Bir çizgi roman uyarlaması olan Wanted’ın filmiyle beraber oyununun da yapılacağı duyurulmuştu. 2008’de vizyona giren yapım, aksiyon severlerin yoğun ilgisini görerek, gişede hatırı sayılır bir gelir elde etti. Tabii bu ilginin arkasında Angelina Jolie ve Morgan Freeman faktörünün de olduğunu tahmin etmek güç değil.
Katil doğanlar
2009’un ikinci çeyreğine girdiğimiz şu günlerde ise Wanted filmini temel alan bir de oyunu satışa sunuldu. Wanted: Weapons of Fate adlı yapımdaki karakterler, filmdekilerden modellenerek hazırlanmış. Yani Wesley Gibson ya da Cross’un oyundaki tasarımları, aktör James McAvoy ve Thomas Kretschmann’dan alınmış.
Filmin hikayesinin devamını işleyen Weapons of Fate’de, bir yandan Wesley’i kontrol ederek, annesi hakkındaki gerçeği öğrenmeye çalışırken, bir yandan da Cross’u yönetip, geçmişte yaşanan ve günümüze ışık tutacak olayları oynuyoruz. İki ayrı tipi yönetiyor olmamıza karşın ortada ayrı bir şey olmadığını belirtmekte yarar var. Zira Wesley’de, Cross’da aynı hareketleri yapmak ile mükellef. Yalnızca silah alternatifleri farklı. Ancak bu da öyle bariz bir değişiklik sayılmaz. Alt tarafı Cross ile dürbünlü tüfek kullanabiliyorsunuz…
Kavisli mermiler
Training bölümleriyle başlayan yapımda, ilk etapta birçok özellikten bihaberiz. Sadece elinde silah tutan bir silahşordan farkımız yok. Gears of War ile beraber, üçüncü şahıs görünümlü aksiyon oyunlarının vazgeçilmezi olan siperlerin ardına saklanma özelliği, Wanted: Weapons of Fate’te de mevcut. Hatta tıpkı Gears of War’daki gibi bir köşeden bir başkasına geçebilme imkanımız da var. Bu şekilde ilerleyerek yapay zeka mağduru düşmanları hiç zorlanmadan aşmanız muhtemel. Ancak ilk boss kapışmasında, muhtemelen afallayacaksınız. Zira düşmanınız bir SWAT ekibinin lideri ve elinde kurşun geçirmez bir polis kalkanı var. Dolayısıyla yüz yüze baktığınızda hiçbir kurşununuz ona işlemiyor. Bu yüzden ona gözükmeden siperlerin ardından kaçıp, arkasına yaklaşarak saldırmaktan başka çare yok. Ancak bu bölümü geçtikten kısa bir süre sonra edindiğimiz falsolu mermi gönderme özelliği ile kalkanlı düşmanlar büyük bir problem olmaktan çıkıyor. Klavye ve fare kombinasyonuyla basit bir şekilde yaptığımız hareket sayesinde, hedefinizin önünde bariyer varmış, otomobil varmış, bidon varmış, hiçbiri fark etmiyor… Sizin merminiz üstten alttan yandan dönerek hedefi buluyor. Oynanışa yeni bir soluk ve heyecan getiren bu özellikten kısa süre sonra da, zamanı yavaşlatan Assassin Time’ı kazanıyoruz. Bu sayede bir siperden bir diğerine geçerken, aradaki sürede zaman oldukça ağırlaşıyor ve düşmanları kolaylıkla avlamak mümkün oluyor.
