The Walking Dead: Season Two

Çaresiz kalmak nedir bilir misiniz? Bir sınavdan kötü not almak, sınıfta kalmak, aileniz ile kavga etmek veya buna benzer konularda çaresiz kalmaktan bahsetmiyorum. Tamamen sıfır noktasında, yapayalnız, yaşamın o kimsesiz kıyısında yalnız başınıza kalmak.

Gerçek çaresizlik ilginç bir şeydir aslında, her şeyi geride bırakmak, bir zamanlar bütün önem verdiğiniz şeyleri, bütün sevdiklerinizi, geçmişte bildiklerinizi ve geleceğinizi. Geri dönmemek üzere, bilinmeyen bir boşluğa doğru yürümek, yürümek, yürümek…

Ama her şeye rağmen yürümek. Her şeye rağmen yaşamak. Yürümekten vazgeçmediğiniz sürece, ne kadar belirsiz olursa olsun, ne kadar karanlık olursa olsun bir varoluş sergilemek, bir şekilde çaresizliği hiçe saymamak değil midir?

“Bazen sadece bir fotoğraftan ibarettir yaşam…”

Tabii başka insanlar bilemez, bazen sadece orada olsalardı, sadece sizin bulunduğunuz yerlerde olsalardı ne yaparlardı diye düşünürsünüz, işte o zaman belki anlarlardı, yaptığınız şeyleri, pişmanlıklarınızı ve utançlarınızı, ah, keşke bir bilselerdi ne kadar zor olduğunu. Keşke bir bilselerdi.

Sanırım Clem ve bütün insanlık için geçerli olan bir durum bu, öyle ya da böyle, kötü veya iyi, bir şekilde yaşamak istiyoruz. Bir şekilde, acı çeksek bile, bir sonraki güne çıkmak yegane amacımız, çevremizdeki dünya ne kadar keskin hatlarla çizili olursa olsun, ertesi gün yine gece olacağını bile bile koyuyoruz başımızı yastıklarımıza.

Fakat bu Macon’dan Lee Everett’in hikayesi de değil, sevdiği kadını başkasının kollarında gördüğü gibi vuran Lee Everett, polis arabasında kendisini açıklamaktan yorulmuş olan Lee Everett, Clem’in saçlarını kesen Lee Everett, Carley ile bir anlık normal bir yaşam umut eden, asla yaşlılığını göremeyecek bir Lee Everett.

Yazıya giriş yapmadan önce, Walking Dead ile ilgili verdiğim üç karardan bahsedeyim sizlere.

Bir, Walking Dead’in çizgi romanının ve dizisinin, Telltale’in yarattığı ve Walking Dead’in kendisinden daha büyük olan o “hikayeyi” kapsadığını gerçekten düşünmüyorum artık. Bunu daha önce yazılarımda belirtmiştim, yine belirtiyorum, bu konuda çok kesin çizgilerim var. Telltale sağolsun, ilk defa bir adaptasyonu eserin orijinal halinden daha çok beğeniyorum.



“Bazen ise sadece bir andan”

İkincisi ise, zombilerin kesinlikle bu hikayenin bir parçası olmadığına kanaat getirmiş olmam.

Fakat bu Macon’dan Lee Everett’in hikayesi de değil, sevdiği kadını başkasının kollarında gördüğü gibi vuran Lee Everett, polis arabasında kendisini açıklamaktan yorulmuş olan Lee Everett, Clem’in saçlarını kesen Lee Everett, Carley ile bir anlık normal bir yaşam umut eden, asla yaşlılığını göremeyecek bir Lee Everett.

Şimdi kızmayın bana, bu yazıyı okuyorsanız Walking Dead’in ilk sezonunu bitirmiş olmalısınız. Bitirmediyseniz ikinci sezonun incelemesini okuyor olmanız benim hatam değil, bu sebeple ilk sezona dair her şeyi burada yazabilme hakkını kendime görüyorum.

Evet, nerede kalmıştık peki? Benim hikayemden bahsedeyim size, anlatacak başka bir hikayem yok çünkü, Lee ve Clem ile geçirdiğim zamanın kötü bir şekilde bitmiş olması ise benim suçum değil. Hatırlarsanız, Walking Dead’in ilk sezonunun sonunda, Clem, artık çok zamanı kalmayan Lee’yi kendi iyiliği için vurmuştu. Bizler ise 5 bölüm boyunca kendi küçük kızımız gibi sevdiğimiz, bağlandığımız ufak Clementine’ın kaderinin ne olacağı konusunda kafayı yemiştik.

