Thor: God of Thunder, SEGA tarafından geliştirilen ve aynı isimle geçtiğimiz ay vizyona giren filmin oyunu olarak piyasaya sürüldü. Aslında filmin de Matt Fraction isimli ve Eisner ödüllü yazarın yaratmış olduğu çizgi roman serisinden esinlenilerek yapıldığını unutmamak gerek. Çizgi romanı yakından takip edenlere göre film oldukça başarısız denebilecek düzeydeyken, genel anlamda olumlu tepkiler alamadı. Peki, bakalım o filmin oyunu, Thor: God of Thunder nasıl bir performans sergiliyor?
Buzdan yaratıklar ve zırhlı hayaletlerle dolu normal bir gün
Ambalajını bir çırpıda açtığım Thor DVD’sini, Xbox 360’a taktığımda, içimde en azından bir umut vardı. Sonuçta aylardır oynanış videolarından tutun da ekran görüntülerine kadar birçok materyal elimize ulaşmıştı ve oynanış açısından God of War’a çok çok benzeyen bir oyunla karşılaşacağımdan emindim. Ama maalesef umduğumu hiç bulamadım.
Basit bir açılış videosu ile başlayan oyun, filme paralel bir hikayeyi işliyor. Burada oyunun hikayesinin en ufak bir noktasından bile bahsetmem, filme direkt olarak “spoiler” olacak, o yüzden hiç hikaye konusuna girmeyeceğim. Oyuna başlamadan önce “Options” sekmesine girerek, karakterinizin modelini değiştirebilir, yıldırım efektlerinin rengini değiştirebilir (ki bu ikisini de oyunu oynadıkça topladığınız nesneler yardımıyla kullanılabilir hale getiriyorsunuz.), altyazıları açabilirsiniz. Bunun haricinde ekstra bir seçenek olmadığı için basıyoruz “Single Player” seçeneğine ve başlıyoruz Norveç mitolojisini tirim tirim titretmeye.
Aman Tanrım bunlar da ne?
O da ne? Daha başlar başlamaz öyle grafikler ve öyle animasyonlarla karşılaşıyoruz ki, Norveç mitolojisinin bizi titretmek üzere olduğunu anlıyoruz. Bir anda zamanda yolculuk yapmış ve 2000 yılında çıkmış bir oyunu oynuyormuşsunuz gibi hissetmeniz kaçınılmaz. Birbiri ardına karşılaşılan grafik hataları öyle seviyede ki, biri bize şaka yapıyor olmalı diye düşünüyor insan. Thor’un ve düşmanlarının her seferinde istisnasız şekilde aynı sesleri çıkarmasını da listeye eklerseniz, nasıl bir sabır sınavından geçmekte olduğunuzu anlayabilirsiniz.
Peki ya karakter animasyonları? Oyunu oynarken düşündüğüm tek şey, 2011 yılında piyasaya sürülen bir oyunun nasıl bu kadar kötü animasyonlara sahip olabileceğiydi. Başta Thor olmak üzere tüm karakterler, önce baston yutturulmuş ardında da ekrana çıkmış izlenimi bırakıyor. Tamam Norveç mitolojisi, insanların sert, kaya gibi sapasağlam olduğu bir dönem belki, ama en çıtı pıtı, güzel, munis kadın bile vücut geliştirme şampiyonasında steroid’leri yiyerek şişmiş gibi karşınıza gelince, hay Allah diyeceksiniz içinizden eminim.
Sinir bozucu yardım sistemi
Oyuna başladığınızda ekranın alt tarafında çıkan ve televizyonda haberlerde sıklıkla gördüğünüz KJ bantlarını hatırlatan yardımcı ipuçları size hangi tuşa basarak ne yapabileceğinizi tek tek öğretmeye yemin etmişçesine on saniyede bir yeni ipucuyla karşınıza çıkıyor. Bu sistem zamanla sinir bozucu olmaya başlıyor çünkü bir anda savaşın ortasında oyun duruyor ve ekranda kocaman bir yazı beliriyor.
Herhangi bir tuşa basarak devam edelim diyoruz ama tam zıplayıp adaletin çekicini rakibimizin ensesine indirmeye hazırlanırken oyun tekrar duruyor. Aslında kötü niyetli değil, yalnızca bize bu sırada başka bir komboyu daha öğretmek istiyormuş ipucu bantlarımız. Üçüncü dördüncü seferden sonra sinirlerinizi germeye başladığını hissedeceksiniz ve ayarlara girerek kapatılıp kapatılamadığına bakacaksınız. Daha da kötüsü kapanmıyormuş onu öğreneceksiniz. Ben öğrendim, sizlere de tavsiye ediyorum.
Benim gibi her şeye katlanabildiniz diyelim, bu kez de God of War’dan tutun da benzeri milyon tane oyundan esinlenilmiş ve bırakın esinlenmeyi tamamen kopyalanmış bir oyunu oynadığınızı fark ediyorsunuz. Kombolardan, sağlığınızı ve enerjinizi doldurduğunuz kutuların kullanılış şekillerine kadar God of War kokuyor bu oyun. Hem de iki ya da üç sınıf altı bir klasmanda yer edinebiliyor ancak kendine.
Thor’un Thor’ba
Thor: God of Thunder, uzun uzadıya yazılacak bir incelemeyi hak etmiyor. Zira pek uzun soluklu bir oynanışa sahip olabileceğini de düşünmüyorum. Oyun belli bir alanda, herkesi döv, ışığa tutun, karşıya geç, daha büyük düşmanları döv, ışığa tutun, bölümü bitir mantığı ile ilerlediğinden, insanın sıkılmaması gerçekten mümkün değil. Belki gün içerisinde yarım saat, bir saat çerez niyetine atıştırmalık bir oyun olabilir en fazla. Sanki filmin yapımcıları yalnızca reklam olsun diye aradan bir oyunu da çıkartmış gibiler. Bu kadar güzel bir mitolojinin bu denli kötü kullanılarak heba edilmesi ise içimizde bir “aaah aaah” olarak kalmaya devam edecek yalnızca. Keşke iyi eğlenceler diyebilseydim…