Splinter Cell serisini duymayaniniz yoktur. Seri ilk oyunundan son oyununa
kadar cok yuksek bir oyuncu kitlesi edindi kendine. İşte bu sebeptendir ki
Splinter Cell serisinin son oyunu Splinter Cell – Chaos Theory (SCCT) multi
platform (yani birden fazla platformda örnegin: Ps2, Xbox, Pc, Nds vs.) olarak
yapildi. Bu incelememizde oyunun NDS versiyonu ele alınacak.
Splinter Cell de ne olaki…..
Seri 2003 Şubat ta Splinter Cell adlı oyunla basladı. Oyunun senaryosunu
düzenleyen Tom Clancy zaten bu tür romanlardan tanıyabileceginiz bir yazar.
Kendisi 12 Nisan 1947 doğumlu. Gerçek adı Thomas Leo Clancy Jr. yazılarını Tom
Clancy adı altında yazıyor. Genellikle politik gerilim ve soğuk savaş hakkında
romanlar yazan bir şahsiyet. Oyunumuzun senaryosunu kendisi yazmasada, senaryo
son haline onun tarafindan getiriliyor.
SC’yi açıklamak için önce Third Echelon’u (TE (Ucuncu kita)) açıklamamız lazım.
TE, NSA nin altında calısan gizli bir grup. Bu grup seçilmiş stratejist, hacker
ve operasyon uzmalarından oluşuyor. Oluşum amacı ise çok önemli teknolojik ya da
haberleşmede etkin olan bilgilere yapılabilecek saldırılarda önceden tepki
vermek. Bir nevi teknoloji casusluğunu durdurmak için kurulmus haberalma
teskilatı.
SC ise TE normal yollarla ele geçiremeyeceği bilgileri başka bir deyişle yasak
operasyonları yürüten bir grup. Bu gruptaki ajanlar cok yetenekli ve psikolojik
olarak cok dayanıklı kişiler. Yapılan her türlü sınır ötesi tek kişilik
görevlerden sorumlu American hükümeti tarafından varlıgı kabul edilmeyen bütün
çalışma prensibi aslında gizlilikten ibaret olan bir grup.
Evet gelelim Tom amcamızın yarattığı karaktere. Sam Fisher bir SC ajanı. Uzman
oldugu konular saymakla bitmez. Sam amcamiz elinden her iş gelen bir sahış.
Kendisi muhtesem bir hacker, yakin dövüste ölümcül, kendisine dayanamayacak
kilit yok, cok elastiki birisi ayni zamanda. Ayrıca çok değişik bir espiri
yeteneğine sahip.
Somebody help me…. Please.
Tabi ki yollandığı her görevde ona yardımcı olan sahışlar var. Bunlar:
Irving Lambert: Kendisi operasyon koordinasyonundan sorumlu sahış. SC
ajanları ile digger bütün ulusal kuruluşların arasında kalan sahısta kendisi.
Eger Sam amcamız herhangi bir bilgiye ihtiyaç duyarsa, yardımcı olacak ilk kişi.
Ayrıca oyunda karsımıza çıkacak problemlerde cözüm yollarını sunacak, gerekli
teknik ekibi bize tanıştıracak şahısta kendisi.
Anna: Bu hanim kızımız bir bilim adamı olup karşımıza çıkacak bütün ileri
teknoloji ürünü sorunlarda bize yardımcı olacak kisidir. Ayrıca kendisi bizle
dalga geçip sinirimizi bozmaklada yükümlüdür.
William Redding: Bu arkadaş bizim karşımıza çıkabilecek güvenlik
önlemleri vb. şeylerden sorumlu.Chaos Theory’ye adım adım.
Konu soyle gelişiyor. Japonya, Çin ve Kuzey Kore arasında olan büyük rekabette,
Japonya kendisini ezilmekten kurtarmak icin Amerika’ya sığınır. Aslinda bütün
konu bundan ibaret degil ama bize en basta verilen bu. Konu MGS serilerinde de
oldugu gibi daha sonra iyice dallanip budaklanıyor. Aslinda iki serininde (MGS –
SC) birbirine benzer çok yönü var ve iki serininde değişik hayran kitleleri var.
MGS de boss savaşlari varken MGS de bunu cok nadiren görebilirsiniz. Ancak tür
olarak ikiside hemen hemen aynı. Bu oyunlardan herhangi birini oynadıysanız bir
digeri hakkında basit bir fikre sahip olabilirsiniz.
Grafik, Müzik, Atmosfer
Oyunun grafikleri güzel ama bu oyunun çıktığı diğer platformlardaki gibi
muhtesem degil. Burda kastım oyun diger platformlarda kullandığı makinanin
limitlerini zorluyordu. Ancak NDS de bir istisna yapılış gibi sanki. Bütün
grafikler kare kare ve göze batıyor. Haritalar okadar da kullanışlı degil çünkü
haritadan gösterilen kameraya ne kadar yakın olduğunuzu kestiremiyorsunuz.
Kameranin yönü gösterildiği gibi düşmanlarınızın yönü gösterilmiyor. Sizede
sadece mıntıkalarını takip ederek, tahmin etmek kalıyor.
Sesler oldukça güzel ama ilerledikçe canınızı sıkabiliyor. Oyunda neredeyse hiç
seslendirme yok. Arada düşman askerlerinin “Is someone there?” ya da “I have to
come back to my duty.” demesini saymazsanız. Bu da oldukça sıkıcı aslında, oyun
boyunca sadece yazı okuyorsunuz. Oyun bu yonden de zayıf not alıyor.
Atmosfer çok iyi olabilirmiş ama yukarıdaki iki etken yüzünden sadece yok olup
gidiyor. Zaten bir sure sonar görev dizaynlarının birbirine benzerlik
göstermesinden sıkılıyorsunuz. Sürekli ayni sekilde koridorlarda dolaşmak
gerçekten çok sıkıcı. Hopla zıpla sessizce adam öldür, bir iki bilgisayar
hack’le. Sonra yeniden aynı şeye tekrar başla. Görev dizaynları gerçekten cok
zayıf.
Oynanabilirlik iyi bence çünkü oyunun size verdiği fonksiyonlari cok guzel bir
sekilde kullanabiliyorsunuz. Zaten bu konuda NDS nine line hiçbir konsol su
dökemez. Dokunmatik ekran FPS ve TPS’ler için biçilmiş kaftan. Bence NDS’nin en
büyük artısı bu ama oyun burada da bize kötü bir yüzünü gösteriyor. Birçok
oyunda oldugu gibi SC’de kontrol ayarlarını değiştiremiyoruz.
Multiplayer:
Oyunu multiplayer olarak oynama firsatı bulamadım. Ancak İnternet üzerinden
yaptığım arastırmada bununda tamamiyle bir hüsran olduğunun farkına vardım.
Oyunun bu sekilde husran sonuçlanması bence sadece ve sadece Gameloft’un ticari
kaygıları.
Son söz…
Oyun oldukça güzel ve hatta muhteşem olabilirmiş ama eğri oturup dogru konusmak
gerekirse bana sadece “Hadi NDS’ye de çıkaralım ordan da parayı vuralım.”
şeklinde ticari bir hevesin ürünü gibi geldi. Bu yönün bu sekilde harcanması
bence cok kötü bir durum. Bence SC hayranı değilseniz ya da bu türün NDS’de
nasıl işlendiğini çatlayacak kadar cok merak etmiyorsanız alıpta paranızı çöpe
atmayın. Daha güzel bir oyunda görüşmek ümidi ile.