilir. Burada bahsettiklerimizi Quantum Theory’ye uygulamaya çalışırsak, sonuç koca bir hüsran olacaktır. Kendine has özelliği yok denecek kadar az olan yapım, bir Gears of War kopyası. Daha doğrusu elinden geldiğince kopyalamaya çalışmış. Üstelik bunu başaramadığı gibi, oynanış ve özellikler olarak da yerlerde sürünmekten öteye gidememiş. Yazı sırasında da çeşitli örneklemeler için Gears of War’dan yardım alacağız ancak onunla kıyas kabul etmeyecek kadar vasat bir yapım duruyor karşımızda.
Kulenin gücü
Aynen Gears of War’da olduğu gibi, Quantum Theory de üçüncü şahıs görünümünden oynanıyor. Oynanış ve tarz neredeyse birebir; siper al, öldür ve ilerle. Gears of War bunu yaparken atmosfer ve hikaye olarak destekleyici unsurlar içeriyordu. Dolayısıyla, bu yaptığımız üç şey ne olursa olsun bizi oyuna bağlamaya devam ediyordu. Burada da bölümler içerisinde sürekli siperler ve bu siperlere saklanarak öldürmemiz gereken tonlarca düşman var. Düşmanlar evrim geçirmiş olan ölümcül yaratıklardan oluşuyorlar. Hikayeyi şöyle özetlemek gerekirse, dünya savaşından sonra alışılageldiği gibi her taraf harap ve bitap düşüyor. Ondan sonra ne olduğu belirsiz bir madde olan Erosion peydah olup ortaya karanlık güçler çıkartıyor. Bu karanlık güçler, yaşayan bir kule yaratıp hayatı buradan yönetmeye başlıyorlar. Ana karakterlerimiz, Syd ve Filena olarak kötülüğü durdurmalı ve bu yaşayan kuleyi ortadan kaldırmalıyız. Bunu yapacak sabrınız olacaksa, işte göreviniz aynen bu.
Syd’ı biz, yandaşımız Filena’yı da yapay zeka kontrol ediyor. Bazen tek başımıza, bazen de Filena’yla birlikte çarpışıyoruz. Kullanacağımız silahlar ve yakın dövüş saldırımızla birlikte, Filena’yı düşmanların üstüne atabiliyoruz. Bunu kullandıktan sonra yakın dövüş gücümüzü de kullanarak kombolar oluşturabiliyoruz. Quantum Theory’nin belki de en ele avuca gelir özelliği de bu olsa gerek. Grafikler hakkında olumlu hiçbir şey söyleyemiyoruz. Neredeyse PSX zamanlarından kalma olduğunu söyleyebilirim. Renk paleti olarak bile Gears of War örnek alınmış, ama kaplamalar son derece kötü. Çevre kendini fazlasıyla tekrar ediyor ve çevrede bulunan öğeler detaydan yoksun ve kutu gibi tasarlanmışlar. Şunu söyleyebilirim, ara videolar kadar biraz oyun için grafikler üzerinde durulsa, daha iyi şeyler söyleyebilirmişiz. Karakter animasyonları konusunda da Quantum Theory yerlerde sürünüyor. Etkileşim ise neredeyse yok gibi. Kristal kırmak ve her zaman yaptığımız gibi siper almaktan başka yapacak pek fazla işimiz yok.
Oyun gidişatı da sıkıcı bir şekilde ilerliyor. Geniş bir alana gelindiğinde, çevrede bulunan herkesi öldürüp bir sonraki kısma ilerliyoruz. En kötü bulunduğumuz yerde otomatik makinalı ya da ışın silahları oluyor, bunları yok edip devam ediyoruz. Başka canımızı sıkacak bir şey yok. Yanımızda en fazla 3 silah taşıyabiliyoruz, yerdekilerle duruma göre değişim yapabiliyoruz. Bir tane ana silahımız var. Silahlar alıştığımız makineli tüfek, pompalı tüfek, sniper tüfeği gibi bildiklerimizin teknolojik olmaya çalışan halleri. Bazen sniper tüfeğiyle zoom yaptığınızda inanılmaz bir şekilde zoom oluyor ve düşmana odaklanmakta zorlanıyorsunuz. Normalde büyük işe yaraması beklediğimiz dürbünümüz, burada bizi zor durumlara düşürüyor.
Karizma sıfır
Adamımız Syd’ı karizmatik yapmaya çalışırken komik durumlara düşürmüşler. Bir kere ana karakter olarak animasyonları son derece kötü. Silahından tutun da yüz hatlarına kadar, hiç de göze güzel gözükmüyor. En ufak bir şeye bile karizmatik bir yorum yapmaya çalışıyor, bu da sıkıcı olmaya başlıyor. Her öldürdüğü adamdan ya da her aldığı cephaneden sonra ses duymanız, bir yerden sonra bayıyor. Bazı görevlerde yanımızda, bize yardımcı olan ve yapay zeka tarafından yönetilen adamlarımız da olacak. Bize yeteri kadar yardımcı olamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yapay zeka neredeyse hiç yok ve birçok hata ile karşılaşabilmeniz muhtemel. Arkasından ateş edilmesine rağmen bazen ortalıkla tuhaf tuhaf geziniyorlar ve nereden ateş edildiğini dahi anlamıyorlar. Gerçi düşmanların da bizimkilerden aşağı kalır yanı yok. Onlar da isabet ettirme konusunda sıkıntılılar. Göstermelik olarak onlar da siperlerin arkasına saklanıyor ya da şarjör değiştiriyorlar ancak her zaman için vurulmaya hazır ve bizi hiç zorlamıyorlar. Çok nadiren öleceğinizi söyleyebilirim. Düşmanların zorlukları, öldürmek için kaç kere vurmanız gerektiği ile doğru orantılı. İlk başta ana silahınızla 2 vuruşla ölürken, daha sonra bu 3-4 diye gidiyor. Kafalarından vurduğunuz zaman, ortaya bir slow motion efekti çıkıyor ki bu da tamamen bir alıntı.
Tek kişilik oyun modu hiçbir şey vadetmiyor. Multiplayer olarak da sekiz kişiye kadar oynanıyor ancak bu kadar aksaklıktan sonra insanın keyfinin kalacağını ve çoklu oyuncu moduna göz atmak isteyeceğini pek tahmin etmiyoruz. Madem Gears of War’dan esinlenildi, o zaman en azından aldığı özellikleri tam manasıyla uygulayabilmesini beklerdik. Maalesef böyle bir şey mümkün değil ve keyif vermiyor. Xbox 360’ın yanında PS3’ler için de piyasalara sürülen yapım, şu sıralar almak istediğiniz oyunlar listenizde ancak son sıralarda kendisine yer bulabilir. O da, Gears of War’u kendisine örnek almış diye.