Shadow of the Colossus

‘’ Onu herşeyden çok seviyorum, kendi hayatımı feda edecek kadar. Gerekirse
bütün gezegeni dolaşırım, muhakkak herhangi bir yerde onu yeniden canlandıracak
güç bulacağım. Buna inanıyorum, onu yeniden hayata döndüreceğim. Hadi Argo yola
çıkıyoruz.. ’’

Esasında bu yapımı anlatmak benim için çok önemli ve değerli. Çünkü son
zamanlarda bu denli başarıyla geliştirilmiş ve oyundan çok sanat eseri gibi
hazırlanmış bir proje, yok denecek kadar az. Şahsen bu yapımı uzun zamandır
bekliyordum. Bilmeyenler olduğunu farz edip baştan söylemekte fayda var. Shadow
Of Colossus, Ico gibi Playstation 2 dünyasında efsane olan ekibin geliştirdiği
bir yapım. Ico gibi klasik statüsüne erişmiş bir projeden sonra açıkçası, SoC
(Shadow Of Colossus) hakkında fazla bir teredütüm yoktu. Sonuçta herşeyin
mükemmel olacağını, uzun süre başından kalkamayacağım bir yapım olacağını tahmin
ediyordum. Tahminlerim boşa çıkmadı. Aksine karşımda o kadar iyi bir oyun
duruyordu ki ‘’acaba bu next gen mi? ’’ diye aklımdan geçirmedim değil.

SoC’a başladığınızda sinematik bir demo sizleri karşılıyor olacak. Burada
yöneteceğimiz karakterin sevdiği kişinin cansız bedenini yanına alarak, en yakın
dostu olan atı Agro ile yolculuğuna şahit oluyoruz. Dağları, taşları birer birer
aşıp ucu sonu belli olmayan bir araziye gelen kahramanımız burada devasa
büyüklüğünde olan kalenin içine giriyor. Geldiği yerin neresi olduğunu çözmeye
çalışırken, birden tanrısal bir sesin bize doğru seslenmesini duyuyoruz. Ses
bize evrenindeki 16 devi öldürmemiz halinde, sevgilimize hayat vereceğini
söylüyor. Teklifi kabul eden kahramanımız, kız arkadaşının gözlerine son bir kez
bakıp bu zor göreve başlamış oluyor. Oyunumuz da kullanabileceğimiz 2 silahın
yanında bir de kadim dostumuz, atımız Agro var. Ok ve kılıçtan oluşan silah
setimizle birbirinden zorlu devleri yenmeye çalışacağız. Başta zor gibi
görünsede özellikle kılıcımızın oldukça güçlü özellikleri olduğu gibi devlerin
belli bir süreden sonra korkulu rüyası haline geliyor. Ayrıca bu sınırsız
Dünya’da kaybolmamamız için bize bir nevi rehberlik yapıyor. Kılıcımızı yukarı
doğru kaldırdığımızda nereye gideceğimizi tepesinden çıkan ışık sayesinde
anlayabiliyoruz. Bir nevi Grand Theft Auto serilerindeki ok işaretinin daha
fantastik hali diyebilirim.

