STEEP

Günümüzde pek fazla eşi-benzerine rastlayamadığımız bir türün mensubu olan Steep, aslında oldukça sessiz sedasız ve ani bir şekilde çıktı. Doğrusu ‘Steep’e daha vardı galiba ya?’ dediğim gün oyunun resmi olarak çıkması da bu argümanımın en büyük destekçisi olmalıydı. Elbette Ubisoft’un bu aceleci tutumunun sonuçları da bu bağlamda Steep’in bazı sıkıntılara sahip olmasını sağlıyor.


Ubisoft’un artık belirli bir ‘oyun tarzı’ var, biliyorsunuz. Her kesimden, her oyuncuya hitap edebilmek adına tek bir motor, tek bir sistem veya tek bir gidişatı oturtup artık her oyunu bu gidişata göre çıkarmaya başladılar. Rainbow Six Siege, Division, Crew, yaklaşmakta olan For Honor derken tüm bu oyunların tekil tecrübelerden ziyade çoklu, çevrimiçi tecrübeler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki de Ubisoft’un son dönemde çıkardığı ve bu tür oyunlardan farklı olan tek yapımı Watch Dogs 2 olabilir.

Aynı sistemi Steep’e de uygulayan Ubisoft, türün en iyi yapımlarından birisi olan SSX’in tarzında, arcade yapılı bir oyun yapmaktan ziyade daha gerçekçi ve rahatlatıcı bir oyun deneyimi ile karşımıza çıktı. Doğrusu Steep’in ilk başta gerçekçiliğe çok kastıkları için bir yerden sonra oynamaya bile üşeneceğim bir oyun olduğunu düşünmüştüm ancak neyse ki öyle bir şey olmadı ve Steep akşamları PlayStation 4’te bulunan Spotify’dan müziğimi dinlerken girip bir saatimi ayırabileceğim, çok ‘rahat’ bir oyun oldu.

Steep’i SSX gibi arcade oyunlardan ayıran en büyük özelliği, bir önceki paragrafta da belirttiğim gibi, sizi ‘puan kasmaya’ zorlamıyor oluşu. Steep’te gerçekten doğa ile iç içe, çeşitli görevleri bitiren ve ortamın tadını çıkaran bir kişinin kimliğine bürünebiliyorsunuz. Belki de Steep’in en sevdiğim özelliklerinden birisi de buydu. Oyunda hiçbir zaman bir şeyi yapmak ile zorunlu hissetmedim. Neyi ne zaman istersem o zaman yaptım.

Steep’te dört tane spor bulunuyor. Snowboard, Ski, Wingsuit ve Paraglide. Bir görevde Snowboard yardımı ile çeşitli artistik hareketler sergilerken, bir diğer görevde Wingsuit ile binlerce metre yükseklikteki bir tepeden aşağı süzülebiliyorsunuz. Bu dört ana sporun da her biri kendine özel birer kontrol şemasına sahip. Snowboard ile kayarken çok rahat manevralar ve hareketler gerçekleştirirken, aynı şeyi Paraglide ile rahatça yapamıyorsunuz. Hatta Paraglide’ın kontrolleri fazla zor bile gelebilir.

Keşfedilmeyi bekleyen devasa bir harita

Steep’in en sağlam yanlarından birisi de gerçeğe çok yakın, büyük haritası. Birçok farklı kayak noktasını parça parça birleştirip çok daha büyük bir harita yaratan Ubisoft Annecy, gerçekten bu konuda iyi bir iş çıkarmış. Tek bir tuşa basılı tutarak ulaşabildiğiniz haritada dilediğiniz noktaya direkt olarak hızlı seyahat gerçekleştirebiliyor veya benim gibi huzurlu bir şekilde kayak ekipmanlarınızı sırtlayarak o noktaya kadar yürüyebiliyorsunuz. Elbette gerçek şartlar altında bir dağdan öbürüne yürümek pek akıl karı olmaz ancak ben bu işi sevdim.

Haritada bulunan bazı noktalara çıkabilmek için öncelikle o noktalara 1 kilometre kadar yakın olmanız ve noktayı dürbününüz ile işaretlemeniz gerekiyor. Bunu öyle her istediğinizde, istediğiniz yerden yapamamanız güzel bir şey olmuş bana kalırsa. Steep’in keşif ruhunu ortaya çıkarmış.

