Japon sinemasının mihenk taşı sayılan, ünlü yönetmen Akira Kurosawa’nın 1956 yapımı “Seven Samurai” adlı filmi, döneminin en önemli filmi olmuş, 16.yy Japonya’sını yansıtmasıyla izleyiciler tarafından büyük beğeni toplamıştı. Bir orduya karşı tek bir savaşçı mantığını ilk kez beyaz perdeye aktaran filmlerden olan “Seven Samurai” şimdi ise konsol oyunu olarak karşımıza çıkıyor; fakat oyunumuz pek yakın olmayan gelecekte geçtiğinden ismi haricinde film ile hiçbir bağlantı göstermiyor.
Bir orduya karşı tek bir kişi.
Oyunumuz tek kelime ile su katılmamış bir hack’n slash. Önümüze geleni kılıçtan geçirdiğimiz, komboları arka arkaya patlattığımız, düşünüp bulmacalarla uğraşmak yerine “kare tuşuna daha seri nasıl basarım?” diye düşüneceğimiz bir oyun. Oyun boyunca irili ufaklı robotlarla, azılı çete üyeleri ile, öldürmeye yeminli ninjalarla ve devasa bosslarla kapışacağız. Bazen karşılaşacağımız düşmanlarımız o kadar büyük olacaklar ki, ekrana sığamayacaklar.
Ana karakterimiz Natoe, yalnız dövüşmeyi seven biri. Aynı anda yirmi ya da otuz düşmana “bana mısın?” demeyecek güçte. Aslına bakarsanız yanında bir yardımcısının olmaması daha iyi, çünkü bütün bu karmaşa içerisinde istemeden arkadaşını da parçalara ayırabilir (Allah korusun!). Karakterimiz bir samuray olunca (aslında samuray değil samuray olmaya çalışan genç bir savaşçı) elinde keskin bir kılıç olmazsa olmaz. Oyun boyunca kılıçtan başka silahımız yok. Oyunda ne bir patlayıcı ne de uzun mesafeli silah kullanamıyoruz. Dolayısıyla yakın dövüş haricinde bir alternatifimiz olmuyor. Aslında karakterimiz kılıcı ile çeşitli figürler, çeşitli kombolar yapsa da; bizim kare tuşuna basmaktan başka yapmamız gereken bir hareket yok. Her şey kendiliğinden oluyor, bazen kendimizi tuşlara o kadar seri basar halde buluyoruz ki; üç vuruşta ölecek düşmana otuz hit yaptığımız bile oluyor. Sonuçta oyunda kafaya takılacak ne önemli bir senaryo, ne de çözülecek bir bulmaca var. Yapmamız gereken sadece sağa sola kılıç sallamak, ardı ardına komboları salıvermek.
Oyunun hikaye akışı da oldukça tek düze. Ara sıra konuşmamız gereken insanlar oluyor, ama bunlar hep çok kısa sürüyor. Sürekli bir arenaya girmeli, karşımıza çıkan onlarca düşmanı öldürmeli, ara demoyu seyretmeli ve tekrar yeni arenaya girip yeni düşmanları öldürmeliyiz. Oyun boyunca hep aynı çemberi dönüp duruyoruz; Arena-dövüş-demo.
Sammy demek, efekt demek.
Oyunun yapımcısı Sammy, bir de oyun anime tarzı kılıç dövüşü olunca abartılı efektler kaçınılmaz oluyor. Yine bir Sammy oyunu olan Guilty Gear XX’i oynayanlar bilirler; iki boyutlu dövüş oyunlarında, efekt konusunda son noktayı koyan bir oyun olmuştu GG. Bu oyunda tıpkı Guilty Gear gibi, fazlasıyla efektler içeriyor. Hatta bazen ayarının kaçırıldığı da olmuyor değil; sadece kılıcımızı salladığımızda bile karanlık odamızı aydınlatacak kadar efekt çıkarken, aynı anda on yirmi düşmanla karşılaşırken, ekrana neler gelecek siz hesap edin. Açıkçası bu oyunu karanlıkta oynarsanız çok geçmeden göz doktoruna görünmeniz gerekebilir.
Grafikler ve karakter animasyonları gayet hoş. Aslında karakterimizin sürekli yaptığı kombolara odaklandığımızdan, etrafa bakacak vakit bulamıyoruz; ama çevre dizaynı ve arka plan grafikleri de gayet güzeller. Müzikler ise tekno rock karışımı, böyle bol hareketli bir dövüş oyununa son derece uygun. Seslendirmeler içinse aynı şeyleri söyleyemeyeceğim; sanki silah zoruyla yaptırılmış gibi…
Sonuç olarak eğer anime tarzı abartı dövüş oyunlarını seviyorsanız; oyun oynarken senaryoya, bulmacalara kafa yoramam, bana sadece dövüş lazım diyorsanız, bu oyun tam size göre; aksi halde Seven Samurai 20XX size boş bir kutu gelecektir.