Walking Dead’in ikinci sezonunun ilk bölümünde bunların cevabını daha ilk sahneden öğreniyoruz. Size bunları anlatıp oyunun keyfini kaçırmayayım fakat aslında çokta beklemediğiniz bir şey değil, asıl beklemediklerimiz, ikinci sezonun ilk bölümünün sonrasında olanlar.

Telltale ekibi, kesinlikle Walking Dead’den aldıkları feyz ile çok daha karanlık bir yapıya gitmiş. Clementine’ın hikayesi, Lee’nin hikayesinden daha fazla karanlık. Buna karşılık olarak, artık Clem ilk sezondan bildiğimiz o ufak kız değil.

“Bazen, ne olursa olsun geçeceğini bilmektir belki yaşam.”

Oyun ilk sezonda olanların ardından 16 ay sonra geçiyor. Clem nereden baksanız artık 11 yaşında. Bir yıldan fazla bir süredir bu dünyada hayatta kalmaya çalıştığı için, geçen 16 ayı 3 sene olarak sayabiliriz.

Bu süreçte, Clementine’ın bıraktığınız gibi olmadığını gördüğünüz vakit içiniz oldukça ezilecektir. Karşımızda her şeyden korkan ve Lee’nin ona bakmasına ihtiyacı olan küçük bir kız yok artık. Clem tamamen kendi kendini koruyabilen ve kendine yetebilen bir karakter, Telltale özellikle ikinci sezonun ilk bölümünde bunun üzerinde durmuş. Bize açık açık bu dünyanın küçük bir kızı ne kadar değiştirebileceğini göstermişler. Bu bazılarınızı üzecek, bazılarınızı ise sevindirecektir.

Yeni sezona büyük bir güvensizlik havası hakim. Clem artık tek başına olduğu için, insanlara güvenme konusunda daha temkinli, eskisi kadar kolay açılmıyor ve tehlikeye karşı çok daha duyarlı.

Tabii ne kadar büyürse büyüsün, hayat onu ne kadar iterse itsin, Clem ona silahları öğreten, onu hayatta tutmak için canını veren, bir sürelik “babalık” bile yapan Lee’yi özlüyor. Lee’nin anıları hala Clem’in zihninde taze ve bu onun canını yakıyor. Bu bağlamda, Telltale ilk sezonda Lee ile yaptığımız şeylerin sonuçlarının ikinci oyuna aktarılmasına izin veriyor. Eğer Walking Dead’in ilk sezonundan save dosyalarınızı tuttuysanız, oyun bunları arıyor, buluyor ve seçimlerinizin ikinci sezonu şekillendirmesine izin veriyor.

“Fakat daha çok, değişmektir yaşam…”

Clementine’ın dünyası Lee yokken daha karanlık. Bunu tecrübe etmekte, Clem’in şapkasının altında yaşamakta gerçekten çok ama çok ağır bir deneyim. Ben çok net konuşuyorum, Quantic Dream en sevdiğim firmalardan biri ve ben Heavy Rain ile Beyond’u bir drama olarak çok beğeniyorum. Yine de, maalesef, Telltale’in Walking Dead ile yarattıkları atmosferi, yapıyı, konsepti ve karakterleri asla yakalayamazlar.

İkinci sezonun ilk oyununun her noktası acı ve hatıralar ile dolu. Bu acıların bir kısmı tecrübeden geliyorken, bir kısmı zaman geçtikçe daha da kötüye giden dünyanın içinde yaşayanlardan kaynaklı.

Walking Dead’in hikayesi, asla yaşayan ölülerle ilgili değil, ölmeyip hayatta kalanlarla ilgili. Bu bağlamda Clem’in en korkması gereken şey, hayatta kalanlar.

Walking Dead: Season Two, ilk bölümüyle çok ama çok sert bir giriş yapıyor, yine sizleri kalbinizden vuracak, hatta kalbinizi söküp atacak bir tecrübe yaşatıyor diyebilirim.İlk oyundan alıştığımız ve sevdiğimiz görsellik bizlerle, oynayış tarzı da hiç değişmemiş fakat zaten değişecek bir şey yoktu ortada. Clementine’ın yaşından gereği yaptığımız şeyler biraz daha mikro hareketler fakat mikro olmaları onları daha az önemsiz yapmıyor.

Walking Dead, çoğu yerde yılın oyunuydu zaten. İkinci sezonu ise bundan aşağı olmayacaktır diye düşünüyorum, sonuç olarak, kesinlikle alıp oynamanız gereken bir yapım geliyor yine. Bir de, küçük kızımızın yaşı ile birlikte kederi de büyüdü. Bu sebeple bu kızın başına bir şey gelirse Telltale’in ofisini havaya uçurmayı planlıyorum, şimdiden söyleyeyim.

Exit mobile version