Haritanın genel yapısı bir yana, ince ince işlenmiş tüm detayları da göz dolduran cinsten. Güzel bir işçilik ile tasarlanmış görevlerin dışında, haritada başı boş bir şekilde dolaşırken bile kendinize birçok zorlu görev yaratabiliyorsunuz. Steep’in haritasınıda istediğiniz yere, istediğiniz şekilde gidebiliyorsunuz. Elbette haritanın da buna uygun olması gerekiyor. Koca bir tepeden aşağı Snowboard ile de kayabilirsiniz, paraşüt ile de süzülebilirsiniz, size kalmış!

Steep’te bulunan görev türleri ilk başta çeşitli gibi görünse de daha sonra sadece birkaç çeşit görevden ileri gidemediklerini fark ediyorsunuz. Oyunun en büyük problemi de buradan sonra başlıyor. Güzel, huzur verici bir oyun olabilir evet, ancak bir yerden sonra oyundaki amacınızı kaybediyorsunuz. Bütün olayınız yeni haritaya gitmek, noktaları açmak, görevleri bitirmek ve diğer haritaya geçmek oluyor. Elbette yüzeysel olarak düşündüğümüzde bir ‘kayak’ oyunundan da daha fazlasını beklemek ne kadar doğru olur bilmiyorum ancak bu argüman bile Steep’in bir yerden sonra dayadığı boşluk hissini geçiştirmeye yardımcı olamıyor.

İncelemenin başında da demiştim ya hani, Ubisoft’un oturttuğu bu yeni sistemin mensubu olan neredeyse tüm oyunlar bir yerden sonra karşılaştığımız garip bir boşluk ve amaçsızlık hissine sahip oluyor. Sanırım bu genellemenin dışında tutabileceğim tek oyun Rainbow Six Siege’dir. Diğer Ubisoft oyunları gibi Steep de bir çevrimiçi oyun sistemine sahip. Dilediğiniz zaman haritada gördüğünüz bir başka oyuncuyu grubunuza davet edebiliyor ve beraber bazı aktiviteler gerçekleştirebiliyorsunuz. Elbette bunu direkt olarak arkadaş listenizdeki kişiler ile de yapabiliyorsunuz. Grup bazlı oynanışın yanı sıra çeşitli görevlerde diğer oyuncuların karakterleri ile de yarışabiliyorsunuz. Üstelik o sırada çevrimiçi olmaları da şart değil. Oyun bir bakıma diğer oyuncunun hareketlerini kopyalıyor ve garip bir illüzyon yaratıyor.

Steep görsel açıdan gerçekten güzel görünüyor. Karlarla kaplı devasa haritayı mümkün olan en sade ve muazzam şekilde gözler önüne serebilen Steep’in asıl sıkıntısı müzikleri açısından ortaya çıkıyor. Adrenalinin kimi zaman en yüksek dereceye çıktığı Steep’te müzikler hiç belli olmuyor. Arkada bir şey çalıyor, duyabiliyorum ancak bu yeterli olmuyor. Steep’i oynarken benim yaptığım gibi kendi müziğinizi açmanızı tavsiye ediyorum. Ana odağı adrenalin bazlı bir spor olan bir oyunda bu eksiklik olmamalıydı bana kalırsa.

Steep’in benim açımdan en saç baş yoldurtan sıkıntısı oyunun sahip olduğu bug ve glitch sorunları oldu. Belki de Ubisoft Annecy’nin bu yüzden acele etmemesi gerekiyordu. Oyundaki bir noktaya ışınlandığımda kendimi bir dağın içine sıkışmış bir şekilde bulduğum bile oldu. Ve bu öyle bir-iki kez değil, birçok kez oldu. Bariz bir problem bu. Aynı şekilde bir dağdan aşağı kayarken birçok kez görünmez duvarların arasına sıkıştığım ve hiçbir şekilde ilerleyemediğim oldu. O noktada da yarışa baştan başlamak gerekiyor ve bu cidden can sıkıcı olabiliyor. Bir iki ay daha üzerinde çalışsalar çok daha güzel bir oyun olabilirmiş Steep.

Son sözlere gelecek olursam…

Steep, üzerinde az daha uğraşılsa çok daha sağlam bir oyun olabilirdi. Eğer bu tür sporları seviyorsanız Steep size iyi gelecektir, orası kesin. Ancak bir yerden sonra sizin bile yapacak bir şey bulamayıp Steep’i bir kenara bırakacağınıza eminim. Hele ki bu tür sporların müdavimi değilseniz Steep’i edinmenizi pek tavsiye etmiyorum. En azından şu anki fiyatı ile bunu hak eden bir oyun değil.

Exit mobile version