Birkere bu yapımda canavarlar, tehlikeli kuşlar veya zombiler görmeyeceksiniz.
Hedefiniz sadece 16 farklı dev. Bunların nerede saklandığını, kılıcınız
yardımıyla bulduktan sonra geriye tek tek hepsini ortadan kaldırmak kalacak.
Tabi bu düşünüldüğü kadar kolay bir durum değil. Bütün devlerin kendilerine has
özellikleri ve zayıf noktaları var. Bunlar kılıcınızın ucundan çıkan ışık
sayesinde beliriyor. Yapmanız gereken devlerin hassas bölgelerine kılıcınızı
sokmanız ya da okunuzu fırlatmanız. Böylelikle canları yanıyor ve sizin
lehinizde olan hareketler yapıyorlar. Mesela, karşılaşacağınız bir dev ayak
tabanında yer alan hassas bölgesine vurunca yere doğru eğilmek zorunda kalıyor.
Böylelikle bu koca mahlukatın üzerine çıkma fırsatımız oluyor. Genellikle bütün
devlerin vücutları kıllarla kaplı.Yapmanız gereken bunlara tutuna tutuna
ilerlemek ve zayıf noktaları bulmak olacak. Neredeyse bir apartman boyunda ve
sürekli hareket halinde olan bir şeyin üzerinde bunları yapmak hiç de kolay
değil. Bir kere üzerine çıktığınızı anlayıp hemen sağa sola güçlü bir şekilde
hareket etmeye başlıyorlar. Ayrıca karakterimizin belli bir enerji seviyesi var.
Eğer bu yaratıkların üzerinde düz bir alan veya dinlenmemizi sağlayacak bir yer
bulamazsak, kahramanımız hemen yere düşüveriyor. Devlerin üzerinde ilerlerken
muhahkak gözünüz enerji çubuğunuzda olsun. Yoksa sevgiliniz hayata dönmeden siz
onun yanına gidersiniz(!) Bu koca yaratıkların hassas bölgelerini bulmanız
dışında bazılarını yok etmeniz için taktikler belirlemeniz gerekecek. Burada
yapmanız gereken ortamı iyice analiz edip, ona göre saldırmak. Zaten devlerin
hareketlerine göre belli bir süreden sonra ne yapacağınızı veya nasıl bir yol
izleyeceğinizi çözüyorsunuz. Önemli olan bu süreçte yara almamanız çünkü
karşınızda duranlar hiç de dost canlısı değiller. Bazıları yumruklarıyla, bir
başkası neredeyse Boğaz Köprüsü büyüklüğünde olan kılıcıyla size saldırıyor.
Eğer yeterince hızlı olamazsanız alacağınız darbeler sonucu hemen can
veriyorsunuz. Bu yüzden taktiğinizi belirlerken olabildiğince hızlı olun. Zaten
atınız bu konuda en büyük yardımcınız oluyor. İster hızlı ister yavaş bir
biçimde Agro’yu kontrol edebiliyorsunuz.

SoC’un yapay zeka olarak ne eksiği ne fazlası var. Bir devin alanına girdiğiniz
andan itibaren onun saldırılarına maruz kalıyorsunuz. Gözünü hiçbir zaman sizden
ayırmadığı gibi sürekli sizi tehdit ediyor. Bazı yaratıklar ise yapacağınız
hareketlere karşı tepki veriyorlar. Bu da genellikle uçabilenlerde meydana
gelebiliyor. Okunuz yardımıyla onları vurup dikkatlerini üzerinize çekiyorsunuz.
Tabi bunları yapmadan önce taktiğinizi iyi belirlemeniz lazım. Bunun dışında
genel olarak oyun çok zor değil. Kendini tekrar etmiş gibi görünse de, sonuçta
hepsinin birbirinden farklı özellikleri olduğu için hiçbir zaman
sıkılmıyorsunuz. SoC’da yer alan devlerin sıra numaraları ve adları ise;

1-) The Ogre
2-) Seaside Cave
3-) Sleeping Giant
4-) The Horse
5-) The Bat
6-) Temple Giant
7-) Thunder Ripple
😎 Wall Shadow
9-) Dry Lake Sleeper
10-) Earthshaker
11-) Flame Guardian
12-) Silent Thunder
13-) Traildrifter
14-) Destruction Luster
15-) Fallen Sentry
16-) The Fınal Colossus

