Syberia, Microids adlı Fransız firma tarafından hazırlanan bir macera oyunu. Microids firması Road to India, Speed Demons ve Warrior Kings adlı PC oyunlarının da yapımcısı. Firma PS, PS2, GBC ve GBA için de oyun geliştiriyor.
Syberia’da genç ve zeki bir avukat olan Kate Walker’ın macerasına ortak oluyoruz. Macera oyunlarının gereği olarak da onun görememekte ısrarlı olduğu, nedense parçaları bin yere dağılmış aletleri toparlayarak konunun ilerlemesini sağlıyoruz. Kate Walker, dünyanın en büyük oyuncak şirketinin temsilcisi olarak Avrupa’da küçük bir kasabasına, Voralberg robot/oyuncak fabrikasının satın alma işlemlerini tamamlamak üzere gelir. Bu fabrika dünyadaki en iyi ve güzel robotların üretildiği yerdir. Bütün kasabada hemen her yerde bu fabrikanın üretimi olan robotlar yardımcı olarak kullanılmaktadır. Yalnız son yıllarda dünyada sadece mekanik olan ve dolayısıyla pahalı olan bu robotlara rağbet çok azalmıştır. Fabrika kredi borçlarını ödeyemez hale gelir ve kapanmaktansa satılması tercih edilir. Ancak Kate Walker işlemleri tamamlamak için kasabaya geldiğinde fabrikanın bilinen tek sahibi olan Anna Voralberg’in o gün öldüğünü öğrenir. İşlemleri tamamlanması için kasabanın noterine gider ve noterden, Anna Voralberg’in ölümünden iki gün önce fabrikanın bir varisinin daha olduğunu, yıllardır ölü olduğu bilinen erkek kardeşinin aslında yaşadığını bildiren bir mektup yazdığını öğrenir. Bunun üzerine işlemleri tamamlayabilecek tek kişinin, bu kayıp kardeşin; fabrikada üretilmiş olan beyin özürlü (bu benim kanım ve eminim siz de öyle düşüneceksiniz) ve sinir bozucu bir automoton’u da (oyunda robotlar bu kelimeyi tercih ediyorlar) yanına alarak, peşine “Sibirya’ya” gider.
Oyunda macera oyunlarından alıştığımız üzere üçüncü kişi gözünden karakterimizi yönetiyoruz. Kamera açıları sabit olan oyun alanında, o an ekranda olan bazı nesnelerle etkileşime geçerek oyunun konusunun ilerlemesini sağlıyoruz. En son oynadığım hemen hemen bütün macera oyunları Lucas Arts imzalı olduğu için esprili ortamlarda ekrandaki bir çok şeyle en azından incelemek açısından etkileşime alışmıştım. Oysaki bu oyunda çok az şeyle etkileşim bulunuyor ve espriden belki de konu gereği eser yok. Bu nedenle bulmacaları çözmek için çok fazla düşünmek zorunda kalmıyoruz. Her şey yeri geldiğinde gözümüze “İşte buradayım” diyerek batıyor.
Oyundaki bütün nesneler ve ortamlar istisnasız olarak mükemmeller. Her birisi çok ayrıntılı olarak çizilmiş ve kaplanmış. Oyunun şehir ve doğa çizimleri neredeyse gerçeğinden ayırt edilemeyecek kadar iyi. Her birisi bu şekilde ayrıntılı olarak hazırlanmış şehir/doğa “resimlerinin” üzerinde yine her birisi çok ayrıntılı ve kaliteli olarak, üç boyutlu olarak tasarlanmış bazı nesneler ve kişilerin arka planla uyumları, sadece perspektif olarak bakıldığında çok başarılı. Oyun arası önceden kaliteyle kaplanmış ve hareketlendirilmiş filmler çok başarılı ve izlemesi zevkli. Ancak oyun içindeki bu görsel başarıya gölge düşürecek gölge ve parça efekti gibi etkilerin eksikliği hissediliyor. Oyundaki hareketli nesneler ve karakterlerin gölgeleri sadece yerde sürünen birer lekeden ibaret, arka planlar resimlerden oluştuğu için gölgeler boyut olgusundan yoksunlar. Işık nerden vurursa vursun karakterlerin gölgelerinin de sadece ayaklarının dibine üstten ışık vuruyor gibi düşmesi de hoşa gitmeyen bir durum. Diğer bir dikkat çekici eksiklik, oyunda ıslak yüzeylerin ve hatta su birikintilerinin resmin üzerinde yeni olan hiçbir şeyi yansıtmıyor olmaları. Karakterimizle su birikintilerinin üzerinden geçerken, ne sularda bir hareketlilik oluyor, ne yansımamız görünüyor ne de gölgemizde bir değişiklik oluyor. Karakterimizin bazı nesnelerle etkileşiminde de algı sorunları bulunuyor. Yani bazen o nesneye ulaşmak için bir iki tur atması gerekebiliyor. Ayrıca bir nesneyle etkileşmeden önce bir önceki hareketin tamamlanmasını beklemesi, sanki basitçe programlanmış bir robotu yönettiğimiz hissini uyandırabiliyor. Bu eksikliklerin dışında görsel açıdan mükemmel bir oyun Syberia.
Sesler açısından hiçbir dikkat çekiciliği olmayan oyunda, bulunduğumuz yüzeye göre değişen ayak sesleri ve aletleri çalıştırdığımızda çıkan mekanik seslerden başka bir ortam sesi yok gibi. Sağdan soldan gelen bazı kuş sesleri ve yerine göre duyulan akar su sesleri de çok üstün değil. Oyundaki karakterlerin diyalogları çoğu oyunda olduğu gibi bir kötü bir tiyatro oyunu havasında geçiyor, çoğu zaman da monotonlar. Oyunun müziğiyse neredeyse hiç değişmiyor. Kendi aklına göre durumda hiçbir vahamet olmasa bile coşan, alakasız yerlerde durgunlaşan bir orkestra bize eşlik ediyor o kadar. Çoğu zaman müzik coştuğunda acaba değişik birşeyler mi olacak diye beklenti oluşabiliyor ama hiçbir şey olmuyor.
Son zamanlarda piyasaya birçok macera oyunu çıktı; Syberia bu oyunlar arasında pek de sivrilemeyen bir oyun ancak yine de bilgisayar başında bir film izler gibi hoş vakit geçirebileceğiniz bir oyun. Diğer çoğu türden farklı olarak macera, yaz aylarında boş vaktiniz bolken başında saatlerinizi harcamaya en uygun olan türdür, “Şöyle bir 10-15 dakka counter attıralım” gibi cümleler kurdurmazlar. O nedenle vaktiniz bolsa Syberia’yı mutlaka edinin.