Yapımın ilerleyiş mantığı bu öğelerin çevresinde dönüyor derken, bir başka sistemle daha karşılaşıyorsunuz. Yine zamanı yavaşlatmayla alakalı olan bu özellik, Wesley’in ya da Cross’un kalp ritminin hızlanması ile meydana geliyor ve tamamen yapımcıların belirlediği noktalarda aktifleşiyor.Yani bölümün bir kısmını tamamen farklı bir tarzda oynuyorsunuz. Zaman yavaşlıyor, düşmanlarınızın kurşunları havada süzülüyor… Sizin bu anlarda yapmanız gereken ise, ekranın üzerindeki sayaç sıfırlanmadan düşmanı ve mermileri vurmanız. Eğer başarılı sonuç alırsanız, hemen bir ara video giriyor ve karakteriniz bir dizi akrobatik hareket yaptıktan sonra yeni bir düşman ile karşı karşıya kalıyor ve yine zaman yavaşlıyor… Aynı senaryo 5-6 kere tekrarlandıktan sonra etrafta hiçbir düşman kalmıyor ve oynanış normale dönüyor.
Kim vurduya gitmek
Yapay zeka açısından yapım maalesef tatmin edici düzeyde değil. Düşmanlar herhangi bir siperin ardından saldırırken, birkaç saniye sonra oldukları yerden kalkıp, açık hedef olabilecekleri bir noktaya yürüyor. Bazıları da önceden belirlenmiş alanlardan dışarıya hiç çıkmıyor. Hele Cross ile ilerlediğimiz bir bölüm var ki, hiçbir şeyin arkasına saklanmadan çatılarda “Gel beni öldür” diye duran düşmalarla dolu. Bu noktada yapım eski atari oyunlarını anımsatıyor; hani sabit bir yerden ateş ettiğimiz, düşmanların da bir görünüp bir kaybolduğu, iki boyutlu grafiklerle hazırlanan yapımlar gibi basit… Oynanışın bu denli kolay olması, yeni başlayan kullanıcılar için iyi bir şey olsa da, veteran’lar için sıkıntı veriyor. Zira zorluk seviyesini hangi aşamaya yükseltseniz de, değişen tek şey, ölümünüzün kolaylaşmasından başkası değil… Ara ara önceden hazırlanmış kurguyu yerine getiren düşmanlarla karşılaştığımız oyunda, komik enstantaneler de gözlemlemek olası. Öyle ki, Cross ile oynarken, merdivenlerden çıkmayıp, yandan duvarı tırmanan ve kurgu gereği ben yaklaşınca duvarın üzerine çıkıp ateş etmeye başlayan bir düşman ile karşılaştım. Halbuki merdivenler hemen yanında, dolayısıyla ortada duvara tırmanmayı gerektirecek bir sebep yok.
Görsel olarak Wanted: Weapons of Fate’den fazla bir şey ummayın. Zira gerek kaplamalar olsun, gerek modellemeler olsun, türünün en iyi örnekleri sayılmaz. Ancak ışık efektleri sayesinde atmosferin bir hayli gerçekçi göründüğünü belirtmekte yarar var. Patlamalarda oluşan efektler de biraz sönük kalmış. Daha cafcaflı olsalardı, göze hoş gelebilirlerdi.
Başka insanlar
Seslerlendirmelerde maalesef hiçbir karaktere filmdeki oyuncular tarafından ses verilmemiş. Tamamen başka bir kadronun işi bu. Müzikler açısından bakıldığında, filmden aşina olduğumuz melodiler geliyor kulağımıza. Ancak doğru zamanda doğru yerde girmedikleri için yeteri kadar havaya giremiyoruz.
Yalnızca Windows XP SP2 ve Vista’da çalışan Wanted: Weapons of Fate, aksiyon severler için biçilmiş kaftan gibi görünse de, kısa sürmesi ve bu kısalığın içinde bile rutine binen oynanışıyla, üst sıralara oynamaktan uzak kalıyor. Yüksek olmayan sistem ihtiyacı bir artı olsa da, zayıf teknik özellikleri ve kendini tekrar eden kurgusu eksi hanesinde dikkat çekiyor. Eğer minimum düşünüp, hareket eden her şeyi avlamak istiyorsanız, Wanted: Weapons of Fate’e kesinlikle bir şans vermelisiniz. Aynı adlı filmin veya çizgi romanın hayranıysanız da, yapım ilginizi çekebilir ve sizi birkaç saat oyalayabilir. Ancak tekrar açıp oynamayacağınızı tahmin etmek güç değil.