Yazımın başında söylediğim gibi oyunumuzda yukarıda saydığım 16 devden başka
yaratık bulunmuyor. Bu yüzden geniş arazilerde yol alırken, olabildiğince hızlı
olabilirsiniz. Karşınıza kötü niyetli başka bir canavar çıkmayacak. Yaratıkların
en hassas yerleri genellikle başlarında oluyor. Bu da çıkabileceğiniz en yüksek
yer demek. Amacınız zayıf noktasına güçlü bir şekilde kılıcınızı saplamak
olmalı. Son yaratığı saf dışı ettikten sonra herşeyin bittiğini sanmayın. Ana
menüde açılan Hard mode ile daha zor bir seviyede oynayabilmeniz mümkün. Burada
her dev ile büyük bir mücadeleye dalacaksınız. Şahsen normal olarak oynadıktan
sonra bu bölümde çok zorlandım. Bir hayli uğraştırdı ve yordu beni.Gelelim yapımımızın grafiklerine. Leonardo Da Vinci’nin Monalisa’sını düşünün ya
da Beethoven’nın 9.senfonisini. Bu sanat harikası eserler gibi SoC’da kendi
türünün tek örneği diyebilirim. O kadar estetik ve tasarım harikası bir proje
ki, oynarken sizi bambaşka hayallere daldırabiliyor. Öncelikle atmosferin
yaratılmasında muhteşem bir iş çıkartılmış. Çevrede görülen ağaçlar, çiçekler,
dağlar, kuşlar, dereler ve daha nice öğeler çok gerçekçi. Oyuna o kadar iyi
adapte edilmiş ki bazen oynamayı bırakıp etrafı gezmek istiyorsunuz. Bunun
yanında ışıklandırmalar, gölgeler, kaplamalar kısaca grafik anlamında aklınıza
gelebilecek herşey mükemmele yakın. Karakterlerin modellemesi bir Half Life 2 ya
da Doom gibi olmasa da kendine has bir stilde yaratılmışlar. Ico’yu düşünün,
sahip olduğu grafikleri ve atmosferi aklınıza getirin. İşte bu yapıma Ico’nun
fazlaca geliştirilmiş hali diyebilirim. Her yerde yanımızda olan, karakterimizin
en iyi dostu olan atımız Agro’yu ele alalım. Ben daha önce hiçbir oyunda gerçeğe
bu kadar yakın bir at modellemesi görmedim. Hareketleri, koşması ile gerçeğinden
ayırt etmekte zorlanacaksınız. Şimde belki de grafiksel olarak oyunun kalbi olan
devleri inceleyelim. Kısaca özetlemek gerekirse gözlerinize inanamayacaksınız.
Karşınızda apartman veya gökdelen boyunda bir dev görürseniz tepkiniz ne olurdu?
İşte bu oyunla hayaller gerçeğe dönüyor. İnanılmaz derecede detay ve
modellemelere sahip yaratıklarımızı görünce fazla korkmayın. Sadece Kaçınnn! Ben
genel olarak SoC’da ışıklandırma efektlerini çok beğendim. Genelde mükemmele
yakın tasarlanan yapımda en göze çarpan özellik bu oldu. Ayrıca frame rate
olarak fazla bir düşme olmadığı gibi, bu kadar iyi tasarıma sahip bir oyunun
yavaşlamadan çalışması, yapım ekibinin programlama başarısı olarak göze
çarpıyor. God Of War’dan sonra Playstation 2’nin iyi bir program bilgisiyle hala
neler yapabileceğini de böylelikle anlamış oldum.

Ses ve müzik bakımından oyun grafiklerde olduğu gibi mükemmele yakın. Özellikle
müzikler çok kaliteli ve oyunun atmosferine katkıları oldukça fazla oluyor.
Fantastik bir dünyada atınız ile yol alırken, fonda çalan parçalar ile şevke
gelmemeniz elde değil. Sony zaten oyunlarında müzik ve ses özelliklerine çok
önem veriyor. Bu yapım ile yine son derece güzel bir iş çıkarmışlar. Ses
efektleri olarak oyunda, önce çıkan devler oluyor. Yürümeleri, homurdanmaları,
bağırmaları gibi her yaratığın kendine has özelliği var. Bunları yaptıklarında
eğer iyi bir ses sisteminiz de varsa korkma ihtimaliniz oldukça yüksek. Gerçeğe
çok yakın olan bu özellikler ile atmosfer bir kez daha güçlü bir yardımcı
kazanıyor. Ayrıca karakterimizin atını çağırırken ‘’Argoooo’’ diye bağırması
oldukça eğlenceli.

Shadow Of Colossus son dönemlerde çıkan en kaliteli yapımlardan biri. Özgün
oynanışı ve teknik olarak farklılığıyla öne çıkıyor. Ico gibi bir projeye imza
atan ekibin ellerinden çıkan bir yapım. Kamera açıları hiç problem çıkarmadığı
gibi bize çok yardımcı oluyor. Özellikle sinematik açı çok iyi düşünülmüş. Bunu
kullandığımızda, kamera karakterimizin etrafında çeşitli varyasyonlarda yer
alabiliyor. Devler ile karşılaştığınızda sürekli kamerayı kontrol etmelisiniz.
Şu anda sadece Playstation 2 platformunda olan yapımı bütün konsol severlere
öneriyorum. Umarım böyle projeler sıkça karşımıza çıkar.

Exit mobile version